Muhammed Kabak
Öncelikle hoş geldiniz. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim Muhammed Kabak. İstanbul doğumluyum. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde İslam Ekonomisi ve Finansı bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. İnşallah bu sene mezun olacağım. Üniversitemiz bünyesinde bulunan İslam Ekonomisi ve Finansı kulübünün 2 yıl kurucu başkanlığını yaptım. 3 yıldır da üniversitemiz bünyesinde bulunan Kurumsal İletişim ve Tanıtım Daire Başkanlığı departmanında çalışmaktayım. Üniversitede bir dil hazırlık eğitimi almadım. Bunu telafi etmek için yaz dönemlerini yurt dışında geçirmeye gayret ediyorum. Genel itibariyle böyle diyebilirim.
Bu alanda lisans eğitim almaya karar verme hikayenizden bahsetmek ister misiniz?
Bölüme girdikten sonra bir hayli bölüm ile özdeşleştiğimi söyleyebilirim. Ama tabi öncesi için bu bölüm hayalimdi ya da bununla alakalı okumalar yapmıştım diyemem. Üniversite tercihi yapana kadar bölümün varlığından haberdar değildim. Katılım bankalarının genel itibariyle nasıl işlediğini biliyordum ama İslami finansa dayalı bir bilgi birikiminden haberim yoktu. Ve bu bölümde okumak gibi bir hayalim de yoktu. Bir eşit ağırlık öğrencisi olarak hukuk okumayı istiyordum. Puanım istediğim gibi gelmedi. Açıkçası Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde okumayı da çok istiyordum. Kendi üniversitemin dışında başka üniversitelerde hukuk bölümü okuyabilirdim, Ancak Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde okumayı istiyordum ve burada hukuk bölümünü kazanamayınca, alternatif bir bölüm arayışı sürecinde, tercih döneminde İslam ekonomisi bölümüyle karşılaştım. Zeynep Hafsa Orhan hocayla da o dönemde üniversite tanıtım günlerinde tanışmış olduk. Bölümü ilk olarak Zeynep hocadan dinledim. İlgimi çektiğini söyleyebilirim. Bir sene daha hazırlanmak istemiyordum. Yeni açılan bir bölüm olması riskliydi. Ancak bu bölümün ilk mezunu olmak da heyecan verici olacaktı. Genel anlamda bölümü biraz araştırdım. Mezun olduktan sonra bölümün bana ne gibi imkânlar sunabileceğini analiz ettim. Bu bağlamda Zeynep hocama çok teşekkür ediyorum. Bölümün amacını, geleceğini, potansiyelini bana çok güzel anlattı. Bunun üzerine İslam ekonomisi bölümünün dünyada karşılığını da araştırdım. Bu alanda dünyanın gerisinde kaldığımızı da o zaman fark ettim.
Bölüm tercihiniz noktasında ailenizin tepkisi ne oldu?
Ailem başlangıçta sıcak bakmadı. Onlar da benim gibi hukuk okumamı istiyorlardı. Bölümü seçtiğim için bir pişmanlığım yok, sadece hukuk okumak içimde minik bir ukde olarak kaldı.
Bölümün ilk mezunlarından olacak olmanız kendinizi özel hissetmenizi sağlıyor mu?
Özellikle ilk sene özel hissettirmesinden ziyade bir rehavet haline ittiğini söyleyebilirim. Bölümün ilk öğrencileri olmamız sebebiyle üzerimize titrenmesi, hocalarımızın ve dekanımızın ilgileri bizde kısmen bir rehavete neden oldu. Ancak işin içine girdikçe, mezun olduktan sonra işimiz hazır, havada kapılacağız düşüncesinde çok şükür erken çıktık. Öyle bir piyasa olmadığını az çok, kendim de içinde olduğum için, biliyordum. Bunun dışında özel hissetmenin dışında üzerimizde bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. İlk mezun olacaksın ve arkadan gelenlere yol açman lazım. İlk öğrenciler olarak mahrum olduğumuz bazı şeyler vardı. Konuşup bilgi alabileceğimiz veya mezun olduktan sonra iş hayatına şuralarda başlamış diyebileceğimiz kimse yoktu. Türkiye’de ilk defa verilecek bir müfredatı biz aldık. Bunun farkında olarak öğrenci kulüp çalışmalarımızda da bu meseleye önem verdik. Gelen öğrencilere elimizden geldiğince yardım etme sorumluluğunu üzerimizde hissettik. Bunun ötesinde bahsettiğim bu sorumluluk, zaten İslam’ın bir vecibesi.
İslam ekonomisi bölümü okuduğunuzu söylediğinizde insanların tepkisi ne oluyor?
