Nuh Tufan
Baştan belirtmeliyim ki yazımız da “tekafül” (Katılım Sigortacılığı) ile teknik bilgiler yer almamaktadır. Dileyenler kısa bir araştırma ile çok detaylı makalelere ve kitaplara erişebilir. Bu yazının amacı, üst sektör olan Katılım Bankacılığının başına gelenlerin, 20.09.2017 tarih 30186 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak hayatımıza giren kardeşi Katılım Sigortacılığının da (Tekafül) başına gelmemesi için dikkat edilmesi zaruri noktalara naçizane işaret etmek amacı taşımaktadır.
Malumununuz ülkemizde finans kurumu adı ile başlayan sonraları katılım bankası adını alan ve üniversal unvanıyla İslami Bankacılık 34 yıldır faaliyet göstermektedir. İnişleri çıkışları, iflasları, tasfiyeleri ile devlet tarafının da iki katılım bankası kurup ciddi desteklerine rağmen 5 banka ile pazar payı %5’i geçememiştir.
Ülkemiz ile hemen hemen aynı tarihlerde İslami Bankacılığa adım atan Malezya’da ise pazar payı %52’lerin üzerindedir. %99’u Müslüman olan ülkemizde 34 yıllık faaliyetin neticesinde gelinen seviyeye bakıldığında durumun parlak görünmemesi, acaba Katılım Sigortacılığı da aynı kaderi mi paylaşacak sorusunu akla getirmektedir.
Katılım Bankacılığının yıllardır istenilen düzeye gelememesi, meslek hayatı, katılım bankacılığının ülkemizdeki yaşı ile neredeyse aynı olan ve katılım bankalarının üst yönetim kamaralarında bulunan “üstad” larımıza sorulduğunda, alınan cevapların hiç birinden tam anlamıyla tatmin olunup, çözüm yolunda adım atılacağı hissi oluşmamaktadır. Devletin hiçbir dönemde sağlamadığı desteği sağlayıp, Hazine Müsteşarlığı, BDDK Başkanlığı, Merkez Bankası Başkanlığı gibi makamlara Katılım Bankacılığı sektörünün içinden ve sektöre ellerinden gelen desteği sunan en azından sunmayı vaat eden kadroları getirmesi bile durumu değiştirememiştir.
Maalesef özeleştiriden uzak yaklaşımlar sektöre bir ivme kazandırmaktan çok mevcudu korumayı başarı olarak algılayan bir yönetim biçimine dönüştürmüştür. Bu görüşe itirazlar olacağını varsayarak, bende itiraz eden arkadaşlara şu soruyu yöneltmek isterim. 19 yıl bir katılım bankasının genel müdürü görevini yürütmenin o kuruma ve sektöre nasıl bir yenilik ve gelişim kazandıracağı yönünde beni aydınlatırlarsa memnun olacağım. Bu ve buna benzer örnekler maalesef sektörün bir gerçeği ve gelişiminin önünde duran en büyük engelidir. Hangi Katılım Bankasına baksak bu ve buna benzer onlarca durumu görebiliriz. Bunu bir bayrak yarışı olarak göremeyen ve arkadan gelen genç dinamik kadroları sırf var olan makamını ve imtiyazını kaybetmemek uğruna o makamlarda bulunmak ne derece hakkaniyetlidir? Yorumu siz okurlara bırakıyorum…
Bu gerçekler ışığında asıl konumuz olan Katılım Sigortacılığı konumuza gelecek olursak, muhafazakâr ve mütedeyyin kesimlerde Banka ve Sigorta kelimeleri, dinen caiz olmamaları nedeniyle en başta olumsuz etki bırakmalarına rağmen sektörümüzde yanına KATILIM ibaresi eklenerek, uygulamaların İslami olduğu, faize dayanmadığı, katılıma, ortak ticarete dayandığı izlenimi ve imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Kaldı ki, Türk Dil Kurumu tarafından BANKA tanımlaması şu şekilde yapılmaktadır: “Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve ticaret, sanayi, ekonomi alanlarında çeşitli etkinliklerde bulunan kuruluştur” (TDK, 2018). Tanımda bankalar için ilk özellik olarak belirtilen faizle para alıp verme işlemi, samimi Müslümanların bu kurumlarla olan bakış açısını ve yaptığı işlerde ki “İslami” tanımına inanmalarını sınırlı tutmuş olmalı ki uygulamanın ne kadar başarı olduğu aşikârdır.
