Şükrü Çağrı Çelik((sukrucagricelik@gmail.com))
Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca birçoğumuzun bildiği üzere geçtiğimiz Eylül ayında vefat etti. Kendisini kısa bir süre tanıma şansı yakaladım. Bu kısa süreye rağmen Arif Hoca’nın kişiliği beni çok etkiledi. Uzun süredir Arif Ersoy Hoca’nın bana kattıklarını düşünüyor, kendisini hayırla yad ediyordum. Bu noktada kendisi için bir yazı yazabileceğimi fark ettim.
Arif Hoca’nın ismini ilk kez kendisinin kaleme aldığı “İktisadi Düşünceler Tarihi” kitabında görmüştüm. 2014 yılında lisans 3. sınıfta okurken, İktisadi ve Mali Düşünceler Tarihi dersimizde bir ödev hazırlıyordum. Hacettepe Üniversitesi Beytepe Merkez Kütüphanesinde iktisadi düşünceler tarihi ile ilgili çeşitli kitapları inceledim. Arif Hoca’nın kitabı ilgimi çekti, incelemeye başladım, kendimce ödevim için notlar aldım. Hazırladığım ödevimi derste çok sevdiğim Alparslan Hoca’ya ve arkadaşlarıma sunarken biraz heyecanlandım, elim ayağım birbirine dolandı. Sonuç olarak kötü bir sunum gerçekleştirdim. Alparslan Hoca: “sadece ders kitabımız üzerinden ödevi hazırlamışsın gibi gözüküyor, biraz daha farklı kaynaklardan araştırma yapmanı öneririm” deyince de ona cevaben: “olur mu hocam kütüphanede bir sürü İktisadi Düşünceler Tarihi kitabı inceledim” demiştim. Hoca hangi kitapları incelediğimi sorunca da: “Arif Ersoy’un kitabına baktım hocam” demiştim. Alparslan Hocam, Arif Ersoy ismini duyunca önce duraksadı, Arif Hoca’nın kitabını okumama şaşırdı. Ardından kendisinin akademik geçmişiyle ilgi birçok güzel söz söyledi. O gün Arif Ersoy ismini aklıma kazımıştım.
Tevafuk, bu olayın yaşanmasından bir süre sonra Ankara’da ADAM’da İslam İktisadı ile ilgili bir okuma grubu keşfettim. Ozan Abi koordinatörlüğünde biz birkaç ay okuma grubunda faaliyete devam ettikten sonra yine ADAM’da 2015-2016 döneminden itibaren Arif Ersoy tarafından İslam İktisadı dersleri verilmeye başlandı. Okuma grubu faaliyetlerine Arif Hoca ile devam etti. Arif Hoca, o dönem Yıldırım Beyazıt Üniversitesi iktisat bölümünden yeni emekli olmuştu. Her hafta onun derslerine heyecanla katılıyorduk. Bir süre sonra Arif Hoca İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin kadrosuna katıldı. İstanbul’a taşınmasına rağmen bize verdiği sözü tutmak için iki haftada bir Ankara’ya gelip derslerine devam etti.
Kendisinin azmine hayranlık duyuyordum. Bir defasında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde bir konferansa katılmış, üniversitenin yurdunda misafir olarak kalmıştım. Tesadüf eseri kendisini uzaktan gördüm. Arif Hoca gece 10 gibi lisans öğrencilerini toplamış yurtta sohbet ediyor ve onlara tavsiyeler veriyordu. Zaten yine derste verdiği örneklerden insanlara bir şey anlatma azminin hayatı boyunca sürekli onda mevcut olduğunu anlıyordum. Arif Hoca bizlere derslerde hayatının farklı kesitlerinden örnekler verirdi. Bu örneklerde, kimi zaman yurtdışında öğrenim gördüğü sırada ev sahibine İslam’ı anlattığını, kimi zaman farklı coğrafyalardan akademisyenlerle çeşitli İslami meseleleri tartıştığını öğreniyorduk.
Bir dönem Ankara’da üst üste bombalı saldırılar yaşanmıştı. O dönemde yine şehirde hafta sonu bir bombalı saldırı yapılacağından endişe ediliyordu (daha doğrusu böyle bir söylenti dolaşıyordu). Arif Hoca’ya durumu izah edip, isterse dersi o haftalık yapmayabileceğimizi söylemiştik. Arif Hoca “Allah’a sığınıp geleceğim” dedi ve İstanbul’dan çıkıp geldi. O haftaki derse çok az kişi gelmişti. İtiraf edeyim ben de derse giderken biraz korkmuştum. Ama Arif Hoca olanlara hiç aldırmadan dersini işlemişti. Zaten kendisini hep verdiği sözlere riayet etmeye çalışıyordu. Derslerine hep önceden gelir, bize de bir kişiyle buluşacaksak en az beş dakika öncesinden buluşma yerine gitmemizi tavsiye ederdi.
