Bu değerlendirmede, İslam İktisadı literatürünün önde gelen isimlerinden Muhammad Fahim Khan’ın “The Macro Consumption Function in an Islamic Framework” adlı makalesini incelemeye ve özetlemeye çalışacağız inşaAllah.
Bilindiği üzere tüketici davranışları (örneğin, tüketicilerin gelirlerini farklı harcama kalemleri üzerinde nasıl paylaştırdığı, şimdi için ne kadar tüketecekleri ve gelecek için ne kadar tasarruf edeceklerine yönelik tercihleri gibi) makro ekonomik politikaları etkilemektedir. Birçok modern iktisat teorisi tasarrufların iktisadi büyüme için büyük öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bazı iktisatçılar İslamî bir ekonomide marjinal tasarruf eğilimi ve buna bağlı olarak tasarruf oranlarının, tasarruflar üzerinden verilecek zekat nedeniyle daha az olacağını ve bu durumun büyüme oranlarını azaltacağını iddia etmektedir. Ana argümanları zekatın kaynak dağıtımını, tasarruflardan (gelecekteki tüketim) şimdiki tüketime kaydıracağı, dolayısıyla tasarruf oranları ve ona bağlı olarak büyüme oranını azaltacağı yönündedir. Bununla birlikte, tasarrufların bir bölümü zekat yoluyla marjinal tüketim eğilimleri daha yüksek olan alt gelir grubuna transfer edileceği için toplam tasarrufların bu yönden de düşeceği varsayılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, İslamî bir ekonominin temel hedefi ekonomik büyüme değildir. İslam iktisadında temel hedef, kulların yaratıcıları olan Allah Teala’nın rızasını kazanması ve Felah’a ulaşabilmeleridir. Yani, İslam iktisadının temel hedefleri aslında İslam’ın temel hedefleridir. Bu hedefler iktisadî hedefleri de şekillendirir; dolayısıyla iktisadî hedefler bu temel hedefler ışığında düzenlenir. İktisadî büyüme sorunsuz işleyemeyi ve refah seviyesini arttırmayı hedefleyen bir ekonomi için önemli bir yere sahiptir, fakat artan refahın adil paylaşımının sağlanabilmesi ekonomik büyümeyi asıl anlamına kavuşturacak olan bir diğer temel unsuru teşkil etmektedir. Mevcut iktisadi sistemlerin en önemli sorunlarından bir tanesi ekonomik büyüme ve dağıtımda adaleti eş zamanlı olarak sağlama konusunda başarısız olmalarıdır[1]. Kapitalizm odağa büyümeyi ve verimliliği yerleştirirken sermaye sahiplerinin çıkarlarını gözetmek adına dağılımı adaleti ve hakkaniyeti sağlayamamış, Sosyalizm ise dağıtımda adaleti sağlamaya konsantre olurken, ki onu da adalet ve hakkaniyet üzere yapamamıştır, verimlilik ve büyümeyi sağlama konusunda eksik kalmıştır. İslam iktisadı için ise hem refahın artması hem de dağıtımda adaletin sağlanması önem taşımaktadır. Sosyal adalet ve adaletli gelir dağılımı üzerindeki vurgusu iktisadi ve toplumsal açıdan İslam’ın temel hedefler arasındadır; çünkü Allah Teala bizlere Kur’an’da “..Ta ki o içinizden sadece zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet/servet olmasın..” (59:7) buyurmuştur. Bununla birlikte bazı iktisatçılar sermaye birikimi büyümeyi etkilese de, onun büyümeyi sağlayan temel faktör olmadığını savunmaktadırlar[2]. Sermaye birikiminin büyüme için temel olduğunu savunanların argümanları değerlendirildiğinde ise söz konusu iddianın doğruluğunun araştırılması gerekecektir. Bu bağlamda M. Fahim Khan bu iddianın geçerli olup olmadığını anlamak adına bir model geliştirmiş ve çeşitli parametreler üzerinden hangi durumlarda iddianın geçerli olabileceğini ve olamayacağını açıklamaya çalışmıştır. Geliştirilen modelin iki temel argümanı vardır. M. Fahim Khan ilk olarak, Müslümanın tüketim davranışlarını belirleyen İslâmî kurallar olduğunu ve Müslümanlar bu kurallara uygun yaşarlarsa toplam tüketim seviyesinin bu kurallara uygun yaşamadıkları duruma oranla daha az olacağını ileri sürmektedir. İkinci argüman ise zekatın İslâmî bir ekonomideki dinamik etkisini içeren makro ekonomik bir modele dayanmaktadır; bu modele göre kısa dönemde toplam tasarruf oranlarında belirli bir düşüş yaşansa da, uzun dönemde tasarruflar ve büyüme patikasının İslâmî olmayan bir ekonomiye nazaran daha yüksek bir seviyeye çıkacağı iddia edilmektedir. Uzun dönemdeki bu etkinin ana sebebi zekatın gelir dağılımı üzerindeki etkisinden kaynaklanmaktadır; zekat öncesinde alt gelir grubunda olanların ekonomik durumlarını iyileştirerek zamanla onların da tasarruf etmelerini sağlayacaktır.
