Memduh Erdoğan
Orman, Sabri. Gazâlî, Adalet ve Sosyal Adalet. İstanbul: İktisat Yayınları, 2018.
Sabri Orman’ın yazdığı Gazâlî, Adalet ve Sosyal Adalet adlı eseri İktisat Yayınlarından çıkmaya başlayan “İktisat Risaleleri Dizisi”nin ilk kitabıdır. Gazzâlî’nin gerek iktisâdî, gerekse felsefi düşüncesini yirmi yılı aşkın süredir çalışan yazar, konuyla ilgili pek çok Türkçe ve İngilizce eser yayımlamıştır. Yazarın, hakkında konuşacağımız bu eseri ise kısa ancak dikkat edilmesi gereken önemli tezler içermektedir.
Yazarın eserin merkezine temelde iki kavramı yerleştirdiği görülür: Adalet ve sosyal adalet. Adalet kavramı her toplumun ve hukuk sisteminin temel meselelerinden biridir. Bu sebeple, bu kavramı insanlığın yazılı tarihi boyunca görmemiz ve izini sürmemiz mümkündür. Diğer taraftan 19. yüzyılda sanayi devriminin toplumda meydana getirdiği tabakalaşma ve eşitsizlik sosyal adalet kavramının doğuşuna neden olmuştur. Bu sebeple, adalet kavramının aksine sosyal adaletin nispeten yeni bir kavram olduğunu söylememiz mümkündür. Buna rağmen yazar, eserinde sosyal adaletin, kavram olarak olmasa da içinde ele alınan meseleler bağlamında Gazzâlî’nin eserlerinde konu edildiği tezini öne sürer.
Gazzâlî’nin eserleri üzerinden kavram şeması çıkaran yazar adaleti öznesine göre “İlâhî Adalet” ve “Beşerî Adalet” olmak üzere ikiye ayırır. Öznesi Allah, nesnesi ise âlemdeki bütün varlıklar olan ilahi adalete göre Allah, tanımı gereği adildir. Yazar “Beşerî Adaleti” de kendi içerisinde ikiye ayırır: “Ferdî Adalet” ve “Sosyal Adalet”. Ferdî adaleti, öznesi ve nesnesinin de birey olduğu bir ahlak felsefesi olarak düzenleyen Gazzâlî, burada Aristo’dan beri gelen “dört fazilet” teorisini İslam geleneği içerisinde ele alır. Ferdî adaletin ilk bakışta konunun dışında kalabileceği düşünülebilir. Ancak Gazzâlî, adalet kavramının çok katmanlı bir yapısı olduğuna dikkat çekerek toplumsal düzeyde sağlanacak adaletin ferdî adaletin teminiyle mümkün olduğunu söyler.
“Sosyal Adalet” konusu altında ise yazar tezinin ana konusu olan Gazzâlî’deki “sosyal olana öncelik verilmesi” düşüncesini açıklar. Gazzâlî, fiillerin özelliği olarak geçişli (müteaddî) veya geçişsiz (lâzım) olmasını onların bir mertebesi olarak görür. Buna göre, iyilik içeren bir fiilin geçişli olmasını geçişsiz olmasına tercih edileceğini, kötülük içeren bir fiilin ise tam tersi geçişsiz olmasının geçişli olmasına tercih edileceğini ifade eder. Yani, fiillerin tercih hiyerarşisinde başkasında da olumlu sonuç doğuran bir fiilin bireyin sadece kendisine olumlu sonuç doğuran fiile üstün olduğu görülür. Burada fiilin muhatabının bireyden topluma herkesi içerdiğini düşündüğümüzde insanın başkalarına fayda getiren işler yapmasının öncelendiği görülür. Bu konuyu özetlemesi açısından Gazzâlî’nin Sultan Sencer’e yönelttiği nasihat dikkat çekicidir: “Bir Müslüman kendisiyle bir işi olduğu zaman onu bırakıp nafile ibadetle uğraşmamalıdır, çünkü Müslümanların ihtiyaçlarının görülmesi nafile ibadetten daha faziletlidir.”[1] Benzer şekilde, Gazzâlî’nin farz-ı kifâye kurumunu cenaze namazı gibi ibadet alanın dışında da toplumun hayatî ihtiyaçları içine giren bütün meseleleri kapsayacak şekilde ortaya koyması dikkat çekicidir. Buna göre, farz-ı kifâye toplumsal nizamın sağlam bir şekilde sürdürülmesinin bir teminatı olarak ortaya koyulmaktadır. Yazarın “Sosyal Adalet” altında işlediği bir başka konu ise Gazzâlî’nin makâsıd ve maslahat düşüncesidir. Buna göre, şeriatın, zarûrât kapsamında toplum içindeki her bireyin belli temel haklarını güvence altına aldığı görülür.
