Anasayfa Tartışma Ekonomi Bir Din Haline Nasıl Geldi? – 1

Ekonomi Bir Din Haline Nasıl Geldi? – 1

by

John Rapley

Çeviri: islamiktisadi.net((Bu yazı 3 bölümden oluşmaktadır. Bu metin yazının birinci kısmıdır.))

İngiltere yerleşik bir kiliseye sahip olmasına rağmen bugünlerde pek azımız onu aklından geçiriyor. Bizler hayatlarımızı etrafında şekillendirdiğimiz çok daha güçlü bir dini takip etmekteyiz: ekonomi. Bunu bir düşünün. Ekonomi, taraftarlarına kurtuluş sözü veren bir ahlak yasası ve ona iman edenleri tüm toplumu kendi talepleri doğrultusunda şekillendirmeleri için zorlayan ideolojisi ile geniş kapsamlı bir doktrin sunmaktadır. “Yapılandırılmış yatırım aracı” ya da “türev” gibi büyülerle parayı yoktan var eden mistiklere, bilginlere, sihirbazlara sahiptir. Tıpkı yerinden olmuş eski dinler gibi peygamberleri, reformistleri, ahlakçıları ve hepsinden de öte sapkınlık karşısında ortodoksluğu destekleyen büyük rahipleri vardır.

Ekonomistler git gide, daha önce rahiplerden alınmış olan role girmektedirler: vaat edilen maddi zenginliğe ve sonsuz memnuniyete nasıl ulaşacağımız konusunda bize rehberlik etmek. Uzunca bir süredir bu görevi yerine getirmiş gibi görünmekteydiler. Gelirlerimiz binlerce kattan daha fazla artmakta, yeni buluşlar, tedavi yöntemleri ve zevkler ile patlamış bir bolluk sağlanmaktaydı.

Bu bizim cennetimizdi. Toplumları kendi vizyonlarına göre değiştirmeleri için iktisadi ruhbanlığımızı statü, zenginlik ve güç ile cömertçe ödüllendirdik. 20. yüzyılın sonunda, Batı ekonomilerinin insanlığın şimdiye kadar gördüğü en büyük zenginliğin de ötesine geçtiği bir ekonomik sıçrayışın ortasında, ekonomi bütün dünyayı fethetmiş gibi görünüyordu. Gezegende neredeyse her ülke aynı serbest piyasa kitabına bağlanıyordu, üniversite öğrencileri iktisat alanındaki lisans programlarına akın ediyorlardı, ekonomi, tarihteki diğer dinlerin kaçırdığı hedefe ulaşıyor gibiydi: tüm dünyayı kendi öğretisi için değiştirmek.

Ancak tarih bize bir şey öğrettiyse o da şudur ki ekonomistler ne zaman sonsuz barış ve refahın kutsal kâsesini bulduklarından emin olurlarsa, mevcut sistemin sonu yakın demektir. Amerikan İktisatçı Irving Fisher, 1929 Wall Street kazasının arifesinde insanlara hisse senedi satın almalarını önermişti, 1960’lı yıllarda Keynesyen iktisatçılar talep yönetimi araçlarını mükemmelleştirdikleri için bir daha asla durgunluk olmayacağını söylemişlerdi.

2008 kazası da farklı değildi. 5 yıl önce, 4 Ocak 2003’te Nobel ödüllü Robert Lucas Amerikan İktisat Derneğinde bir zafer nutuğu çekmişti. Meslektaşlarına makroekonominin krizde tekrar tekrar yinelenen bir felaketi kesin bir şekilde önlemek için doğduğunu hatırlatarak, kendisinin ve meslektaşlarının tarihlerinin sonuna geldiklerini söyledi: “Makroekonomi mutlak manada başarılı oldu.” ve devam etti: “Krizi önlemenin önündeki temel problem çözüldü.”

Tam, iktisadi ruhbanlığın, sonunda eski laneti yendiği konusunda kendimizi ikna etmiştik ki hepimiz bir kaide ile tekrar yüz yüze geldik: kibir her zaman düşüşten önce gelir. 2008 senesinde yaşanan krizden bu yana çoğumuz yaşam standartlarının düştüğüne şahit olduk. Bu arada rahipler manastırlarına çekilmiş neyin yanlış gittiği konusunda birbirleriyle didişmekteydiler. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde “uzmanlara” olan inancımız kayboldu.

Kibir hiçbir zaman iyi bir şey olmamıştır. Özellikle de ekonomi için tehlike arz edebilir. Çünkü kendini beğenmişlik duygusunun güdümündeki bilim insanları yalnızca doğa yasalarını gözlemlemekle kalmaz aynı zamanda bu yasalara yardımcı olurlar. Örneğin, hükümetin, kendi iktisadi papazlığının rehberliğinde, toplumun harekete geçirici yapısını, insanların bencilce davrandıkları varsayımı ile uyumlu hale getirmek için değiştirdiğini düşünelim. İnsanlar bu doğrultuda hareket etmeye başlayacaktır. Bunun için ödüllendirilecekler, aksini yaptıkları takdirde cezalandırılacaklardır. Eğer açgözlülüğün iyi olduğuna inanmak için eğitildiyseniz, buna göre yaşamanız daha olası olacaktır.

Ekonomi alanındaki bu kibir hali, iktisatçılar arasındaki ahlaki eksikliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkmadı. İktisatçılar arasındaki yanlış bir düşünce bu kibiri ortaya çıkardı: yaptıklarının bir bilim olduğuna olan inanç. Ekonomi bir bilim olmak ya da olmamaktan çok her zaman bir kilise gibi faaliyet gösterdi. Bunu anlamak için onun tarihine bakmanız yeterlidir.

Yazının orijinali için tıklayınız.

İkinci bölüm için tıklayınız.

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun