Kamu Gözetim Kurum (KGK) 2019 yılı içerisinde Faizsiz Finans Muhasebe Standartları (FFMS) adıyla bir dizi muhasebe standardı yayınlamıştır. KGK halihazırda Türkiye Muhasebe Standartları (TMS), Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) ve Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standartları (BOBİ FRS) adıyla muhasebe standartları yayınlamaktaydı. Böylelikle KGK dört farklı isim altında muhasebe standardı yayınlar hale gelmiş görünmektedir. İlk bakışta doğru gibi görünse de gerçekte durum farklıdır. Aslında temel olarak dört değil iki farklı muhasebe standardı söz konusudur. KGK 2011 yılında Türkiye Muhasebe Standartları Kurumu’nun (TMSK) yerine kurulmasıyla birlikte TMS ve TFRS’leri yayınlama yetkisi KGK’ya geçmiştir. TMS ve TFRS’ler esasında orijinali İngilizce olan standartların Türkçeye çevrilmiş halidir. Uluslararası Muhasebe Standartları Kurumu-UMSK (International Accounting Standards Board-IASB) tarafından yayınlanan bu standartlar orijinal adıyla sırasıyla Uluslararası Muhasebe Standartları-UMS (International Accounting Standards-IAS) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları-UFRS (International Financial Reporting Standards-IFRS) şeklindedir. Her ikisi de UMSK tarafından yayınlanan bu standartların isimlerinin farklı olmasının sebebi söz konusu kurumun 2001 yılında isim değişikliğine gitmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Söz konusu kurum Londra’da kurulduğu Haziran 1973 tarihinden Nisan 2001 tarihine kadar Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi-UMSK (International Accounting Standards Committee-IASC) faaliyet göstermiş ve bu süreçte yayınladığı standartları UMS (IAS) adıyla yayınlamıştır. 1 Nisan 2001 tarihinde UMSK (IASB) adını almasıyla birlikten bu tarihten itibaren yayınladığı yeni standartları UFRS (IFRS) adıyla yayınlamaya başlamış, bununla birlikte UMS’ler mevcut haliyle kalmaya devam etmiştir. Zaman içerisinde bazı UMS’ler kaldırılmış yerlerine yeni UFRS’ler yayınlanmıştır.
UMS/UFRS’ler normal şartlarda hiçbir sektör ve ölçek ayrımı gözetmeksizin tüm firmaları ve tüm araçları kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Ancak söz konusu standartların çok fazla ayrıntı içermesi ve ağır bir dile sahip olması gibi nedenlerden dolayı özellikle orta boy işletmeler olmak üzere birçok işletme bu standartları uygulamada zorluklar önemli yaşamışlardır. Bu sebeple UMSK Haziran 2009 küçük ve orta boy işletmelerde uygulanmak üzere nispeten hafifletilmiş özet standartlar yayınlaya başlamıştır. Orijinal adı International Financial Reporting Standards for Small and Medium-sized Entities (IFRS for SMEs) olan bu standartlar KGK tarafından Türkçeye BOBİ FRS adıyla çevrilmiştir. Dolayısıyla KGK’nın farklı isimlerde yayınladığı dört standardın üçü olan TMS, TFRS ve BOBİ FRS’ler aynı kurum tarafından yani UMSK tarafından yayınlanan standartlardır.
KGK’nın yayınladığı bir diğer standart olan FFMS’ler şimdiki adıyla İslami Finansal Kurumlar Muhasebe ve Denetim Örgütü-İFKMDÖ (Accounting and Auditing Organization for Islami Financial Institutions-AAOIFI) tarafından Finansal Muhasebe Standartları-FMS (Financial Accounting Standards-FAS) adı altında yayınlanmaktadır. KGK gerek uluslararası değişikliklere ayak uydurmak gerekse de Türkiye’de faizsiz finans kurumlarının finansal raporlama ve muhasebe alanındaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla söz konusu standartları Faizsiz Finans Muhasebe Standartları (FFMS) adıyla Türkçeye kazandırmış ve 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türkiye’deki ilgili kurumların isteğe bağlı olarak uygulamalarına izin vermiştir.
