İbrahim Kiras
Marksizm, herkesin bildiği gibi, toplumsal hadiseleri iktisadi ilişkiler temelinde açıklar. Ne var ki Marksist tarihçilerimizin Osmanlı tarihiyle ilgili eserlerinde bol bol “teorinin doğrulanması” meselesiyle meşgul olmuşlar ama Osmanlı tarihinin iktisat bilimini ilgilendiren problemlerine ilişkin somut bir çözüm önerisi geliştirememişlerdir. Buna mukabil “Marksist olmayan” tarihçilerin iktisadi yapı analizleri ve problem çözme girişimleri Osmanlı düzeninin anlaşılması yolunda çok önemli bir mesafe alınmasını sağlamıştır.
Osmanlı tarihinin meselelerine modern bir metodoloji çerçevesinde ilk eğilen tarihçimiz Köprülü -her ne kadar kendisi Osman ve ailesinin soyunun Kayı kabilesine dayandığını ispat için büyük gayretler sarf etmiş olsa da- Osmanlı ailesinin etnik kökeni ve nereden nasıl göç ettikleri gibi konuların “Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlamak için esas mahiyette meseleler olmadığını”söyler. Büyük tarihçimize göre bunu anlamak için “her şeyden önce uclar’ın dâhili hayatını, oradaki içtimai şartları, dini, iktisadi ve siyasi amilleri öğrenmeye ihtiyaç” vardır.
Köprülü’nün açtığı çığırda ilerleyip kendi ifadesiyle “Prof. Fuad Köprülü’nün kuruluş meselesini vazediş şekli” çerçevesinde Osmanlı düzeninin oluşumunda rol oynayan sosyal, iktisadi, demografik ve dinî etkenleri özellikle arşiv belgelerine dayanarak ortaya çıkarma yolunda önemli çalışmalara imza atan ikinci tarihçimiz Ömer Lütfü Barkan’dır.
Barkan’ın özellikle “Kolonizatör Türk Dervişleri” başlıklı makalesi belki de Osmanlı ekonomik ve sosyal tarihi alanındaki kayda değer akademik çalışmalarda en fazla referans verilen makaledir. Barkan bu makalesinde Osmanlı sosyo-ekonomik sisteminin oluşumunda tekkelerin ve derviş zümrelerinin oynadığı rolü geniş bir arşiv çalışmasına dayanarak ele almıştır. Braudel’den İnalcık’a ve Karpat’a kadar Osmanlı sosyoekonomik düzeni veya nüfus ve fiyat hareketleri gibi alanlarda kalem oynatan herkesin müracaat ettiği başlıca kaynaklar Barkan’ın çalışmaları.
Ömer Lütfü Barkan’a göre “Osmanlı tarihi, bütün diğer tarihler gibi, bir hanedanın destanını yapmak isteyen tarihçilerin kaydettikleri şekilde münferit ve müstakil bir seri vekayiden ibaret değildir. Her hâdise kendisini hazırlayan bir sürü sosyal, ekonomik ve dinî şartlarla işlenmiş ve haricî tesirlerle dünya yüzünün değişmesi nev’inden bir oluşla yavaş yavaş tabiî olarak hazırlanmıştır. Bu bakımdan siyasî şahsiyetler ve vekayi arkasında onları hazırlıyan içtimaî sebebleri aramak lâzımdır.”
***
Osmanlı tarihini hanedan masalları veya sadece siyasi hadiseler anlatımının ötesinde –ve aslında bu gelişmelerin temelinde yer alan- kurumlar, değerler, iktisadi ve sosyal hayat gibi unsurlar üzerinden ele alma eğilimi, bir kere daha hatırlatalım, bizde Köprülü ile başlamış ve Barkan bu kabil çalışmalarıyla hocasının hayrülhalefi olmuştur.
Barkan’ın Strasbourg Üniversitesindeki öğrencilik yıllarından itibaren tanıyıp takip ettiği Annales Okulu tarihçilerinden etkilenmiş olduğu da bir gerçektir. Barkan bu etki sonucunda hocası Köprülü’nün yapmadığını yaparak siyasi ve askeri belgelerin dışında vergi defterleri, nüfus kayıtları gibi arşiv evrakı üzerinde çalışmak suretiyle gündelik hayat realitelerinden hareketle toplumsal yapıların ve iktisadi gelişmelerin izini sürdü. Bu bakımdan Akdeniz havzasının sosyoekonomik tarihini yepyeni bir bakışla ele aldığı büyük eserini yazarken Avrupa ve Akdeniz ülkeleri arşivlerindeki belgeleri kullanan ama Osmanlı arşivlerine erişemeyen Braudel’in eksik bıraktığı kısmı da tamamlamış oldu. Bizzat “Akdeniz ve Akdeniz Dünyası”nın müellifi bunu açık yüreklilikle ifade eder.
Ama bugüne kadar dişe dokunur bir eser vermiş olmamakla birlikte kendilerini büyük tarihçi gören birileri –üstüne üstlük eski yazı bilmedikleri için hiçbir Osmanlı arşiv belgesi görmemiş olmalarına rağmen- Barkan’ın Türk tarihçiliğine getirdiği yeni metodik yaklaşımı “belge fetişizmi” diye küçümsemeye kalkışabiliyorlar. Bu memleket böyle maalesef…
Oysa Barkan Türk tarihçiliğinde tabiri caizse metodolojik bir devrim yapmış ve Barkan’ın çalışkan öğrencilerinden Heath Lowry’nin adlandırmasıyla “defteroloji”disiplini günümüzde çok önemli tarih araştırmalarına zemin oluşturmuştur. Tahrir defterleri veya avarız defterlerindeki veriler kullanılarak belirli dönemlerde ülke genelinde veya ülkenin belirli bölgelerinde gerçekleşen sosyoekonomik gelişme ve değişmeleri yorumlayıp bunları anlamlı bir çerçeve içine oturtmaya yönelik önemli çalışmalar vaktiyle Barkan’ın açtığı yol sayesinde mümkün olmuştur.
Barkan’ın sağlığında kitap olarak yayımlanmış eseri azdır. Muhtelif yayınlarda yer almış olan çok sayıdaki makalelerinin hâlâ kitaplaştırılmamış olması ise hepimizin ayıbıdır. Ölümünün hemen ardından bu doğrultuda bir girişim başlatılmışsa da yalnızca toprak meselesiyle ilgili makalelerinin bir bölümünün kitaplaştırılmasının ardından bu girişim akim kaldı.
Dolayısıyla Barkan’ın kitaplaşmamış makalelerinin de bir an evvel toplanıp neşredilmesi ve bir “Barkan Külliyatı” hazırlanması günümüz tarihçilerinin boynuna borç sayılmalı.
***
Kısmet olursa, bir başka “cumartesi yazısı”nda da bu konuya devam edip “Marksist olmayan” tarihçilerimizin iktisadi yapı analizleri ve problem çözme girişimleri çerçevesinde özellikle Halil İnalcık, Mustafa Akdağ ve Mehmet Genç gibi büyük hocaların katkılarından söz edelim.
Kaynak: http://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kiras/osmanli-ekonomik-duzenini-burjuva-tarihcileri-acikliyor-5360