Çok güzel bir soru gerçekten J İlk sene, bölümün ismini çok söylemiyordum. Bunun yerine ekonomi okuyorum demeyi tercih ediyordum. Bunun nedeni insanlardan aldığım olumsuz tepkilerdi. Özellikle farklı cenahtan insanların bu bölümü garip karşılamasının yanında, bizim cenahtan insanlar da şaşırıyor ve bazıları da küçümseyerek tepki veriyordu. Üniversiteye yeni girmiş bir öğrenci olarak bu durumlarla karşılaşmamak için ekonomi okuyorum demeyi tercih ettim. Bunun dışında katılım bankalarının piyasadaki kötü izlenimi de bu senaryoların yaşanmasında etkili oluyordu. Başka bir ifadeyle, alanı bilenler bu kötü izlenimden dolayı aldıkları cevaptan tatmin olmazken, bilmeyenler zaten genellikle şaşırıyordu. Bölüme yeni başlayan ve yeterli bilgi birikimi olmayan bir öğrenci olarak bölümümü insanlara savunamamam da bu topa girmeme baştan engel oluyordu. Başka bir ifadeyle kaybedeceğim savaşa girmektense hiç konusunu açmamayı tercih ediyordum. Tepkiler hala kısmen aynı olsa da artık söyleyecek sözümün olması bölümümü rahatlıkla söylememe vesile oldu.
İslam ekonomisi alanının bir lisans eğitimi verilecek seviyede olgunlaştığını düşünüyor musunuz?
Ben aldığımız müfredatın çok da yeterli bir müfredat olmadığını 4. sınıfa gelince anladım. Ancak müfredatın gelişeceğine inanıyorum. Bu bağlamda alttan gelen arkadaşlarımın daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Seçmeli derslerde aldıkları bazı dersleri bizim o dönemde alma imkânımız olmadı. Sektör bağlamında konuşmak gerekirse, 4 yılda sektör hiçbir ilerleme gösteremedi maalesef. Özellikle katılım bankaları özelinde düşündüğümüzde 4 yıl öncesi ve bugün arasında dişe dokunur bir fark yok. Özellikle katılım bankaları İslami hassasiyetlere sahip sermaye sahiplerini kendisine çekememekte, bunun nedeni insanların bu kurumları samimi bulmaması. O yüzden içeriğin düzeltilmesi önemli diye düşünüyorum. Tam manası ile doğru olmayan bir sistemi doğruymuş gibi pazarlamaktansa, mutlak doğruya yakın bir modelin insanlara tanıtılmasını daha makul buluyorum.
Şuan yeniden lisans tercihi yaptığınız zamana dönme imkânınız olsa yine bu bölümü tercih eder miydiniz?
Zor bir soru aslında. Şunu söyleyebilirim, bu alanda lisans eğitimi almadan, yüksek lisans ve akabinde doktora yaparak şu anki bilgi birikimimi elde edebilirdim diye düşünüyorum. Öte yandan lisansta 4 yıl boyunca sadece İslam iktisadı dersleri görmedik. Bu nokta önemli diye düşünüyorum. Özellikle bir iktisat veya işletme bölümünde okuyan bir öğrenciyle %70-80 civarında ortak dersleri aldık. İlk 2 sene seçmeli ders olarak İslam iktisadıyla doğrudan alakalı 1 veya 2 ders aldık. O anlamda bir iktisat öğrencisinden eksik bir bilgi birikimiyle mezun olduğumuzu söyleyemem. Dediğim gibi, temel derslerimiz ortak, İslam ekonomisini ise seçmeli dersler üzerinden aldık. Bu sebeple eğer aynı şartlar altında, aynı puanım ile tercih yapacak olsaydım klasik bir işletme veya iktisat fakültesinde okumaktansa yine İslam ekonomisi bölümünü tercih ederdim.
Bu alanda sivil akademi çalışmalarını takip edebilme imkânınız oldu mu?
Çok olmadı. Haberdardım, giden arkadaşlarım da vardı yakın çevremden. Ancak kulüp sorumluluğu ve ekstra çalışıyor olmam vaktimi yeterince alıyordu. Belki yeterince ayırabileceğim vaktim olsa yapabilirdim. Ama bunu biraz da tercih meselesi olarak görüyorum. Dolayısıyla ben biraz daha sektör tarafını tercih etmiş oldum.
Bu alanda lisansüstü eğitimi almayı düşünüyor musunuz?
Bu alanda yüksek lisans ve doktorayı çok farklı bir işle uğraşsam dahi yapmak istiyorum. Çünkü daha önce de dediğim gibi bu alanda çalışmanın veya eğitim almanın bazı sorumlulukları insanın omuzlarına yüklediğini düşünüyorum. Bu sorumluluklar çerçevesinde de nasip olur da bir gün alanla alakalı sorumluluk almam gereken bir konumda olursam buna her anlamda hazır olmayı istiyorum.
