Aşı alanındaki gelişmeler hayatın sonunda “normale” dönebileceğine dair umutları artırsa da Kovid-19 salgını birçok alandaki küresel eşitsizliği iyice belirgin bir hale getirdi.
Novavax ve Johnson & Johnson’ın da kısa bir süre önce ürettikleri aşıların yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı başarılı olduğunu duyurup, Moderna, Pfizer-BioNTech, Oxford-AstraZeneca gibi şirketlere ve bunların Rus ve Çinli rakipleri Sputnik V ile Sinopharm ve Sinovac’a katıldığı bu sıralar dünya çapındaki Kovid-19 aşılama kampanyalarının olumlu sonuçları da görülmeye başladı.
Düşük gelirli ülkeler Pfizer, Moderna ve Oxford-Astrazeneca gibi büyük ilaç şirketlerinden çok, Küresel Aşı ve Aşılama Birliği (GAVI), Salgın Hastalıklara Hazırlık İçin Yenilik Koalisyonu (CEPI) ve DSÖ öncülüğünde sürdürülen Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programına (COVAX) daha çok güveniyor.
Bu gelişmeler, hayatın sonunda “normale” dönebileceğine dair umutları artırsa da koronavirüs salgını birçok alandaki küresel eşitsizliği iyice belirgin bir hale getirdi ve bu durum, dünya toplumlarının daha korunmasız kesimlerinin aşılara erişim konusunda yaşadıkları sıkıntılarla birlikte iyice akut bir hal alabilir.
Örneğin siyahiler, Asyalılar ve etnik azınlık gruplarının Kovid-19’a yakalanma riskinin diğer toplum kesimlerine göre daha yüksek olduğu görülmüş durumda. Birleşik Krallık Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) tarafından yapılan bir araştırma, siyahi, Asyalı ve etnik azınlık mensubu bireylerin devlet desteği alma olasılıklarının diğer vatandaşlara kıyasla daha düşük olduğunu veya sosyal mesafe kuralına uymalarının mümkün olmadığı düşük gelirli işlerde çalıştıklarını ortaya koydu.
Piyasaya sürülmüş aşılardan birçoğunun küresel çapta erişilebilir hale gelmesiyle ilgili çok ciddi soru işaretleri mevcut. Düşük gelirli ülkeler, aşı arzının daha zengin ülke hükümetlerinin elinde kalması nedeniyle pandemiye karşı daha savunmasız kalıyorlar.
“Ourworldindata” isimli internet sitesine göre 1 Şubat itibariyle 64 ülke vatandaşlarını aşılamaya başlarken, 130 ülke henüz toplu aşılama programlarına başlamamış durumda.
Şimdiye kadar uygulanan 101 milyon doz Kovid-19 aşısının kıtalara göre dağılımı ise Kuzey Amerika’da nüfusun yüzde 5,7’si, Avrupa’da yüzde 3,3’ü, Asya’da yüzde 0,9’u, Güney Amerika’da yüzde 0,6’sı Afrika’da ise yüzde 0,01’ine tekabül edecek şekilde.
İngiltere, ABD gibi ülkeler ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri halihazırda yüksek miktarlarda aşı temin etmiş durumdalar ve bunları nüfuslarının çoğunluğuna 2021 yılı içinde ulaştırmayı, fakat özellikle de yaşlılar, pandemi mücadelesinin ön saflarında çalışanlar ve sağlık sorunları olanlar gibi öncelikli gruplara 2021 yazından evvel bağışıklık kazandırmayı planlıyorlar.
Aşıda “istifleme” çabaları
Eşitsizlik konusu, AB içinde ciddi şekilde göze batıyor. 8 Ocak’ta Birlik, Pfizer-BioNTech ile 300 milyon dozluk aşı almak için bir anlaşma yaptı ve bu rakam o sırada firmanın mevcut kaynaklarının yarısına tekabül ediyordu. AB’nin aşı tedarikinde küresel seviyede başı çeken bir şirketten bu kadar çok doz alabilmesi “aşı istifleme” anlamına geliyor.
Aşılama konusundaki bu küresel eşitsizlik devam ederse, bu aynı zamanda Çin ve Rusya’nın jeopolitik nüfuzlarını artırmak amacıyla “aşı diplomasisi”ni kullanma fırsatlarını da artırabilir. Örneğin Çin, Sinopharm ve Sinovac ürünlerini piyasaya sürmek için çeşitli Afrika ve Asya ülkeleriyle anlaşmalar yaptı.
Çoğu Batı ülkesi, nüfuslarını birçok kez baştan sona aşılayabilecek kadar fazla aşı dozu sipariş etmiş durumda. Örneğin, İngiltere farklı şirketlerden yaklaşık 367 milyon doz aşı aldı ve bu rakam, 67 milyonluk nüfusunun beş katından fazla. Bu arada Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya, nüfuslarını teşkil eden her bir bireye yaklaşık dört doz aşı yapmaya yetecek miktarda doz satın aldılar.
Mevcut veriler yüksek düzeyde aşı istiflemesine işaret ederken, Güney Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki birçok ülke çok daha az miktarda aşıya erişim imkânına sahip. Ekonomik İstihbarat Birimi (EIU) tarafından yapılan bir araştırma, 84 fakir ülkenin 2024 yılına kadar aşılara yaygın bir erişim elde edemeyebileceğini ortaya koydu. Bu arada, Uluslararası Af Örgütü, Frontline AIDS, Global Justice Now ve Oxfam dahil olmak üzere bir dizi insan hakları grubu, toplam 67 düşük gelirli ülkenin, önde gelen aşı ürünlerinden herhangi birinden henüz sipariş veremediği için 2021 yılı içinde aşıya erişemeyeceği konusunda uyarıda bulundu.
