Ekonomide; “Büyüme” (growth) ve “Kalkınma” (devolopment) birbiriyle çok karıştırılan ve tartışılan kavramlardır.
Büyüme, sayısal olarak ekonominin üretim, yatırım, dış ticaret, gelir, istihdam, sermaye donanımı, servet, doğal kaynak düzeyi, gibi bütün değerlerinin yukarı ivmeli artış göstermesidir.
Kalkınma kavramı çok yönlü, dinamik bir kavramdır. Tek bir yönden düşünülmemelidir. Ülkeler ve toplumlar ekonomik olarak değişimin yanı sıra sosyal, kültürel, kurumsal, toplumsal değerler, kaynaklar dağılımı açısından da gelişmekte ve değişmektedir. Bu sebeple kalkınma kavramı bulunulan durumdan hareketle ilerde ki hedefe doğru gitme ve değişim anlamına gelen dinamik bir kavramdır (Tolunay ve Akyol, 2006, s.118).
Afetler ülkelerin kalkınma plan ve politikalarını olumsuz etkileyerek zarar yaşatmaktadır. Kalkınma bir tek ekonomik açıdan düşünülmemeli sosyal ve insani kalkınma olarakta düşünülmelidir. Afetlerin yıkıcı etkileri ülkelerin sadece ekonomik kalkınmalarını değil sosyal ve insani kalkınmalarını da olumsuz etkilemektedir.
Doğal afetler ülkeler için yaşandığı takdirde kalkınma sorunudur. Ama ülkelerin kalkınma ve gelişmelerinin devamı için sorun teşkil etmez. Çünkü afetler nadirde olsa bazı durumlarda, gerekli şartlar olduğunda büyümeyi yukarı yönlü ivmelendirmektedir. Müdahale ve yeniden yapılanma evresinin sonrası kayıpların telafi edilmesiyle büyüme artmakta ve ekonomik olarak kalkınmaya ivme sağlamaktadır. Ülkelerin yıkıcı bir afete maruz kalmasıyla planladığı ve oluşturduğu kalkınma politikaları zarar görmekte kalkınma için ayırdığı kaynağın afet sonucu müdahale ve yeniden yapılanmaya harcanması ile kalkınma programları, hedefleri sekteye uğrayıp uygulanamamaktadır. Kalkınma politikalarının afetler sebebi ile zarar görmesini veya uygulanamamasına karşın önlemler için ülkeler kentsel dönüşüm planları, kalkınma sigortaları ya da yardımları gibi eylem planları, politikaları oluşturmalıdır (Akar, 2013, s.66).
Şekil 2.1 de ifade edildiği gibi afetlerle kalkınma arasındaki ilişki olumlu ve olumsuz yöndeki gelişmeler olmak üzere;
Olumlu (pozitif) gelişme yaklaşımları:
- Afet tehlike ve risklerini dikkate alarak planlanan yerleşme ve yapılaşma kararları, altyapı ve ekonomik ve sosyal gelişmeler var olan zarar görebilirlik seviyesini büyük ölçüde düşürecektir (Ülkemizden verilebilecek örnek bulunmamaktadır), (Ergünay, 2009, s. 7).
- Afet sonrası dönemde, gelecekte oluşabilecek tehlike ve riskleri görüp onlara karşı alınan önlemler ile planlı, kapsamlı ve bütüncül iyileştirme ve yeniden inşa programları gelecekte yaşanabilecek afet tehlike ve risklerini büyük ölçüde düşürecektir. Örnek; 1992 Erzincan Depremi (Ergünay, 2009, s. 7).
Olumsuz (negatif) gelişme yaklaşımları:
- Afetler nedeniyle olabilecek fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel hasar ve kayıplar yerel, bölgesel ve ülke kapsamında kalkınma ve gelişmeyi uzun süre durdurabilir veya engelleyebilir (1971 Gediz ve 1999 depremleri), (Ergünay, 2009, s. 7).
- Yaşanabilecek afet tehlike ve risklerini dikkate almadan planlanan ve uygulanan kalkınma ve gelişme programları riskli bölgelerdeki zarar görebilirlik değerlerini (nüfus, altyapı, sanayi vb.) artıracağı için gelecekteki afet riskleri de artıracaktır. Örnek: İstanbul ve Marmara bölgesi (Ergünay, 2009, s. 7).
Kısaca, yaklaşık yarım asırdır uluslararası olarak yaşanabilecek afetlere karşı önlemlerin alınması ve afet risklerinin azaltılması çalışmaları sürdürülebilir kalkınmanın bir unsuru olarak değerlendirilmemekte yani kalkınma planlarına ciddi şekilde afet riskleri ve tehlikeleri dahil edilmeden plan ve politikalar üretilmekte ve sadece ön koşul olarak değerlendirilmektedir (Ergünay, 2009, s.7).
Özet olarak afete maruz kalan ülkelerin ilk olumsuz şokları atlatabilmesi için kalkınma yardımları sağlanmalı. Kalkınma planları, politikaları oluşturulurken afetlerin bu yapının bir parçası olduğu unutulmamalı kalkınma, ekonomik büyüme, afet müdahale ve yeniden yapılanma süreçlerine alınmalı ayrılmaz bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
Kaynak: acikerisim.nku.edu.tr