Melih Turan((insha GmbH / Albaraka Türk))
Son yüzyılda ekonomi ve finans dünyasında bir alternatif olarak ortaya çıkan İslamî Finans hareketi, mevcut düzenin yetersizliğinin bir dışavurumu olarak köklü bir geçmişin yeniden dirilişidir. Geleneksel yahut ana akım ekonomi henüz 18. yüzyılda şekillenmeye başlarken İslam’ın kaideleriyle kurulmuş devasa bir iktisadi bilgi ve uygulama donanımı mevcut idi. Bugün finans dünyasında kullanılan risk, cheque (çek), aval ve douane (divan) gibi İslam’ın yayılışı ile birlikte Arapçadan geçmiş kelimelerin Avrupa dillerindeki kullanımı İslamî finansın köklerinin izleridir.((J.H. Kramers, “Geography and Commerce”, The Legacy of Islam içinde, ed. Sir Thomas Arnold, (Oxford: The Calerendon Press, 1931), 105.)) İş bölümü, para ve iş ortaklıkları konularında Avrupa’nın devşirdiği iktisadi ve finansal uygulamalar İslam’ın Batı’ya olan bir armağanıdır.((David Graeber, Debt, (London: Melville House Publishing, 2014), 278-279; Abraham L. Udovitch, Partnership and Profit in Medieval Islam, (New Jersey: Princeton Universtiy Press, 1970), 238-240.)) Bu bağlamda İslamî Finansın geleceğe verdiği umudun ve fırsatların köklü bir geçmişe dayandığı hatırlanmalıdır.
İslam ülkelerinde 1960’larda başlayan çağdaş İslamî Finans hareketi Türkiye’de ilk meyvesini 1985 yılında Özel Finans Kurumlarıyla vermiştir. Çağdaş finansa hem bir cevap olarak hem de geleneksel finans modelinden uzak kalmaya çalışanları ilkesel finans sistemine katmak amacıyla geliştirilen ÖFK’lar uzun süre mevzuat gereksinimleri ve hukuki itibar kazanmak ile uğraşmışlardır. Kullandıkları adlandırmanın dış piyasaya güven vermemesi, dış ticarette yeterli itibar görmemeleri ve hukuki düzlemdeki eksiklik bu kurumların hızlı ve güvenli gelişimini engellemiştir. Yapılan tartışmalar ve öneriler çerçevesinde ÖFK’lar 2005 yılında Katılım Bankası isimlendirmesiyle Bankacılık Kanununda yer bularak ancak ivme kazanabilmiştir.((Temel Hazıroğlu, “Türkiye’de Katılım Bankacılığı Fikrinin Doğuşu ve Kavramsal Önemi”, İZÜ İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi 2, sy. 1 (2016): 6-11.)) Bu tarihler çerçevesinde İslamî Finansın geleceğini değerlendirmeden önce çağdaş İslamî finansın Türkiye’deki yeni geçmişinin henüz 15 yılı aşmadığını ve stratejik öneminin son 5 yıl içerisinde arttığını belirtmemiz gerekmektedir.((Mücahit Özdemır ve Hakan Aslan, Türkiye’de İslamî Finansın Dönüşümünün Ekonomi Politiği, (İstanbul: SETA Yayınları, 2017), 35-39.))