Müslüman’ın Tüketim Davranışlarını Belirleyen İslâmî Kurallar
Birinci argüman ile başlayalım; Müslüman’ın tüketim davranışlarını belirleyen İslâmî kuralları anlamaya çalışalım. M. Fahim Khan karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmak adına, modern iktisat teorisinde tüketici davranışlarını etkileyen öncüllerden bahsetmektedir;
(i) Tüketici ne kadar ve nasıl tüketeceğine karar verirken değerlendireceği temel ölçütler maddi faydalar ve tatminler olacaktır.
(ii) Amaç bireysel faydayı maksimize etmektir, toplumdaki diğer bireylerin ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin bir kaygı yoktur.
(iii) Tüketicinin rasyonel davrandığı varsayılmaktadır.
Bu makale üzerine bir değerlendirme yazan ve önde gelen İslam iktisatçıları arasında yer alan Zubair Hasan, M. Fahim Khan’ın tanımladığı (i) ve (ii) öncüllerin aslında modern iktisat teorisi tarafından doğrudan öngörülmediğini söylemektedir. Rasyonel tüketici, tatmin seviyesini maksimize etmek adına gelirini çeşitli kullanım alanları arasında taksim etmektedir; bu alanlar maddi amaçlara hizmet edebileceği gibi, ahlâkî amaçlara da hizmet edebilirler. Özgecil (altruistic) davranış biçimleri bu yönüyle modern iktisat teorisi içerisinde de yer almaktadır. Dolayısıyla bu yapıcı eleştiriyi de gözden kaçırmamak gerekir; zira birçok öncü İslam iktisatçısı bu durumu bu şekilde ele alarak eleştiriler getirmiştir, elbette haklılık payları vardır ama ana akım iktisada bu yönde yapılacak eleştirilerin onların temsilcileri tarafından belirli oranda çürütülme ihtimalini de unutmamak gerekir.
Bu küçük hatırlatmanın ardından M. Fahim Khan’ın, İslâm’ın kendine özgü ahlâkî ve toplumsal yapısının tüketici davranışları için çok daha farklı bir çerçeve sunduğunu belirterek devam edelim. Bu bağlamda İslâmî bir ekonomide Müslüman bir tüketici iki tür harcama içerisinde bulunacaktır;
(a) Kendisinin ve ailesinin maddi ihtiyaçlarını gidermek. (E1)
(b) Allah rızası için diğerlerinin ihtiyaçlarını gidermek. (E2)
Yani, İslâmî bir ekonomideki toplam harcama E, şu şekilde yazılabilir;
E = E1 + E2
Bu iki harcama türü arasında gelirini dağıtmak bireyin ihtiyarına kalmıştır. İnsan davranışı ise bir Müslüman söz konusu olduğunda yönlendirilmiş bir davranıştır — insana takvalı olması tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla E1 ve E2 arasındaki dağılım;
(i) Rasyonel bir tüketicinin tüketim davranışlarını belirleyen bazı parametlere,
(ii) Takva seviyesine
bağlı olacaktır. Takvanın Müslümanın harcamaları üzerindeki etkisi Kur’an’daki çeşitli ayetlerden açıkça anlaşılabilir:
Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması/korkulması gerektiği şekilde sakının/korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin. (3: 102)
Gerçekten Allah katında en değerliniz; O’ndan en çok korkanınız/sakınanınızdır. (49: 13)
(O muttakîler ki) gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler. (2: 3)
Müslümanlar takva ile onurlu kılınmıştır; takvanın en belirgin göstergelerinden bir tanesi de Allah yolunda harcamaktır. Kur’an, insanın Allah yolunda tam olarak ne kadar harcayacağını tayin etmemiş, bunun kararını onların ihtiyarına bırakmıştır. Bakara Suresi’nin 219. ayetinde, Sahabeler (ra) tarafından Peygamber Efendimiz (sav)’e yöneltilen Müslümanların ne kadar infak etmeleri gerektiği ile ilgili soruya Allah Teâlâ tarafından, “De ki: ihtiyacınızdan arta kalanı” cevabı verilmiştir. Sahabelerin (ra) tarafından Rasulullah (sav)’e yöneltilen ne infak edeceklerine ve nereye infak edeceklerine ilişkin sorunun cevabı ise şöyledir;
Sana, ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayırdan her ne infak ederseniz, ana-babanın, akrabanın, yetimlerin, yoksulların, yolcuların hakkıdır. Ve her ne hayır işlerseniz, şüphesiz ki Allah, onu bilir. (2: 215)
Miktar tam olarak belirtilmemişse de, Allah yolunda olabildiğince infak etmek hem bu dünya hem de Ahiret’te daha iyi bir halde olmak adına teşvik edilmiştir. “Allah yolunda infak edin ve ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsan edin, şüphesiz Allah muhsinleri sever” (2: 195) [3].