AAOIFI adından da anlaşılacağı üzere sadece İslami finansal kurumlara yönelik muhasebe ve denetim standartları yayınlayan bir kurumdur. Buna karşılık IASB herhangi bir sektör ayrımı gözetmeksizin tüm işletmeleri kapsayacak şekilde muhasebe standartları düzenlemektedir. IASB’nin tüm sektörleri kapsadığı düşüncesi bir dereceye kadar doğrudur. 1980’lerin sonuna gelindiğinde İslami bankacılık anlayışının yavaş yavaş tüm dünyaya yayılması ve önemli bir piyasa büyüklüğüne ulaşmasıyla birlikte IASB muhasebe standartlarının tüm sektörlerin ihtiyacını tam olarak karşılamadığı anlaşılmıştır. Bu ihtiyaçtan hareketle İslami bankacılık alanında faaliyet gösteren farklı ülkelerden kurumlar ve merkez bankası yetkilileri 26.02.1990 tarihinde Cezayir’de bir araya gelerek İslami bankacılık alanında muhasebe ve denetim standartları yayınlamak üzere, merkezi Bahreyn’in Manama kentinde bulunan o zamanki adıyla İslami Bankalar ve Finansal Kuruluşlar Finansal Muhasebe Organizasyonu-İBFKFMO (Financial Accounting Organization for Islamic Banking and Financial Institution-FAOIBFI) kurulmuştur. IASC’ye alternatif olarak kurulan uluslararası ve özerk bir kurum olan FAOIBFI daha sonra adını bugünkü adıyla İslami finansal Kuruluşlar için Muhasebe ve Denetim Organizasyonu-İFKMDO (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions-AAOIFI) olarak değiştirmiştir. Aşağıdaki tabloda AAOIFI ve IASB arasındaki temel farklılıklar karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Söz konusu tablo incelendiğinde AAOIFI ve IASB arasında birçok yönden önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bununla birlikte tamamen birbirinden bağımsız değildir. AAOIFI’nin ortaya çıkışındaki en büyük etken IASB’nin İslami finansal kuruluşların satış ya da ortaklık esasına dayalı olarak yürüttüğü fon kullandırma işlemini bir kredi işlemi olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde yapılan bir değerlendirme özün önceliği esasına göre kabul edilebilir bir durumdur. Ancak İslam’da sözleşmeler kutsaldır ve sözleşmelerin hukuki şekli esas alınmaktadır. Örneğin maliyet artı kâr şeklinde yapılan murabaha işleminde müşteri, katılım bankasına gelerek nitelik ve niceliği belli bir malı vadeli olarak satın alma talebini iletmesi durumunda müşteri ile katılım bankası arasında bir satış sözleşmesi kurulmuş kabul edilmektedir. Oysa bu işlem IASB’ye özü itibariyle bir kredi işlemidir. Çünkü IASB bu işlemde asıl amacın fon kullandırmak olduğunu kabul etmektedir. Bu şekilde yapılan bir değerlendirme murabaha işlemini bir satış işlemi olarak değil, bir borç kullandırma işlemi olarak şekillendirir. Dolayısıyla murabaha işleminden sağlanan kâr da faiz geliri olarak değerlendirilmektedir.