Türkiye’deki İslamî Finansın hali hazırdaki temsilcisi olan katılım bankalarının, bankacılık sistemi içerisindeki payı %5 civarında seyretmektedir. Mevduat bankalarının 2008 yılından 2016 yılına kadar aktiflerindeki artış oranı %55,53 olarak gerçekleşirken bu artış Katılım Bankalarında %121,91 oranında olmuştur. Bu süreç içerisinde her iki banka türünü aktif, finansman ve fon toplama kategorilerindeki büyüme hızlarını kıyasladığımızda katılım bankalarının sırasıyla %16,20, %15,89 ve %14,04 oranlarıyla mevduat bankalarından, sırasıyla %8,62, %13,02 ve %7,33, daha hızlı büyüdükleri gözlemlenmiştir. Katılım bankalarının sağladığı toplam finansman türleri arasında işletme finansmanı %57,12 oranıyla, mevduat bankalarından %25’lik bir farkla, tüketimden çok kalkınmayı dolayısıyla reel sektörü finanse ettiğini göstermektedir. Katılım bankalarının tüm bu olumlu seyrine rağmen kendi ilkesel amaçlarından olan ortaklığa dayalı finansman yöntemlerinden ziyade %99 oranında borca dayalı finansman yöntemlerini kullanmaları İslamî Finansın hem gelişimi hem de kalkınmaya olan etkisi açısından eleştirilmektedir.((Ethem H. Ergeç, İyi ve Adil Finans: İslami Finans Modeli, Geleceğin Türkiyesinde Ekonomi: Sorunlar, Eğilimler ve Çözüm Önerileri, (İstanbul: İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, 2019), 87-96.))
Türkiye’nin küresel İslamî Finans piyasasındaki payı ise %2,4 düzeyinde ve aktif büyüklükte 7. sıradadır.((Islamic Financial Services Industry Stabılıty Report 2018, (Kuala Lumpur: IFSB, 2018), 12-15.)) Rakamsal olarak küçük bir paya sahip olsa da Türkiye, küresel İslamî Finans sektörü içerisinde dört okuldan biridir. Londra, Körfez ve Malezya’ya ilave olarak Türkiye kendine özgü ve ayrıştırıcı özelliklere sahiptir.((Temel Hazıroğlu, Katılım Ekonomisi, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2016), 260-263.)) Yönetişim, kurumsal sosyal sorumluluk, bilgi ve farkındalık alanlarında gelişim ileri düzeye taşındıkça Türkiye’nin diğer bölgeler içindeki payı daha da artacak bir potansiyeldedir.
İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği’nin Geleceğin Türkiyesi Projesi kapsamında yayımlanan “Geleceğin Türkiyesinde Ekonomi Raporu”nda belirtildiği üzere İslamî Finans toplumsal adaleti ve sürdürülebilir kalkınmayı temin eden bir model olarak Türkiye’nin geleceği için fırsatlarla dolu bir alandır.((M.Taşdemir, E. H. Ergeç, H. Kaya, Ö. Selçuk, Geleceğin Türkiyesinde Ekonomi: Sorunlar, Eğilimler ve Çözüm Önerileri, (İstanbul: İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, 2019). https://ilke.org.tr/gelecegin-turkiyesinde-ekonomi adresinden alınmıştır.)) Bu fırsatları doğru değerlendirmek için en başta atılması gereken adımlardan biri katılım bankalarının ilkesel olarak gerçekleştirmek durumunda olduğu kalkınmaya yönelik araçların yenileşim odaklı geliştirilmesidir. Bu gelişim ise çağın ihtiyaçları ve eğilimleri doğrultusunda sunulan teklifler ile bağlantılıdır.
Bugün küresel finansın genel eğilimi teknoloji ile birleşen finansal girişimlerdir. Fintech olarak kavramsallaşan bu alan finans ve bankacılık sektörünün hantal yapısına karşı çevik ve çözüm odaklı tekliflerin nispeten küçük ancak etki itibariyle büyük işlerin çıktığı bir sektör haline gelmiştir. İslamî Finansın gelişmesi ve ilerlemesi adına katılım bankalarına ek olarak finansal aracı şirketler ile yapılabilecek birçok yenilik İslamî Fintech kapsamında değerlendirilebilir. Ödeme sistemleri, yapay zekâ, robo danışmanlık, akıllı sohbet robotları, blockzinciri, kitlesel fonlama ve alternatif finansman yöntemleri konularında dünya çapında gelişen İslamî finansal teknolojiler mevcuttur.((Islamic Fintech Report 2018. (Dubai Islamic Economy Development Center ve Dinar Standarts, 2018), 18.)) Türkiye’de buna yönelik katılım bankaları tarafından kurulmuş girişim sermaye fonları bu konuda atılacak adımların işaretleridir.((Bankacılık Sektörünün Yatırım Yaptığı İlk Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Kuruldu, https://www.vakifkatilim.com.tr/tr/hakkimizda/Pages/Tekno-Girisim-Gong-Toreni.aspx adresinden alınmıştır; SPK Albaraka Portföy’ün yatırım fonu ihraç belgesini onayladı, https://www.cnnturk.com/yurttan-haberler/istanbul/spk-albaraka-portfoyun-yatirim-fonu-ihrac-belgesini-onayladi adresinden alınmıştır.))