Allah yolunda harcamak (E2), birinci tip harcamadan (E1) tamamen farklıdır. Burada hiçbir dünyalık beklenti yoktur; yalnızca Allah rızasını kazanmak hedeflemiştir.
Ey iman edenler; Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakma ve eziyet etmekle heder etmeyin, O gösteriş yapanın hali; üzerinde toprak bulunan kayanınki gibidir. Şiddetli bir yağmur isabet ettiğinde onu katı bir taş halinde bırakır. Onlar kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah kâfirler güruhunu hidayete erdirmez. (2: 264) [4]
İnfak için bir üst sınır yoktur fakat onun bir alt sınırı vardır: zekat. Yukarıda da belirtildiği üzere (2: 3)’de infak olabildiğince teşvik edilmiştir, ama bu durumdan E1’in E2’den daha az önemli olduğu çıkarımı yapılmamalıdır (bkz. 7: 32, 2: 215).
Denge ve İsraf
Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları değişik ekin ve hurmaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratıp yetiştirmiş olan O’dur. Her biri mahsul verdiği zaman, mahsulünden yiyin, hasad edildiği gün de hakkını verin ve israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez. Hayvanları da yük taşıyacak ve kesim hayvanı olarak yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin. Şeytanın izlerinden gitmeyin. Çünkü o, sizin apaçık bir düşmandır. (6: 141-142)
Yüce Rabbimiz burada iki emir vermektedir: hem kendi ihtiyaçlarımız hem de Allah yolunda toplumdaki diğer bireyler için harcamak. “İsraf etmeyin” emri ise tüketimin her türlüsünde makul ve dengeli davranmaya dikkat çekmektedir. Bu anlamda denge prensibi bir Müslüman için tüketici davranışının en önemli boyutlarından birini teşkil etmektedir. Denge prensibi üzerindeki vurgu İslam iktisadının özgün bir yönünü işaret etmektedir [5]. Denge prensibinin harcamalar üzerindeki etkisinin nasıl olması gerektiğini 17: 29’da daha iyi görebiliriz; “Ve elini boynuna bağlı kılma, onu büsbütün de açıp durma. Yoksa kaybedenlerden ve kınananlardan olursun.” Ayrıca denge prensibinin sadece E1 için değil, aynı zamanda E2 için de geçerli olduğunu unutmamamız gerekir; “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver; fakat israf ederek saçıp savurma!” (17: 26); “Onlar ki; infak ettikleri zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.” (25: 67).
Bütün bu ayetler E1 ‘in Müslüman için önemini anlatıyor aynı zamanda. E1 için tek limit haram kılınmış ürünler olacaktır. M. Fahim Khan bu durumun Müslümanın tüketim sepetini daraltabileceğini iddia etmiş, Zubair Hasan ise bu durumun daha detaylı bir şekilde, ürünlerin miktarları da göz önünde bulundurularak incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca makalede M. Fahim Khan’ın Müslüman tüketici için sunduğu seçenekler arasında bulunan “mal biriktirirsin ve yılda en az %2.5 oranında zekat verirsin” ifadesi de Zubair Hasan tarafından eleştirilmiş ve Kur’an’da mal biriktirmeyi şiddetli bir şekilde eleştiren ayetlerden (örneğin, 70:18) örnekler verilmiştir. Hasan, zekatın en nihayetinde insanların tasarruflarının piyasadaki para akışına kazandırılması için nazik bir teşvik olduğunu ve mal biriktirmeye göz yumulması adına bir bedel gibi kabul edilmesinin doğru olmayacağını belirtmiştir; zekat bunların hepsinden önce yalnızca Allah Teâlâ için yapılan, insanı tezkiye eden ve sosyal adaletin sağlanmasına katkıda bulunan İslam’ın beş temel sütunundan birini teşkil eden bir ibadettir.
Yapılan tasarrufların belirli bir bölümü yatırımlara dönüştürülecektir, yatırım ise büyümeyi tetikleyecektir. Müslüman yatırım yaparken iki motivasyona sahip olur;
(a) Bu dünyanın mübah olan nimetlerinden yararlanmak,
(b) Allah yolunda daha fazla harcayarak Ahiret’te daha üstün makamlar elde edebilmek.
