Prof. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu
Allah’tan almış oldukları mesajları insanlara ulaştırmakla görevli olan peygamberler, bu iletişim süreci içerisinde “kaynak” rolünü üstlenirler. İlahî mesajları insanlara en etkili biçimde ulaştırabilmek ve onları ikna edebilmek için bir kaynağın sahip olması gereken temel nitelikleri kişiliğinde taşımaları gerekmektedir. İletişim bilim, bir kaynak için en önemli özelliğin “güvenilirlik” olduğu üzerinde durmaktadır. Aynı şekilde Yüce Allah da insanlara mesaj getirmek üzere seçtiği peygamberleri “güvenilir” kimseler arasından tercih etmiştir. Kur’an, peygamberlerin güvenilirliğini başta Hz. Muhammed olmak üzere birçok peygamberi örnek vererek dile getirmiştir. Bu konuda tekrara gitmek suretiyle konuya verdiği önemi pekiştirmiştir. Modern iletişim bilimde güvenilirliğin koşulu, kaynağın propaganda aracılığıyla çıkar peşinde olmamasıdır. “Güvenilirlik”, kaynağın dinleyicileri kandırma ve şahsi çıkar temin etme ithamlarından uzak olmasıdır. Eğer kaynak, ortaya koyduğu görüşü savunmaktan çıkarı olan ya da o görüşü kişisel herhangi bir nedenle savunan birisi olarak algılanırsa, ikna edici özelliği azalır. Etkileyici iletişimle ilgili görüşler, açık ya da gizli amaçlar kaynağın çıkarı ile özdeşleştiğinde geri çevrilir, direnç görür ya da algılanmaz. Kur’an’da beş peygamber, kendilerini “rasulü’n-emin” yani güvenilir elçi olarak tanıtmışlardır. Bu beş peygamber de güvenilirliklerini, getirdikleri mesajlara karşılık bir çıkar peşinde olmadıklarını açıklayarak ortaya koymaya çalışmışlardır. Allah’tan getirdikleri mesajlara karşılık herhangi bir maddi çıkar beklentisi içerisinde olmayışlarını, “emin rasul” olmalarının bir kanıtı olarak sunmuşlardır. Kur’an’da beş peygamberin ağzından aynı cümlelerin tekrar edilmesi, Allah’ın mesajlarını insanlara ileten bütün peygamberlerin kişiliğinde güvenilirliğin çok önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. “Güvenilirliğin”, Kur’an’da, çıkar beklentisi içerisinde olmamak şeklinde açıklanması ise, üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur. Sözünü ettiğimiz beş peygambere ait cümleler Kur’an’da şu şekilde tekrar edilmektedir: Kardeşleri Nuh onlara: “(Allah’ın azabından) korunmaz mısınız?” demişti. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara, 26/106-109.) Kardeşleri Hud onlara: “(Allah’ın azabından) korunmaz mısınız?” demişti. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara, 26/124-127.) Kardeşleri Salih onlara: “(Allah’ın azabından) korunmaz mısınız?” demişti. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara, 26/142-145.) Şuayp onlara: “(Allah’ın azabından) korunmaz mısınız?” demişti. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara, 26/177-180.) Kardeşleri Lut onlara: “(Allah’ın azabından) korunmaz mısınız?” demişti. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara, 26/161-164.) Her beş peygamber de -Nuh, Hud, Salih, Şuayp, Lut- halkına şöyle çağrıda bulunmuştur: “Allah’a inanmayacak, ortak koşacak ve O’ndan korkmayacak mısınız? İlahî dini kabul etmeyecek, elçilerini yalanlayacak mısınız? Sizi yaratanın azabını düşünmeyecek misiniz? Allah’a değil, O’ndan baş- kasına, size fayda sağlama ya da zarar verme gücü bulunmayan şeylere/putlara tapmaya devam ediyor, Allah’a kullukta bulunmuyorsunuz. Bu duyarsızlık ve bilgisizlikten, iman yoksunluğundan vazgeçmeyecek misiniz?” Mesela Lut peygamber, halkını, “Ortaya koymuş olduğunuz ahlâk dışı cinsel davranıştan dolayı Allah’tan korkmaz mısınız?” diye uyarmıştır. Yine Hz. Şuayp, halkını, özellikle alışverişlerinde yaygın olarak kendini gösteren birtakım meşru olmayan davranışları yapmaktan sakındırmıştır. Peygamberler, insanlara getirdikleri mesajlarla, tamamen onların çıkarlarını düşünen duygularla hareket ettiklerini göstermişlerdir. Başkalarının dünya ve ahiret mutlulukları için çalıştıklarını, fedakârlık yaptıklarını ortaya koymuşlardır. Kendilerini başkalarının mutluluğuna adadıklarını vurgulamışlardır. Peygamberler, tebliğ görevlerini salt özgeci bir tavırla yerine getirmiş değillerdir. Onlar sadece maddi dünyanın bir karşılığını beklemediklerini, özellikle de mesaj getirdikleri insanların maddi kıymetlerine göz dikmediklerini vurgulamışlardır. Peygamberlerin, yaptıkları tebliğe karşılık muhakkak bir “ecir” beklentileri vardır. Ama onlar ecri insanlardan değil, sadece Allah’tan beklemişlerdir. Dünya hayatına yönelik bir ikbal peşinde koşmamışlardır. Kur’an’a göre, kaynağın güvenilirlik koşulu bu şekilde izah edilir. Mesaj getiren kaynağın, ilahî sevabı kazanma