İslam iktisadı alanının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Belli başlı şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle katılım bankalarının ilk etapta bankacılık çehrelerini değiştirmesi gerekiyor. Türkiye özelinde de bu işin sadece katılım bankalarından çıkması ve farklı kurumların kurulması gerekiyor ve bu kurumaların kuruluş itibariyle tek hedeflerinin kâr olmaması gerekiyor. Bir diğer noktada toplumun zihni yapısı ve bilincinin yeniden inşa edilmesi var. Özellikle bahsettiğim bu kâr odaklı düşünme anlayışından kurtulmadan bir gelecek zor görünüyor. Katılım bankacılığının konvansiyonel banka mantığından tamamen ayrılması gerekiyor ki bu konuda mevzuatlar dahi yeni yeni yazılıyor. Bu anlamda mevcut tablo üzerinden geleceğe dair kısmen ümitsizim denebilir. Akademik çalışmalardan yana çok kuşkum yok. Halis niyetle çalışan çok insan tanıdım. Ama akademi ve sektör ar asında bir uçurum var. Birbirlerini anlayamıyorlar. Akademisyenler içinden fazlasıyla tozpembe yaşayanlar var. Aynı şekilde sektör içerisinde çok fazla kapitalist yaşayanlar var. Bu yüzden bu ikisi arasındaki uçurum azalırsa bir şeyleri başarabileceğiz diye düşünüyorum. Şuan çıkan enstrümanlar konvansiyonel olana alternatif olarak çıkıyor. Bunun kendisi bir problem, çünkü baz aldığın şey problemli. Bizim geçmişimizde zekât ve vakıf gibi köklü kavramlar var. Bunların kurumsallaşması üzerine özgün bir şekilde çalışmak gerekli. Bu bahsettiğimiz kurumlar toplumun ihyası için eşi benzeri bulunmaz nitelikte. Fakat günümüzde işleyen sistem bunları göz ardı ederek samimi olmayan bir şekilde büyük aktörlerin cebini düşünüyor.
Bu alanı kariyer yapmak için iyi bir alan olarak görüyor musunuz? Yoksa size göre bu soru gayet kapitalist bir soru mu?
Aslında iyi bir alan. Özellikle benim dönemimdeki arkadaşlarda buna bağlı bir idealistlikten bahsedebilirim. Ancak yeni gelen arkadaşlarda bunu pek göremiyorum. Özellikle bölümün isminin katılım bankalarıyla özdeşleşmesi, insanların zihninde bu bölümden mezun olunca katılım bankalarında işim hazır şeklinde bir düşünce oluşmasına neden olabiliyor. Bankacılık kariyeri de normal şartlarda iyi bir kariyer imkânı olduğu için, ben öyle görmüyorum ama öyle görülüyor maalesef. Yani dışarıdan bakıldığında iş garantili bir bölüm olarak görülüyor, Türkiye’de az sayıda üniversitede olması da ayrı bir cazibe katıyor olaya.
Alanın literatürünü üretken buluyor musunuz? Yoksa kendini tekrar mı ediyor?
Bu alanda kitap çıkarmak, sempozyum vs. etkinlik yapmak artık bir sektör haline geldi maalesef. Çok güzel yapıcı konuşmalar yapılıyor ve yazılar yazılıyor. Ama maalesef artık bir doygunluk noktasına ulaşılmış ve icraata geçmeyen öneriler çözüm değil. Özellikle bu uluslararası etkinliklere biraz da turizm gözüyle bakıyorum. Acı ama öyle maalesef. Bu havayı sevmişiz gibi duruyor. Bu programlarda ciddi şeyler konuşuluyor, bekliyorsun ki bir adım atılsın. Ama öyle bir durum çok da söz konusu değil. Bu sempozyumlarda, konferanslarda konuşulan şeylerin bir yaptırım veya itici gücünün olmaması maalesef ki bu toplantıların sadece katılımcıların zihninde güzel bir anı olarak kalmasına neden oluyor ve bir adım öteye gidemiyor.
Son olarak bahsettiklerinizi toparlama mahiyetinde neler söylemek istersiniz?
Belki de bu alanda tüm mesaimi harcayarak çalışma yapmayı tercih etmememin sebebi bahsettiğim bu olumsuz şeyler ve alandaki tartışmaların pratiğe dönük yüzünün zayıf olması. Çünkü sektörde tam manasıyla bir gelecek göremiyorsun. Görsen bile senin istediğin gibi bir gelecek olmadığı ortada. Mükemmeliyetçilik kötü bir kavram gibi lanse edilir ama en azında bu alanda mükemmeli aramamız gerekiyor. Çünkü bu yaptığımız iş alelade bir iş değil ve Allah rızasını gözeterek bir şeyler yapıyoruz. Bizim hatalarımız olabilir, ama sistemi mükemmel yapmak zorundayız, en azından bunun için samimi bir çaba göstermemiz gerekiyor. Faiz gibi konularda toplumda hassasiyet seviyesinin, adalet algısının çok düşük olması bazen zihnen yorgun hissetmenize neden oluyor. Ancak bu meseleler sadece İslam iktisadı çalışmalarının değil insanlığın meselesi. Faizin bir dini yok, bu nedenle siz bir bakıma insanlık için çalışıyorsunuz. Toplumda bunun karşılığını bulamayabilirsiniz, ama bu uğruna çalıştığınız davanın ve amacın mahiyetine zarar vermez ve değerini azaltmaz. Başka bir iş için yılgınlık ve yorgunluktan bahsedebilirdik belki, ama bu mesele farklı diye düşünüyorum. Yaptığımız işi temelde Allah rızası için yapıyorsak, insanlardan zaten bir beklentimiz olmayacaktır. Mükafatını Allah’tan beklemeye devam ederek devam etmeliyiz.
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.