Burada her zaman varsayıldığı gibi tasarrufların hepsinin yatırımlara dönüştürüleceğini, dolayısıyla tasarruf ve yatırım oranlarının birbirlerine eşit olacağını varsayacağız. Durumu daha iyi ifade edebilmek için aşağıdaki formülleri kullanabiliriz;
E1 = C1 + S1 ;
C1 : Mevcut tüketim,
S1 : Gelecekteki tüketim için tasarruflar/yatırımlar.
E2 = C2 + S2 ;
C2 : İnfak alıcıları tarafından tüketilen miktar,
S2 : Toplumsal amaçlar ve faydalar uğrunda yapılan yatırımlar veya alıcıların gelecekteki tüketim için yaptıkları tasarruflar.
Müslümanın gelirini E1 ve E2 arasında, C1 ve S1 arasında ve C2 ve S2 arasında nasıl dağıtacağını belirleyen temel parametre ise onun takvası olacaktır. Uzun dönemde düşünüldüğünde, diğerleri için yapılan harcamalar (E2) onların ekonomik durumlarını düzeltmelerine yardımcı olacaktır. İslâm, insanların sürekli olarak zekat almalarını teşvik etmez. Dolayısıyla, insan elinden geldiğince Rabbine sığınarak kendi ayakları üzerinde durabilmenin yollarını aramalıdır.
İslâmî Bir Ekonomide Tüketim Fonksiyonu
- Mikro Tüketim Fonksiyonu
Tüketici her iki tip harcamadan da, E1 ve E2, fayda elde edecektir. Dolayısıyla tüketicinin fayda fonksiyonunu şu şekilde yazabiliriz;
U= F (E1 , E2) ;
s.t. Y= E1 + E2 (Gelir Kısıtı)
Bu fayda fonksiyonu aşağıdaki özelliklere sahiptir;
- F1 = ∂U/∂E1 >0 ; yani E1’in marjinal faydası pozitiftir.
- F11 = ∂F1/∂E2 <0 ; E1 için azalan marjinal getiri durumu geçerlidir.
- F2 = ∂U/∂E2 = a >0 (sabit bir katsayı)
Burada E2’nin marjinal faydası pozitiftir bir sabit katsayı olarak kabul edilmiştir — her ne kadar bu böyle olmak zorunda olmasa da, mesela E1 gibi azalan marjinal faydaya sahip de olabilir — bu varsayım diğer durumlar ile karşılaştırıldığında sonuçları değiştirmeyecektir. E2’yi inceleyecek olursak, onu belirleyen temel etmenler diğerleri için harcamanın marjinal faydası (a) ve gelir olacaktır:
E2 = F (a, Y) ;
- ∂E2 /∂a >0
- ∂E2 /∂Y >0
- Aynı zamanda a = F(T) ve T = Takva seviyesi için ∂a /∂T >0 olacaktır.
Bu noktada alt ve üst gelir gruplarının tüketimlerini açmak faydalı olacaktır. Basitleştirmek açısından toplumun sadece üst gelir ve alt gelir gruplarından oluştuğunu varsayalım. Üst gelir grubunu malları nisap miktarına ulaşanlar temsil ederken, alt gelir grubunu malları nisap miktarına ulaşmamış olanlar teşkil edecektir. Buna göre alt gelir grubunun tüketimi (CL), alt gelir grubunun geliri (YL) ve üst gelir grubundan onlara transfer edilen harcamaların (E2) toplamı olacaktır;
CL = YL + E2
Üst gelir grubunun tüketimi üzerinde ise yukarıda belirtildiği gibi israf gibi İslâmî ilkelerin önemli bir rolü olması beklenir. Yani, İslâmî bir ekonomide üst gelir grubunun tüketim seviyesinin (CU), İslâmî-olmayana nazaran daha düşük olması beklenmektedir. Ne kadar düşük olacağını belirleyen temel parametre ise takva seviyesi olacaktır. Bununla birlikte tüketim gelirin bir fonksiyonudur. Müslüman için geliri kadar İslâmî ilkelerin tüketimi üzerindeki etkisi (β) de önem arz etmektedir ki bu da takvanın bir fonksiyonudur. Buna göre;
CU = (1-β). F(YU) ; β = G(T)
Üst gelir grubundaki Müslümanlar, hali hazırda E2 harcamasını gerçekleştirdiği için gelirleri E1’e eşit olacaktır;
CU = (1-β). F(E1)
Toparlayacak olursak, aşağıdaki denklemler İslâmî bir ekonomideki tüketim örüntüsünü belirleyen temel bileşenler olacaktır;
CL = YL + E2
E2 = F (a, Y) ; a =F(T)
YU= E1 + E2
E1 = CU + S
CU = (1-β). F(E1) ; β =G(T)
- Alt gelir grubunun tüketimi;
(i) Kendi gelirine
(ii) Üst gelir grubunun gelirine
- Üst gelir grubunun tüketimi;
(i) Kendi gelirine
(ii) Takva seviyesine bağlıdır.