Normal şartlarda bir malın peşin olarak alınıp vadeli olarak satılması, bir mal için avans alınması ya da üretilen bir malın satılması gerek IASB gerekse de AAOIFI’ye göre bir satış işlemidir. Bununla birlikte çeşitli ortaklıklar yoluyla yürütülen ticari faaliyetler de her iki kuruma göre bir ticari işlem olarak kabul görmektedir. İki kurum arasında ortaya çıkan temel anlaşmazlık bu gibi işlemlerde değil İslami bankalar gibi İslami finansal kuruluşlarda ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu kuruluşların satış ve ortaklık adıyla yürüttüğü bazı işlemler her ne kadar İslam fıkhı açısından gerekli şartları taşısa da günümüz geleneksel bankalarının fon kullandırma yöntemlerine çok yakından benzemesinden dolayı onlar gibi değerlendirmesine yol açmaktadır. İslami bankalar ile geleneksel bankalar arasındaki temel benzerlik her ikisinin de topladıkları fonları, fon ihtiyacı olan kişilere kullandırma noktasındadır. Ancak her iki kurumun kullanmış olduğu fon kullandırma yöntemleri birbirinden prensip olarak tamamen farklıdır. İslami bankaların gerek fon toplama gerek fon kullandırma yöntemleri İslami usullere uygun olmak zorundadır. Bu sebeple İslami bankaların söz konusu işlemlerinde faiz, aşırı belirsizlik ve kumar olarak değerlendirilecek işlemlere yer vermeleri yasaktır. Dolayısıyla İslami bankaların yaptıkları işlemler her hâlükârda ticarete dayalı olmak zorundadır. Bu noktada AAOIFI ve IASB görüş ayrılığı içindedir. Bu bakımdan AAOIFI’nin İslami bankaların bu gibi özelliklerinden dolayı bir boşluğu doldurduğu ileri sürülebilir.
Şurası yadsınamaz bir gerçek ki IASB standartlarının İslami bakış açısından yoksun olması tüm sektörleri ve işlemleri kapsamasının önünde duran en büyük engeldir. Bu durumun farkında olan IASB 2011 yılında Şeri Uyumlu Araç ve İşlemlere Yönelik İstişare Grubu (Consultative Group (Group) on Shariah-Compliant Instruments and Transactions) kurmuştur. Grubun adı daha sonra İslami Finans İstişare Grubunu-İFİG (Islamic Finance Consultative Group-IFCG) olarak değiştirilmiştir. Grubun görevi UFRS’lerin (IFRS) İslami finans araç ve işlemlerine uygulanması sırasında ortaya çıkan zorlukları araştırmak ve tespit edilen konuları UFRS Yorumlamalar Komitesine (IFRS’s Interpretations Committee-IFRS IC) iletmektir. Grup kurulduğu günden bu yana değişik ülkelerde birçok toplantılar düzenlemiştir.
Sonuç olarak AAOIFI’yi, IASB’nin karşısında bir alternatif ya da bir rakip olarak değil onu tamamlayan bir kurum olarak kabul etmek en doğrusudur. AAOIFI’nin bir rakip olarak görülmesi, diğer bütün alanlarda da standartlar hazırlaması gerektiği noktasında, gerçekçi olmayacaktır. Şayet AAOIFI gerçekten IASB’ye bir rakip olarak ortaya çıkmış olsaydı, IASB gibi her alanda ve her sektörü kapsayacak şekilde standartlar düzenlemesi gerekirdi. Ancak AAOIFI’nin odak noktasının sadece İslami finansal kuruluşlar olması onun bir rakip değil tamamlayıcı bir kurum olduğunun açık bir göstergesidir. Bu bakımdan AAOIFI’nin alternatif bir rakip olmaktan ziyade IASB karşısında tamamlayıcı bir kurum olarak rol aldığını söylemek daha gerçekçi bir görüş olacaktır. Diğer taraftan AAOIFI muhasebe standartlarının odak noktasında şimdilik sadece İslami finansal kuruluşların bulunuyor olması, gelecekte tüm sektörleri kapsamayacağı anlamına gelmemektedir. Muhasebe ve finansal raporlamaya yönelik İslami bir bakış açısını sadece İslami finansal kuruluşlarla sınırlı tutmak, prensip olarak Müslüman bir toplumda tüm ticari hayatın İslami kurallara uygun yapılması gerektiği gerçeğini görmezden gelmek olacaktır. Bu bakımdan AAOIFI standartlarının gerekliliklerinin tüm sektörleri kapsayacak şekilde genişletilmesi hem standartların daha uygulanabilir olmasını sağlayacak hem de işletmelere ek olarak İslami bakış açısından finansal raporlama yapabilme fırsatı sunulmuş olacaktır.