Erdal Tanas Karagöl
Türkiye son yıllarda sosyal politikalar alanında sessiz devrim gerçekleştirdi. Türkiye bir taraftan yoksulluğu azaltırken diğer taraftan sosyal alanlara kaynak aktarmaya da devam ediyor.
Yoksulluğun azaldığını yoksulluğun önemli göstergelerinden de görebiliyoruz. Yoksulluğun önemli göstergelerinden biri olan günlük 4,3 doların altında yaşayan nüfus, 2002’ de yüzde 30 iken; 2015 yılında bu oran yüzde 1,5’e düşmüş.
Öte yandan Türkiye’nin sosyal yardım niteliğindeki transferlerinin GSYH’ye oranı 2002 yılında sadece yüzde 0,5 iken, bu oran 2016 yılında yüzde 1,49’a çıkmış.
Yoksulluğun azalmış olduğunu yalnız biz söylemiyoruz. Bu azalış Dünya Bankası tarafından Ekim 2017’de yayınlanan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Atlası çalışmasında da açık bir şekilde ifade ediliyor.
Dünya Bankasına göre Türkiye, dünyada yoksulluk oranlarınıen fazla azaltan ülke olmuş.
YOKSULLUK AZALIRKEN SOSYAL YARDIMLARIN MİKTARI NEDEN ARTIYOR?
Türkiye’de yoksulluk azalırken, sosyal devlet uygulamalarının yaygınlaşması ile hem sosyal yardımlardan faydalanan vatandaş sayısında artış oldu hem de sosyal yardımların miktarında artış gerçekleşti.
Çünkü;
* Sosyal yardıma ihtiyacı olan kişi sayısının artmasından ziyade kurumsallaşmanın da etkisiyle yardımların ulaşılabilirliği ve kapsamı gelişmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişilere kolay erişebilme, yardımlardan yararlanan ve ulaşılan kişi sayısını da artırmıştır.
* Sosyal yardımların, yeterli düzeyde tanıtılmaya başlanması kişisel farkındalığı artırmış ve ihtiyacı olan kesimler ihtiyaç duyduğu ve hak ettikleri yardımları daha fazla talep eder hale gelmiştir.
* Daha önceki yıllarda farklı kurumlar ve bakanlığın uhdesinde olan sosyal yardımlar, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının (ASPB) kurulması ile birlikte tek çatı altında toplanmıştır. Özellikle 2022 Engelli ve Yaşlı Yardımları, Genel Sağlık Sigortası gibi uygulamalar artık ASPB’nin bünyesinde kurumsal olarak yürütülüyor.
* Çok hassas yardımlar içerisinde yer alan, Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yardım Programı, Muhtaç Asker Ailelerine Yardım Programı, Öksüz Yetim Yardımı ve Asker Çocuğu Yardımı gibi kesimler için yeni yardım programları hayata geçirildi.
* 2012 yılına kadar sadece “sosyal güvencesi olmayanlar” yardım alabilirken, 2012 yılından itibaren yapılan mevzuat düzenlemesi ile sosyal yardımların kapsamı genişletilmiş ve “sosyal güvencesi olmakla birlikte hane içinde kişi başına düşen geliri asgari ücretin 1/3’ünden az olan kişiler de” yardım almaya başlamıştır.
* 2002 yılında çok sınırlı türde sosyal yardım verilirken günümüzde yaklaşık 40 farklı türden sosyal yardım verilmekte. Bu nedenle sosyal yardım için ayrılan kaynak da 2002 yılına kıyasla 24 kat artmıştır.
* En can alıcı nokta ise, Türkiye 2002 yılında sosyal yardım için ayrılan kaynakların sadece küçük bir kısmı sosyal yardım için kullanılırken,geri kalan kısmı genellikle bütçe açığının finansmanı ve memur maaş ödemeleri için bir kaynak oluşturuyordu.
* Günümüzde ise sosyal yardıma ayrılan kaynakların tamamı sosyal yardımlar için kullanılmaktadır.
* Tüm bunlar, Türkiye’nin artık sosyal yardımlar alanında yeni bir evreye geçmiş olduğunun da kanıtı. Yani yoksulluğu azaltmanın ötesinde sosyal refah anlayışıyla sosyal politikalar uygulanmakta.
SOSYAL YARDIM MİKTARINDA DÜNYADA NE DURUMDAYIZ?
Türkiye sosyal yardım niteliğindeki transferlerinin GSYH’ye oranı 2002 yılında sadece yüzde 0,5 iken bu oran 2016 yılında yüzde 1,49’a yükselmiştir.
AB ve OECD ortalaması 2006 yılında yüzde 2,50 iken bu oran 2014 yılında yüzde 2,23’e gerilemiştir. Ancak Türkiye’deki sosyal yardımların oranı AB ve OECD ortalaması olan yüzde 2,23 seviyesinin altındadır.
Bu nedenle Türkiye, sosyal yardım harcamalarını AB ve OECD ortalamasına çıkarma hedefi 2023 vizyonun içerisinde yer almakta. Bu hedefi hayata geçirebilmek için “Ulusal Yoksullukla Mücadele Stratejisi” çalışmaları devam etmekte.
Sosyal refah anlayışının sonucu olarak son yıllarda sosyal yardımların artıyor olması yoksulluğun artışı anlamına gelmediği açık değil mi?