Tüketim örüntüsünün (consumption pattern) dinamizminin alt gelir grubundakiler zamanla üst gelir grubuna dahil oldukça (ya da tam tersinin gerçekleştikçe) arttığını varsayabiliriz. Bu geçişlerin muhtemel sebebini alt-gelir grubunun ekonomik durumundaki iyileşme teşkil edebilir. Bunun için ise alt gelir grubundakilerin kendi ayakları üzerinde durabilme ve bunun için gerekli fırsatı yakalamaları gerekmektedir. Ayrıca Allah yolunda harcama isteği de Müslüman için önemli bir motivasyondur (23: 4).
Zamanın belirli bir noktasında gelirindeki artış alt gelir grubundaki bireyleri zekat-alan konumundan zekat-veren konumuna getirecektir. Yani, alt gelir grubunun gelirindeki artış, nüfusun belirli bir bölümünü üst-gelir grubuna kaydıracaktır. Bu durumunu kişi başına tüketim üzerinden şu şekilde ifade edebiliriz;
NL / N = F {CL / NL} ; F’ < 0
NL / N : Alt gelir grubundaki nüfus oranı
{CL / NL} : Alt gelir grubundaki kişi başına düşen tüketim miktarı.
M. Fahim Khan bu modelleme sürecinden sonra toplulaştırma (aggregation) yapmakta ve bir denklemler sistemi oluşturmaktadır. Bu değerlendirmeyi daha fazla karmaşıklaştırmamak adına, burada onların detayına girilmeyecektir. Yazar bu aşamadan sonra, toplulaştırma işlemi sonucunda elde ettiği tüketim fonksiyonunun çeşitli uygulamalarına değinmiştir.
Burada odak noktasını kısa dönemdeki tasarruflar teşkil etmektedir. Yazar İslâmî bir ekonomideki kısa dönem tasarruf fonksiyonu üzerinden dört farklı durumu analiz etmektedir. Bu dört farklı durumun oluşmasına imkan veren iki temel değişken vardır: İslâmî ilkelerin tüketim üzerindeki etkisi (β) ve zekat dışında yapılan infakın gelire oranı (Z).
Kısa Dönem Tasarruflar
Konvansiyonel bir ekonomide kısa dönem tasarruf fonksiyonu aşağıdaki gibidir;
S = a0 + (1-a1).WY ;
İslâmî bir ekonomideki kısa dönem tasarruf fonksiyonunu şu şekilde yazabiliriz;
S = e0 + e1.WY ;
e1 = { (1–z1) / [1,025 – 0,025a1.(1–β)] } * { 1 – (1–β)a1 } ;
a1 : Marjinal tüketim eğilimi
β : İslâmî ilkelerin tüketim üzerindeki etkisi
z1 : Zekat harcinde yapılan infakın gelire oranı
(a) Durum 1
β=0 ve z1=0
e1 = (1 / [1,025 – 0,025a1]) * (1 – a1)
e1’in paydası birden büyük olacağı için, a1 birden küçük olur. Dolayısıyla bu durumda zekat marjinal tasarruf eğilimi üzerinde bir düşüşe sebep olacaktır. Aşağıda yer alan Tablo 1’de görüleceği üzere yüksek seviyelerdeki tüketim eğilimleri için fark çok azken, düşük seviyelerdeki tüketim eğilimleri için fark daha fazladır. Örneğin, marjinal tüketim eğilimi 0.80 olan bir ekonomi için (gelişmekte olan bir ülke için fazlasıyla iyimser bir varsayım), zekat marjinal tasarruf eğilimini %0.5 oranında düşürecektir.
(b) Durum 2
β=0 ve z1>0
e1 = { (1–z1) / [1,025 – 0,025a1] } * ( 1 – a1)
Müslümanlar, Allah yolunda infak etmenin önemini anlar ve zekat vermenin dışında infak da ederler; fakat tüketim eğilimlerini İslam’a göre şekillendirmezlerse marjinal tasarruf eğilimi 1. durumdan daha da düşük olur.
(c) Durum 3
β>0 ve z1=0
e1 = [1 – (1–β)a1] / [1,025 – 0,025a1.(1–β)]
Bu durumu konvansiyonel marjinal tasarruf eğilimi ile karşılaştıralım.