Bankacılık ve sigortacılık birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu söylemek yanlış olmamakla birlikte ülkemizdeki uygulama dünyadaki benzerlerine göre bir takım farklılıklar göstermektedir. Dünyaya baktığımızda sigorta şirketleri banka kurarken, ülkemizde ise bankaların sigorta şirketi kurduğu ve sigortacılık sektöründe iştirakleri ile var olarak başat rolü oynadığını görmekteyiz. Bu uygulama Katılım Sigortacılığı içinde geçerli olacağa benzemektedir.
Mütedeyyin muhafazakâr müşterilerin nazarında sistemin doğru algılanmasına yönelik ciddi sorunların olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Sektörün ve temsilcilerinin kendini gerektiği gibi doğru ifade edememesinin yanında zaman zaman çelişkili sayılabilecek uygulamalar nedeniyle ciddi güven aşınmalarına zemin hazırlanmıştır. Katılım Sigortacılığında, Katılım Bankacılığında olduğu gibi kesinlikle pencere işlemlerine yani hem konvansiyonel poliçe satışı gerçekleştirirken bir yandan katılım sigortacılığı işlemlerine kesinlikle izin verilmemelidir. Personel sektörün içinden katılım bankacılığını ve enstrümanlarını bilen ve sisteme gerçekten inanmış yetkin insanlardan seçilmeli. Tabir-i caize yapılan işin kitaba uyduğunu, kitaba uydurulmadığını açık ve net bir şekilde ifade edecek bilinç seviyesinde olmalıdır.
Bir zamanlar katılım bankacılığı sektöründeki iş ilanlarında yazan ve dillere pelesenk olan söylemle ifade etmek gerekirse; Faizsiz bankacılık sektörüne inanan ve çalışmaya istekli olmalı. Yani yıllarca faiz alıp faiz satmış konvansiyonel bankalarda dirsek çürütmüş sonrasında sektörde kendine yer edinmeye çalışan insanlardan olmamalı. Temsil ettiği değerlere inanmalı ve hayatında yaşamalı.
Personel ve yetkinlik demişken Sigortacılık sertifikasyon işlemlerini gerçekleştiren SEGEM’i incelediğimizde maalesef konu ile ilgili bir sınav dahi yapılmayıp konvansiyonel teknik personel belgesi olan herkese 84 TL karşılığında e-eğitim izlemesi karşılığında Katılım Sigortacılığı ürünlerini satma izni verdiğini görmekteyiz. Bu yanlıştan bir an önce dönülerek geniş çaplı ciddi bir eğitim ve sınav yapılmalı. Yukarıda izah ettiğimiz algı ve imaj meselesine dönecek olursak banka tarafında olduğu gibi “diğerlerinde faiz sizde kar payı deniliyor” yaftasını yememek gerçekten bunun konvansiyonel sigortacılıktan farklı olduğunu, bir yardımlaşma sistemi-sandığı gibi çalıştığını inanarak izah edecek ve uygulamalarda bulunacak kurum ve temsilcilerine ihtiyaç vardır. Katılım Sigortacılığı hiç kuşkusuz başta “bankasürans” olarak emekleme dönemine girecek olsa da müstakil kendi ayakları üzerine durabilecek şekilde organize edilmeli. Aksi takdirde ana sektör olan banka tarafının gölgesinde cılız kalacak ve geniş kitlelere ulaşma ihtimali ortadan kalkabilecektir.
Yazılması ve değinilmesi gereken çok konu var. Fakat meselenin özü itibariyle bilinmesi gereken şey; kervan yolda düzülür prensibi ile hareket edilecek bir mesele olmadığıdır. Çerçevesi vahiy ile çizilmiş İslam iktisadının en önemli ve hatta ülkemizde tek temsil noktası olan Katılım Bankacılığını dolayısıyla Katılım Sigortacılığını doğru anlamak, doğru ifade etmek ve doğru çalıştırmak mecburiyetindeyiz. Bunun sorumluluğundan öte vebalinin oluşu, kurum yöneticilerinin ve çalışanlarının sadece bir meslek icra ettiklerini düşünmemeleri gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnşaAllah amaç hâsıl olmuştur. Vesselam.