Anasayfa Araştırma Türkiye’de İş Ortaklıklarının Yapısı ve Yönelimi

Türkiye’de İş Ortaklıklarının Yapısı ve Yönelimi

by

Türkiye’nin ekonomik kalkınma ve gelişimi için küresel trendleri takip etmesi gerektiği sıkça dile getirilen bir önerme. Bu önermenin göz ardı ettiği nokta ise bir ülkenin iç dinamikleri ile küresel dinamiklerin kesiştiği noktada açığa çıkan özgül örüntüler. Ülkelerin ekonomik gelişimlerinin seyrine yön veren pek çok unsur bulunmaktadır ve ekonomik yapılar toplumun geri kalanından bağımsız olarak gelişmez, aksine her toplumda mevcut olan sosyal, politik ve kurumsal güçlerin içinde şekil alırlar. Türkiye’de de iş yaşamının tarihsel süreçte çeşitli sosyal, ekonomik, siyasi ve teknolojik boyutu olan gelişmelerin etkisi altında dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Ekonomik yaşamın önemli bir parçası olan iş ortaklıklarının gelişimi ve sürdürülmesi de bahsedilen unsurlardan bağımsız değildir.

İş bölümü ve uzmanlığın öneminin giderek arttığı küresel koşullarda başarılı ortaklıklar kurmak daha elzem hâle gelmekte ve ortaklıkların niteliği ve yapısı da her geçen gün değişmektedir. Bunun yanında şirket yapılanmalarının; ekonomik avantajları, tecrübe paylaşımının ve iş bölümünün zeminini oluşturması, yeni fikirlerin hayata geçmesini kolaylaştırması ve sermayeyi canlı tutması açılarından geçmişten bugüne koruduğu önem değişmemektedir. Rekabet, tecrübe ve girişimcilik alanlarında sağladığı avantajlarla şirket yapılanmalarının daha çok tercih edildiği söylenebilir.

Ortaklıkların sermaye avantajı sağlaması genellikle kuruluş nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortaklıklarda; yeni yatırımlar yapma, kapasite yükseltme, hedeflere daha kolay ulaşma gibi motivasyonlar bakımından sermaye önem arz etmektedir. Bunun yanında sektör bilgisi, ticarette deneyim, iş hayatında çeşitli eşikleri geçmiş olmak gibi unsurlar ortaklıkta ortak akıl yürütme ve fikir paylaşımı ile ilerleme elde etmenin anahtarıdır. İş çevresi ve sosyal ilişkiler bağlamında da ortaklar pazar alanını genişleterek daha geniş bir alanda hareket edebilir, ilişki ağlarını avantaja dönüştürebilirler.

Yukarıda bahsedilen fırsatların açığa çıkması ve şirketler tarafından değerlendirilebilmesi ise ancak makro-yapısal bağlamın buna müsaade etmesi ile mümkün olabilir. Bir ülkedeki hukuki, ekonomik, siyasi ve sosyal altyapılar o ülkenin “ortaklık kültürü”nü meydana getirerek bir ekosistem oluşturur. Bu sistemin iyi bir şekilde işlemesi tekil olarak parçaların iyileştirilmesi veya optimizasyonu ile değil, her parçanın uyumlu bir şekilde ortak bir amaca riayet ederken gelişmesi ile mümkündür. Güçlü ekonomiler bize bunu göstermektedir. Bir diğer ifadeyle şirketlerin başarısının ve ulusal yapısal koşulların bakışımlı bir konumda oldukları söylenebilir. Peki Türkiye’de bu amaç önünde engel oluşturan ne gibi unsurlar göze çarpmaktadır?