Konvansiyonel Marjinal Tasarruf Eğilimi = (1 – a1)W; W’ler her iki ekonomide de ortak olduğuna göre e1 ve (1 – a1)’i karşılaştırmamız gerekecek. e1 ‘in payı (1 – a1)’den daha büyüktür, fakat paydası birden büyük olacağı için e1 ‘in (1 – a1)’den büyük olup olmadığı β ve a1‘in değerlerine bağlı olacaktır.
Müslümanlar zekat dışında infak etmezken tüketim davranışlarını İslam’a göre şekillendiriyorsa β arttıkça (yani, tüketim davranışlarının İslam’a göre şekillenme oranı arttıkça) marjinal tasarruf eğilimi de artar. Bunun sebebi bireysel tüketimdeki düşüşün toplam tüketime yansıması ve zekat miktarının artmasından kaynaklanmaktadır. Aşağıda yer alan Tablo 2’de, β ‘nın pozitif değerleri için hazırlanmış marjinal tasarruf eğilimi (MPS*) değerlerini görebilirsiniz. Tablo 2 İslami ilkelerin olmadığı durumdaki marjinal tasarruf eğilimini belirten MPS’nin farklı değerlerine göre hazırlanmıştır. Dolayısıyla β’nın artan değerleri için MPS* de artmaktadır.
Fakat z1 ve β değişkenlerinin ikisi de “takva seviyesine” bağlı olduğundan dolayı ters orantılı olamayacağından, 2 ve 3. durumların yaşanmasını çok da gerçekçi görmüyor yazar. Bu teoride olmaz gibi gözükürken gerçekte olabilecek bir durum Allahu a’lem.
(d) Durum 4
β>0 ve z1>0
e1 = { (1–z1) / [1,025 – 0,025a1.(1–β)] } * { 1 – (1–β)a1 }
Son olarak, ideal ve arzulanan İslamî davranış biçimlerinin aynı anda görüldüğü bir ekonomide (yani hem infak ediliyor hem de tüketim davranışları Kur’an ve Sünnet çerçevesinde şekilleniyorsa), MPS*’nin MPS’den büyük olup olmadığı β ve z1 ‘in farklı oranlarına bağlı olacaktır. Basitleştirmek adına z1 = 0,025 olduğunu varsayalım; yani toplumdaki bireylerin zekata ilaveten mallarının %2,5’unu daha infak ettiklerini düşünelim. Aynı zamanda MPS’nin 0,20 olduğunu, yani marjinal tüketim eğiliminin (a1) 0,80 olduğunu varsayalım. Artık β’nın farklı değerlerine göre nasıl bir değişim olduğunu gözlemleyebiliriz.
Tablo 3’de görüldüğü üzere, β=0 iken marjinal tasarruf eğiliminde negatif bir etki oluşturuyor. Fakat artan β oranlarında(tüketim davranışlarının İslam’a göre şekillenme oranı arttıkça) İslamî bir ekonomideki marjinal tasarruf eğiliminin konvansiyonel bir ekonomidekinden daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bu bulgu, insanların yaşamlarını Kur’an ve Sünnet’e göre şekillendirmeye ve tüketim davranışlarını da bu doğrultuda değiştirmeye eğilimli olduklarında, zekatın makro anlamda marjinal tasarruf eğilimini düşürmeyeceğini göstermektedir. Ayrıca, β=0.008 olması durumunda zekatın marjinal tasarruf eğilimi üzerindeki etkisi nötrlenmektedir. Bu oran makul ve İslami bir ekonomide gerçekleşmesi makul bir oranı da yansıtmaktadır. Eğer z1>0,025 olursa, yani insanlar Allah yolunda daha fazla infak ederlerse, bu artışın marjinal tasarruf eğilimini etkilememesi için daha yüksek β oranlarına ihtiyaç duyulacaktır. Hem β hem de z1 takva seviyesine bağlı olduklarından, toplumun takva seviyesi arttıkça onlar da eş zamanlı olarak artacaklar ve belki de birbirlerini dengeleyebileceklerdir. Özetle bu makaleden, İslami bir ekonomide, marjinal tasarruf eğilimi kısa dönemde bile artmaya meyillidir sonucunu çıkarabiliriz.