Çok sınırlı kalan dağıtım oranları nedeniyle mevcut durumun özellikle Afrika’yı nasıl etkileyebileceğine dair endişeler var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkililerine göre Gine, Ocak ayında Rus Sputnik V aşısının piyasaya sürülmesinin ardından aşılara başlayan tek Afrika ülkesi oldu. Diğer birçok ülke, aşı bileşenlerinin güvence altına alınması, üretim kotaları, teslimatta yaşanan gecikmeler, zayıf tıbbi altyapı ve enjeksiyonları uygulamak için nitelikli sağlık çalışanlarının eksikliği gibi zorluklarla karşı karşıya.
Düşük gelirli ülkeler aşıdan mahrum kalacak
Düşük gelirli ülkeler Pfizer, Moderna ve Oxford-Astrazeneca gibi büyük ilaç şirketlerinden çok, Küresel Aşı ve Aşılama Birliği (GAVI), Salgın Hastalıklara Hazırlık İçin Yenilik Koalisyonu (CEPI) ve DSÖ öncülüğünde sürdürülen Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programına (COVAX) daha çok güveniyor. Bu durum ise COVAX’ın aşı tedariki potansiyel olarak daha yavaş olabileceğinden, aşının geç yayılmasına neden olabilir. COVAX, 2021 sonuna kadar Afrika’nın yüzde 20’sinden fazlasını aşılayabileceğini açıkladı.
Ortadoğu, bu eşitsizliklerin çoğunun açığa çıktığı bir başka bölge. Örneğin, petrol zengini Körfez ülkeleri aşıları hızla satın alırken ve vatandaşlarını aşılamaya başlarken, Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkeler istikrarsızlık ve çatışma koşulları nedeniyle kısıtlılıklarla karşı karşıya. Bu arada, ekonomik bir krizin ortasında olan Lübnan, yakın zamanda satın aldığı bir milyon doz Pfizer aşısına rağmen, henüz herhangi bir aşı uygulaması duyurmadı.
Daha zengin ülkelerde bile etnik azınlıklar için daha az erişim söz konusu olabilir. Afrikalı Amerikalıların aşıya erişme olasılığı da beyaz ve Hispanik hemşehrilerine göre daha az. Örneğin, Kuzey Carolina’da siyah Amerikalılar, eyalet nüfusunun yüzde 22’sini oluşturmalarına rağmen aşı yapılanların şimdiye kadar sadece yüzde 11’ini oluşturdular.
Uzmanlar, bu düşük oranların arkasında, Afrikalı Amerikalı toplulukların geçmişte maruz kaldıkları ayrımcı muameleden dolayı tıbbi kuruluşlara karşı duyduğu derin güvensizlik ve aşıya erişim eksikliği gibi birkaç faktörün olabileceğini düşünüyor. Bu durum, ABD ve diğer Batı ülkelerinde pandemiden çok önce var olan, sağlık hizmetlerinde görülen ırk temelli eşitsizliklerin yaygınlaşması riskinin çok yüksek olduğunu gösteriyor.
“Bağışıklık eşitsizliği”
Bu küresel eşitsizlikler dünyadaki çoğu bireye orantısız bir şekilde zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda pandemiye karşı koymaya ve normal hayata dönmeyi sağlamaya yönelik uluslararası çabaları da baltalayabilir. Bill Gates ve eşi Melinda, Kovid-19 aşılarının dağıtımında yaşanabilecek “bağışıklık eşitsizliği” riskleri konusunda uyarıda bulundular.
Melinda Gates, vakfın yıllık mektubunda şöyle yazdı: “Zengin ülkeler, kendi halklarına bağışıklık kazandırmaya başlamak için aşıları onaylanır onaylanmaz alabilmek adına aylarını ön sipariş vermekle geçirdiler… Fakat şu anki duruma göre, düşük ve orta gelirli ülkeler, önümüzdeki yıl boyunca bu ülkelerde yaşayan beş kişiden yalnızca birini aşılama kapsamına alabilecekler.”
Küresel bağışıklığın sağlanması gerektiği konusunda uyarıda bulunan Gates, yeni kümelerin ortaya çıkıp küresel olarak yayılacağını ve dünya çapındaki salgın nedeniyle kapanma döngüsünü devam ettireceğini sözlerine ekledi.
Aşılama konusundaki bu küresel eşitsizlik devam ederse, bu aynı zamanda Çin ve Rusya’nın jeopolitik nüfuzlarını artırmak amacıyla “aşı diplomasisi”ni kullanma fırsatlarını da artırabilir. Örneğin Çin, Sinopharm ve Sinovac ürünlerini piyasaya sürmek için çeşitli Afrika ve Asya ülkeleriyle anlaşmalar yaptı.
Ve Batı ülkelerinin fakir ülkelerde virüse karşı mücadelede karşılaştıkları sınırlamalar nedeniyle, Pekin artık birçok Afrika ve Asya ülkesine koruyucu ekipman ve tıbbi malzeme tedarikinde başı çekiyor. Bu durum, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) olarak adlandırılan proje kapsamında jeopolitik erişiminin genişlemesine yaradığı gibi, aynı zamanda küre çapındaki yardımlarının nasıl bir boşluğu doldurabileceğini ve daha savunmasız bölgelerdeki ekonomik kontrolünü artırabileceğini gösterdi.
[Jonathan Fenton-Harvey Ortadoğu, Kuzey Afrika ve özellikle Körfez bölgesiyle alakalı çatışmalara ve jeopolitik meselelere odaklanan bir araştırmacı ve gazetecidir]