Bir gün derste tek tek gelecekteki hedeflerimizi sormuştu. Ben de “akademisyen olmak istiyorum” deyince: “Toplumun şahitliğinde verilen sözler, Allah’a verilmiş sözlerdir” demişti. Bu olayı nedense hiç unutamıyorum. Manisa’da araştırma görevliliğini kazandıktan sonra İstanbul’da kendisini ziyarete gitmiş, yaşadığımız bu anekdotu hatırlatmıştım. Manisa’yı duyunca şaşırmıştı. Bizlere derslerde sıklıkla, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde görev yaparken servisteki hocalarla olan diyaloglarından örnekler verirdi. O servisin aslında Manisa’ya gidip geldiğini o gün öğrenmiştim. Hayat birçok sürprizlerle dolu. Hala ara sıra Manisa’da hiç beklemediğim farklı ortamlarda insanların Arif Hoca’yı tanıdığını öğrenince mutlu oluyorum.
Derslerinde de Nizamiye Medresesi usulünü takip etmeye çalışırdı. Buna göre ilim adamlarının akademik tartışmalara girerken sıradan vatandaşların isterse bu ilmi ortamları sessizce dinleyebileceğini belirtirdi. Ders sonunda bizlerin sorularını yanıtlardı. İçimizden biri soru sormaya başlayınca ayağa kalkıp bizleri dinlerdi. Kimi zaman bazı sorulara “ben İlahiyatçı değilim iktisatçıyım, fetva veremem” yanıtını verirdi.
ADAM’da son dersinden sonra toplu fotoğraf çekilmiştik. Tam ayrılacakken tek tek elimizi sıkıyordu, ben ani bir hamleyle elini öpmeye çalıştım, elini öptürmedi. Ankara’daki derslerinin bitmesine üzülmüştüm. Ben de zaten yeni mezun olmuştum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansa, İKAM’da da asistanlığa başlarken Arif Hocayla tekrar karşılaştık. Kendisini İKAM’ın verdiği konferansa davet edildi. İKAM’ın asistanı olarak Arif Hoca’yı konferansta ağırlamak benim için büyük bir şeref ve gurur kaynağı olmuştu. İstanbul’dan ayrılınca doğal olarak derslerine ya da konferanslarına katılamadım.
Arif Hoca’nın dikkatimi çeken bazı görüş ve tavsiyelerini aşağıda anlatmaya çalıştım. Arif Hoca:
- Piyasa tekelinin (kapitalizm) ve devlet tekelinin (sosyalizmin) hâkim olduğu ekonomileri eleştirip ikisinden farklı bir İslam İktisadı anlayışı üzerinde dururdu.
- Dünya düzenini esas olarak Kuran-ı Kerim’i referans alarak iki farklı sınıfa ayırırdı. Bir tarafta hakkı üstün tutan dayanışmacı dünya görüşü (Müslümanlar, yeryüzünü ıslah edenler), diğer tarafta ise Kuvvet merkezli çatışmacı Dünya Görüşü (yeryüzünü ifsat edenler, fesat çıkaranlar).
- İlimi; “Allah’ın koyduğu kuralları keşif etmek” olarak tanımlardı. Teoriler ise ona göre gerçeğe ulaştıran merdivenlerdir. İslam İlahidir, fakat İslam düzeni Müslümanların İslam’dan anladığı şekilde oluşturulur. Bu noktada Arif Hoca’ya göre İslam Ekonomisi dini değil ilmidir. Kendi deyimiyle İslam ekonomisi ortaklık ve barış ekonomisidir.
- Bir konu üzerinde, bir ülke üzerinde ve Türkiye’de bir şehir üzerinde uzmanlaşmayı öneriyordu. Uzmanlaşılan konuda 20 yılda Dünya’da ilk 5 içinde olmayı hedeflememiz gerektiğini öneriyordu.
- Başarı formülünü; her sabah 10 dakika önce Arapçasından sonra meal ya da tefsirinden olmak üzere Kuran’ı Kerim okumak olarak ifade ediyordu.
- İslam iktisadı çalışmak isteyen biz gençlere verdiği tavsiyelerde; ilk olarak derslerimize iyi çalışmamızı, bir alan belirleyip yüksek lisans ve doktora yapmamızı, biri Arapça olmak üzere iki dil öğrenmemizi ve fıkıh usulü dersini almamızı öneriyordu
Geriye dönüp baktığımda benim üzerimde çok fazla emeğinin olduğunu görüyorum. Belki başkalarını da etkiler umuduyla bu yazıyı yazmak istedim. Bu vesileyle sayın hocama bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Bizlere verdiği emekler için de şükranlarımı sunuyorum.