Finansal aracılığı geliştirmek için gerekli atılımlar sadece devlet tarafından beklenmemelidir. Bu bağlamda mudaraba, girişimci-sermayedar ortaklığı gibi İslamî finansman yöntemleri ile yatırım ortamı girişimci lehine iyileştirilmelidir. Zira girişimci için ne kadar adil bir ortam oluşturulursa girişimin bilgi, beceri ve kârlılık açısından verimliliği de o nispette artacaktır.((M. Umer Chapra, İktisadın Geleceği: İslamî Bir Bakış, (İstanbul: İktisat Yayınları, 2019), 313.)) İslamî finansın risk odaklı yöntemleri en ileri düzeyde kullanılarak dünya çapında ses getirebilecek yenilikçi iş modellerinin tesisine öncülük edilmelidir. Ortadoğu ve Avrupa’nın geçiş noktasında bulunan Türkiye, etrafındaki insan kıymetini kendine çekmek için gerekli programları oluşturduğu nispette İslamî finansta söz sahibi olabilecektir.
Zekât ve karz-ı hasenin İslamî finans sektörü içerisinde yer alması oldukça önemlidir. Zira bu araçlar toplumsal adaletin, sürdürülebilir kalkınmanın ve faizsizliğin ön şartlarıdır. Zekât ile sağlanan adil gelir ve servet dağılımı toplumun tabanındaki iktisadi yaraları tedavi etmektedir. Karz-ı hasen ise ihtiyaç sahibi olan insanların faiz temelli banka kredilerine başvurmalarını engellemektedir. Toplum odaklı bir İslamî finans geliştirmenin anahtarı da bunun gibi kâr odağı olmayan projelerin gelişmesidir.
Diğer taraftan İslamî finansal okur yazarlığın gelişmesi, sunulan seçeneklere doğru ulaşım açısından önemini korumaktadır. Eğitim düzeyi ne olursa olsun katılım bankaları ve benzeri kuruluşların bayraklarını ileriye taşımaları, faiz ve kâr payı arasındaki ayrımının açık bir şekilde içselleştirilmiş olmasına bağlıdır. Her ne kadar son yıllarda yükseköğretim düzeyinde lisans ve üstü bölümler çoğalsa da yapılan konferans ve seminerlerin sayısı artsa da İslamî finansal okur yazarlığın daha çok tabana yayılması için yetkili ve etkili kuruluşlar çaba göstermelidir.
Görüldüğü üzere Türkiye’de İslamî Finansın gelecek potansiyeli gerek geçmişi gerekse de duyulan ihtiyaç itibariyle oldukça yüksektir. Geleceğin Türkiye’sini inşa ederken adil, iyi ve insani bir finans sistemini bileşenlerden biri olarak kurgulamanın zarureti halkın refahını sağlamakla ilişkilidir. Müreffeh bir toplum, refahı sürdürebilecek bir düzene ihtiyaç duymaktadır. Bu düzenin finansal bileşeni ise toplumun ihtiyaçlarını yine toplum yararına temin ettiği müddetçe benimsenecek ve uygulanacaktır. İşte İslamî finans Türkiye toplumuna esenlik kaynağı olabilecek düzeyde bir iktisadi ve mali düzen vadetmektedir. Bu vaadin gerçekleşmesi ve gelecekte yankı bulması için tüm paydaşlar küresel eğilimlerin ve yerel yönelimlerin odağında olağanüstü bir gayret sarf etmelidir.