beklentisi onun güvenilirliğine ters değildir. Kur’an’da altı peygamber kendilerini “rasulü’n-emin” diye tanıtmıştır. Bunlardan beş tanesi ise güvenilir elçi oluşlarını, “herhangi bir maddî çıkar peşinde olmayışlarıyla” ilişkilendirmişlerdir. Hz. Muhammed de kendisini tanıtırken tıpkı bu beş elçi gibi, Allah’tan getirdiği mesajlara karşılık insanlardan maddi bir karşılık beklemediğini birçok ayette tekrar etmiştir. Fakat Kur’an’da Hz. Muhammed, diğer peygamberler gibi, “rasulü’n-emin” ya da “nasıhu’n-emin” gibi ifadeler kullanmamıştır. Kur’an bütünlüğü içerisinde meseleye baktığımızda, Hz. Muhammed’in “tebliğ karşılığında insanlardan herhangi bir çıkar beklemediği” yönündeki açıklamalarını onun “güvenilirliği” şeklinde değerlendirmemiz doğru olur. Çünkü getirdiği mesaj karşılığında maddi kazanç amacı gütmemek, beş ayette “rasulü’n-emin” olmanın bir gereği olarak açıklanmıştır. Maddi karşılık beklemeksizin ilahî mesajları insanlara tebliğ etmek bütün peygamberlerin özelliğidir. Yüce Allah Hz. Muhammed’den bütün peygamberlerin izlediği bu yolu takip etmesini istemiştir: “İşte onlar, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Onların yoluna uy ve de ki: “Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.” ( En’am, 6/90.) “Sen bu okuduklarına karşılık onlardan bir ücret istemiyorsun. O, sadece bütün âlemler için bir öğüttür.” (Yusuf, 12/104.) Hz. Muhammed’in “rasulü’n-emin” ifadesini, açıkça kullanmamasının sebebi şöyle bir anlatım üslubuna dayanıyor olabilir: O, halkı tarafından bilinen bir güvenilirlik özelliğine sahiptir ki, bunu söylemeye bile gerek yoktur. O, içinde yaşadığı toplumda zaten bu sıfatla meşhur olmuştur. Öyle ki, çevresindeki bütün insanlar ondan “Muhammedü’l-emin” diye söz etmektedir. Bu gerçek tarihin tanıklığıyla sabittir. Hz. Muhammed’in ağzından Kur’an’da tekrar edilen cümlelerin ifade ettiği iki temel husus vardır. Bunlardan biri, peygamberin, tebliğden hiçbir dünyevi çıkar beklemediğidir. İkincisi ise, tamamen başkalarının iyiliği için çabalıyor oluşudur. Getirdiği mesajlar insanların yararına olacak şeylerdir. İnsanlar bu mesajlar sayesinde öncelikle, imanı ve ilahî değerleri elde edeceklerdir. Peygamberin tek dileği, insanların ilahî gerçeklerle yüz yüze gelmeleridir. Dünya hayatında bireysel ve toplumsal mutluluğu yakalayabilmeleridir. Önceki peygamberlerin güvenilirliğine vurgu yapan ayetlerin Kur’an’da yer alması, aynı zamanda yine onlar gibi bir peygamber olan Hz. Muhammed’in güvenilirliğini pekiştirmek amacına yönelik olabilir. Kur’an, daha önceki peygamberlerden bazılarını örnek vererek, tevhit inancını tebliğ eden bütün peygamberlerin güvenilirlik özelliğine sahip olduğunu, bu zincirin son halkası olan Hz. Muhammed’in de aynı özellikle donatıldığını vurgular. Kur’an, Hz. Muhammed’in güvenilirliğini özellikle onun çağdaş muhataplarına anlatabilmek için, daha önceki peygamberlerin güvenilirliğine göndermede bulunmuş olabilir. Peygamberler güvenilir kaynak olarak tarihte kendilerine verilen görevi kusursuz bir şekilde yerine getirmişlerdir. Onların “güvenilir kaynak” modelleri oluşları günümüz Müslümanları için büyük değer taşımaktadır. Kur’an güvenilir kaynak olma görevini sadece peygamberlere vermemiştir. Bu görev peygamberlerin şahsında bütün Müslümanlara da önerilmiştir. Her Müslüman tıpkı bir peygamber gibi imkânı oranında dinî değerlerin ve ilkelerin insanlara iletilmesinden, en azından başta yakın çevresi olmak üzere gelecek kuşaklara aktarılmasından sorumludur. Peygamberlerin Kur’an’da güvenilirlik modeli olarak tanıtılmasının diğer bir amacı ise, Müslümanların onları gündelik ilişkilerinde örnek edinmeleridir. Konuyla ilgili ayetler, dolaylı da olsa her türlü bireysel ve toplumsal ilişkide Müslümanlar arasında güvenilirliğin hüküm sürmesini tavsiye eder. Müslüman toplumda her birey güvenilir kaynak olabilmeyi başarmalıdır. Bu konuda peygamberleri kendine örnek almalıdır. Mesaj ileten kaynak durumunda olan bireyler güvenilir olunca, onların muhatapları da güven duyan insanlar olacaktır. Bu durum, Müslüman bireyler arasında ve toplum içerisinde güçlü bir yakınlaşmanın ve dayanışmanın faktörü olacaktır. Böylece insanlar bireysel huzura ve toplumsal uyuma kavuşacaklardır. Bu makalenin en dikkat çekici sonucu, modern iletişim biliminin “güvenilirlik” tarifiyle, Kur’an’ın “güvenilirlik” tarifinin aynılığıdır. Kaynağın güvenilirliği konusunda bu iki farklı kaynakta bir benzerlikten öte, tam bir aynılık kendini göstermektedir. Kaynağın güvenilirliği konusunda âdeta insanlığın ortak aklı, ilahî öğretiyle buluşmuş gibidir.