Ancak burada dikkat çekmemiz gereken bir mesele vardır. Gazzâlî’nin “sosyal olanın öncelenmesi” düşüncesi modernist bir yorumla “kamu yararı” şeklindeki bir anlayışı ifade etmemektedir. Nitekim günümüzde maslahat düşüncesi metinselci bir anlayışla ve bağlamından koparılarak ulus devlet anlayışı içerisinde kamunun her türlü ihtiyacının giderilmesi şeklinde anlaşılabilmektedir. Buna göre maslahat, nasların doğru yorumlanması çabasından çok, nasları aşan bir mübahlık alanı olarak algılanmaktadır. Bu durum, deliller hiyerarşisinin bozulduğu bir yapı oluşturmaktadır. Aslında yazarın da bu gibi muhtemel yorumların oluşmasını engelleyen bazı müdahalelerinin olduğu görülmektedir. Örneğin Gazzâlî’nin İhyâ adlı eserinden aktardığı adalet tanımını bu açıdan değerlendirmek mümkündür: “Eşyâ ve işlerin (umûr), şeriat ile örf ve âdetin tarif ettiği şekilde kendilerine uygun yerlere yerleştirilmesidir”.[2] Buna göre, maslahat düşüncesinin pragmatist değil, şer’î bir çerçeve altında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yazarın ele aldığı bir başka konu ise zekâttır. Yazar, mal varlığının farklı seviyelerde dağılımından sonra zekât kurumunun müdahelesini toplum içerisinde yoksul kesimin lehine tertib edilen bir tashih ve tadil çabası olarak yorumlar. Gazzâlî’ye dair ele aldığı son kavram ise “ihsân”dır. Eserin başından beri öne çıkarılan adalet kavramının son aşamada “gerekli ancak yetersiz” olduğu ifade edilir. Adalet, Gazzâlî’nin ifadesiyle “her hak sahibine hakkının verilmesi”dir. Ancak toplumda tam anlamıyla adaletin ve birliğin oluşması kişilerin gönüllü olarak muhatabına yapacağı iyiliklerle mümkün olacaktır.
Bütün bunlar dışında yazarın, eserini daha ilk sayfalarında ifade ettiği tez ve plan izinde kitap boyunca adım adım işlediği görülmektedir. Böylece, bireyden toplumsal düzeye ilâhî irade dâhilinde çok katmanlı ancak bütünlük ifade eden bir adalet sistemini Gazzâlî’nin düşünce mirası üzerinden inşa ettiği görülür. Yazar Gazzâlî’nin tek bir eserinden yola çıkmak yerine çeşitli eserlerini bir arada kullanmıştır. Bu durum yazı boyunca Gazzâlî’nin düşüncesini daha geniş bir açıdan görebilmemizi sağlamıştır. Bununla birlikte, çalışmasının verileri hakkında oluşabilecek şüpheleri engellemek için Gazzâlî’ye nispetinde belirsizlikler bulunan Mîzânu’l-‘Amel adlı eseri yazarın ihtiyaten kullanmadığını görmekteyiz. Yazarın Gazzâlî’nin eserlerini kaynak olarak kullanırken tercüme yerine asıl kaynaklarından yararlanması yazıyı güçlendiren başka bir unsurdur. Eserin telifinde geniş bir literatür taraması yapmış olan yazar; İngilizce, Arapça ve Türkçe yazılan ilgili kitap ve makalelerden de istifade etmiştir. Diğer taraftan, eserin kendisini zaman zaman tekrar ettiği görülür. Yazarın, konunun teyiti mahiyetinde önceki sayfalarda geçen meseleleri birçok kez ele alması okuyucuların zihninde konunun daha iyi yerleşmesini sağlamakla beraber eserin tekrara düşme tehlikesini de barındırmıştır.
Sonuç olarak yazar, sermayenin küçük grupların elinde toplandığı günümüz ekonomi sisteminde Gazzâlî’nin düşünce mirası üzerinden adalet ve sosyal adalet kavramlarını yeniden gündeme getirmiştir. Eser bu açıdan İslam iktisadı araştırmaları için teorik ve felsefi altyapı kurma çabasındadır. Aynı zamanda, yazarın bu çalışması geleneğimizdeki Müslüman düşünürler hakkında yapacağımız ileri araştırmalarla kendi değerlerimize uygun bir sosyo-ekonomik sistem kurmamızın imkânını bize sunar.
[1] s. 56
[2] ss. 17-18