Bu sonuçlar, zekatın marjinal tasarruf egilimini düsüreceği farz edilerek İslâmî bir ekonomide büyümeyi yavaşlatacağını zannedenler için dikkat çekici nitelikte. Tasarruflar kısa dönemde belirli oranda düşse de zaman içerisinde, zekatın toplumda oluşturduğu yeniden dağıtım etkisi de düşünüldüğünde, konvansiyonel bir ekonomiye göre daha fazla bir oranla artabileceğini ifade ediyor. Burada bir diğer önemli nokta z1 arttıkça, ondaki artışın β’deki artış ile dengelenmesi gerektiği. Yani, infak edilen miktar arttıkça insanlar da tüketim davranışlarını daha fazla İslam’a göre şekillendirirse tasarruflar ve dolayısıyla büyüme oranı konvansiyonel bir ekonomiye göre daha yüksek seviyelerde olabilir. Her ne kadar İslâmî bir ekonomide temel amaç büyüme olmasa da genel refahın artması önemli bir yere sahip olacaktır. Ayrıca çalışmak isteyenler için M.Fahim Khan’ın uzun dönem tasarruflar üzerinde ve büyüme ve gelir adaletsizliği üzerindeki etkisinin de çalışılmasının faydalı olabileceğini söylediğini de hatırlatmak isteriz.
Kalkınmak adına kaynak seferberliği yapmaya çalışan gelişmekte olan Müslüman ülkeler düşünüldüğünde, İslamlaşma süreci ekonomi için yeni bir umudu ifade etmektedir. Kendi faydası ve toplumun faydası için daha az tüketme ve birikimleri yatırıma dönüştürme motivasyonu bireyin vicdanından ve Müslüman oluşundan kaynaklanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma ve kaynak seferberliği için takip ettiği politikaların çoğunun başarısız olduğu yadsınamaz, zira bireysel boyutta bu politikaların izlenmesi için gerekli motivasyon sağlanamamış ve bu politikalar bireylerin toplumsal ve dini normları ile uyum içinde olamamıştır. Dolayısıyla Müslüman ülkelerin, tasarruflar ve sermaye birikimi bağlamında, İslamlaşma sürecinden çekinmeleri için hiç bir sebep bulunmamaktadır.
Müslümanlar İslami değerleri uygulayıp hayatlarına geçirdikçe İslamlaşma süreci güzel sonuçlar doğuracaktır. Dolayısıyla İslamlaşma süreci İslami değerleri Müslümanların hayatlarına taşımayı amaçlamalıdır. İslami iktisat ilkeleri yasal zemin üzerinde daha fazla yaygınlaştırılmalıdır. Bu çalışmadaki modelden görüleceği üzere, İslami değerler topluma aşılamaksızın zekatı yasallaştırma süreci bir yönüyle ekonomiye yansıyabilir. Fakat şartlar ne olursa olsun, hem zekat yasallaştırılmalıdır hem de İslami değerlerin kitlesel medya ve eğitim sistemi ile toplum tarafından düzenli olarak benimsenmesi sağlanmalıdır.
1. ve 4. durumlar karşılaştırıldığında, yetkililerin zekatı yasallaştırması ve tüketimde israfın engellenmesi adına eğitim programlarının başlatılması; hem İslami değerlerin toplumdaki hakimiyeti, hem de ekonominin sağlıklı bir şekilde büyüyerek toplumsal refahı arttırması adına önem arz etmektedir. İthalat politikaları ve vergi yapısının bu amaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenmesi elzem niteliktedir. Özetle, bu işin başlangıç noktası için 3. durum referans alınabilir; %2,5 oranında zekat yürürlüğe koyularak hem kamu sektörü hem de özel sektörde tüketimde israfı azaltıcı politikaların uygulamaya konması iyi bir başlangıç olabilir.
En doğrusunu bilen Allah’tır.
Dualarımızın sonunda, Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ederiz.
Notlar
[1] Naqvi 1994, xxi.
[2] King, R. G. & Levine, R. (1994). Capital Fundamentalism, Economic Development and Economic Growth. Policy Research Working Paper Series, World Bank.
[3] a) Konuyla ilgili diğer ayetler için bkz. 2:177, 3:92, 9:34, 2:254, 2:262, 2:245, 8:60.
b) Ayrıca ihsanı açıklarken Peygamber Efendimiz (sav): “Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görmektedir” buyurmuştur (Müslim, İman 1; Buhari, İman 37).
[4] Konuyla ilgili olarak bkz. 4: 38.
[5] Denge prensibi için bkz. Naqvi 1994, 27; Asutay 2007, 7.
Kaynakça:
- Asutay, M. (2007). A Political Economic Approach to Islamic Economics: Systemic Understanding for an Alternative Economic System. Kyoto Bulletin of Islamic Area Studies.
- Hasan, Z. (1985). Comment on Macro Consumption Function in an Islamic Framework. Journal of Research in Islamic Economics. King Abdul Aziz University, Jeddah.
- Khan, M. F. (1985). Macro Consumption Function in an Islamic Framework. Journal of Research in Islamic Economics. King Abdul Aziz University, Jeddah.
- Naqvi, S. N. H. (1994). Islam, Economics and Society. Kegan Paul International, London.
2 Yorum
öncelikle aktarımlar için teşekkürler.
bir kaç noktaya değinmek lazım. İslam İktisadını seküler iktisadın ekonomik modelleri ile eşdeğer tutarak onlar üzerinden gitmek İslam İktisadını ana akım iktisadın bir parçası haline getirebiliyor. bu tarz modeller ekonominin matematikselleşmesine ve sosyal bilimlerden uzaklaşmasına neden olduğu gibi İslam’ın ilkelerinin varsayımlaşmasına sebep olabilir. bu noktada dikkat lazım.
zekatın kısa ve uzun vadede marjinal tasarruf eğilimini arttıracağını ispatlamak üzere kurulan bu modelde zekatın aslında tasarrufu değil de yatırımı teşvik ettiği pek vurgulanmamış. zekatın bir amacı hadislerin naklettiğine göre sermayenin atıl kalmayarak yatırıma dönüşmesidir. tasarruftan ziyade yatırıma teşvik vardır.
Diğer bir meselede zekat, muhtaç kişilerin malvarlığına sahip kişilerin mallarındaki bir haktır. ve zorunludur. dolayısı ile ihtiyarına bırakılmamıştır.
Çok doğru ve önemli tespitler gerçekten, Allah razı olsun. İslam iktisadı için matematik kullanımının ne düzeyde ve nasıl olması gerektiğinin belirlenebilmesi önem arz ediyor; zira belirli modeller kullanılarak gerçekleşen iktisadi olgular bir nebze de olsa açıklanabiliyor. Burada önemli olan iki husus var;
1- Konvansiyonel iktisatta kullanılan fonksiyonlarında birkaç değişiklik yapmaktansa, İslam’ın iktisadi ve toplumsal hayatı düzenleyen temel ilkeleri ve kurallarından yola çıkarak orijinal matematiksel modeller kurulabilir. Bu süreçte konvansiyonel iktisat çerçevesinde oluşturulmuş bütün modeller ve yöntemleri bir kenara bırakmak da doğru bir yöntem olmayabilir; en azından onlardan belirli oranda faydalanabiliriz.
2- Fayda maksimizasyonu yapabilmek adına kullanılan optimizasyon teknikleri tartışılabilir ve yerine İslam’a uygun analiz araçları geliştirilebilir. Bu konuya yine M. Fahim Khan’ın “Theorizing Islamic Economics: Search for a Framework for Islamic Economic Analysis” makalesinde güzel bir şekilde değinilmiş. Optimizasyon yerine “balancing” (dengeleme) üzerine bir teknik geliştirebilirsek bu bize İslam’ın hayat görüşü ile uyumlu özgün bir analiz aracı sunabilir diyor, M. Fahim Khan. Bu da güzel ve değerlendirilmesi gereken, üzerinde çalışılması gereken bir öneri.
Bunun dışında İslam’ın ilkelerinin İslam iktisadı çerçevesinde mekanikleşmesi, ruhunu kaybetmesi noktası çok önemli bir nokta. Burada da matematik kullanımının ne yoğunlukta ve nasıl olması gerektiğini tartışmak lazım. İlkeleri mekanikleştirmeden nasıl yansıtabiliriz iktisadi analizlere bunu da değerlendirmek lazım. Bu noktada sosyal bilimlerde matematik kullanımının bir hayli eleştirenlere de kulak vermek gerekir; Asad Zaman gibi değerli İslam iktisatçılarının bu noktada ciddi tespit ve önerileri var, onları da değerlendirmek gerekir.
Zekat ile tasarruf arasındaki ilişkiden ziyade bu ilişkinin yatırım üzerinden kurulması gerektiği tespitinize de doğrudan katılıyorum. Zubair Hasan da bu makaleyi kritik ederken bu noktaya dolaylı olarak parmak basıyor. Doğru ilişki tasarruflardan ziyade yatırımlar üzerinden kurulmalı.
Bununla birlikte bu çalışmada zekatın ihtiyari olduğuna dair doğrudan bir ibare geçmiyor, ama tasarruf etmek için bir önşart olarak değerlendirilmesi böyle bir izlenim oluşturmuş olabilir. Zekatın olmayanların olanların mallarının üzerinde bir hak olduğunun ayrıca vurgulanması da daha iyi olurdu dediğiniz gibi.
Son olarak bu çalışmayı değerlendirmemizin sebebi yeni fikirler verebilmesi umudu ve ilginç bir niteliğe sahip olmasıydı. Ama İslam iktisadı için teorilerin dediğiniz noktaların özellikle değerlendirilerek oluşturulması önem taşıyor. Allah razı olsun.