Sermaye Yapısı

Anlaşılacağı üzere küreselleşmenin bir sonucu olarak şirket sermayelerini güçlendirme ihtiyacı ortaklıkların kuruluşunda önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Küresel sermayenin dolaşımı da şüphesiz bu süreçte belirleyicidir. Ulus-aşırı ekonomik yapılanmaların ve ticaret imkanlarının gelişimi uluslararası ekonomik ilişkileri ön plana çıkarırken ulusal yapıların önemini de gözler önüne sermektedir. Örneğin bir şirketin uluslararası iş yapma imkanı hem kendi sermaye yapısından hem de bulunduğu ülkenin ekonomik istikrarı, yabancı yatırım çekme oranı, gerekli hukuki altyapıya sahip olup olmaması gibi farklı makro unsurlar tarafından belirlenmektedir. Uluslararası şirket birleşmeleri, risk sermayesi yatırımları, melek yatırımlar gibi ekonomik etkileşimlerin yönü ve yoğunluğu da ulusal koşulların etkisi altındadır. Girişimci ruhun yasal ve finansal anlamda net bir öngörüye sahip olması bakımından hukuki-iktisadi yapısal düzenlemelerin yapılması ekonomik başarıyı da etkileyecektir. Şirket düzeyinde bakıldığında ise birden fazla ortaklı şirketlerde beşeri ve finansal sermaye yapısının sürdürülebilirlik üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Ortaklar arası ilişki, yeni yatırımlar üzerine karar alınması, iş bölümü planlaması sermayenin etkisi altındadır. Bu nedenle ortaklık kuruluşunda sermaye yapısı üzerinde çalışılması önemlidir.

Hukuk ve Bürokrasi

Şirketlerin yaşam koşullarına yön veren yapıların bir başka boyutunu ise hukuki ve bürokratik düzenlemeler oluşturmaktadır. Türkiye’de son 20 yılda ticaret hukuku ve bürokratik süreçlere dair çeşitli düzenlemeler yapılmış ve etkileri iktisadi hayatta da hissedilmeye başlanmıştır. Örneğin şirketlerin kuruluş koşulları ve sermaye şartlarıyla ilgili Ticaret Kanunu’nda yapılan düzenlemeler kuruluş sayılarını artırmış, şirketlerin ömrünü uzatmak amacıyla anlaşmazlıkları çözmeye yönelik arabuluculuk ve tahkim uygulamaları başlatılmıştır. Diğer yandan bürokratik işlemlerin dijitalleştirilmesi yönünde de büyük bir yol kat edilmiş, İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde ve Dijitalleşme Uyum Endeksi’nde Türkiye’nin sıralaması büyük oranda iyileşmiştir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus yapılan yasal değişikliklerin ne oranda uygulandığının denetimidir. Bürokratik işlemler, şirketin geleceği açısından her ne kadar gerekli olursa olsun, bürokrasinin dışında kalan dünyada bir yük olarak algılanmaya devam etmektedir. Ayrıca şirket kuruluşlarını kolaylaştıran düzenlemelere eşlik eden denetleme ve destek mekanizmalarının kuruluşu da önemlidir. Örneğin Türkiye, kuruluş aşamaları açısından kıyaslandığında gelişmiş ekonomilere sahip ülkelere göre ortaklıkların yapısal olarak daha kolay kurulduğu bir ülkedir. Fakat hukuk ve mali müşavir danışmanlığı gibi uygulamalara yer verilmemesi kolay kurulan şirketlerin kolay yıkılmasına da neden olabilmektedir. Bu eksikliğin bir diğer önemli sonucu da uluslararası ortaklıklarda güven sorunlarına neden olmasıdır.

Sonuç olarak bürokrasi ve iş dünyası arasındaki ilişkilerin güçlenmesi, rekabetin yarattığı dinamizme ayak uydurabilecek güncel düzenlemelerin yapılması önemlidir. Bu sayede hem şirketler hem de Türkiye için dünya pazarında yer almak daha kolay olacaktır. Fakat sürekli değişen bir hukuki yapı yasal ve ekonomik öngörülebilirliği azaltacağından güvensizliğe yol açabilir. Oluşturulan kurallar bütününün daha uzun sürdürüldüğü zeminlerde ise güven ve öngörülebilirliğin yüksek olması, ortaklık kültürünü besleyerek girişimciliğin canlanmasına da vesile olmaktadır. Makro-yapısal düzeyde ortaya çıkabilecek belirsizliklere karşı şirketlerin savunma mekanizmalarının ise kurumsallaşma ve profesyonelleşme olduğu söylenebilir.

Kurumsallaşma ve Profesyonelleşme

Şirketleri ulusal ve uluslararası düzeyde güçlendiren başlıca niteliklerden biri şirketin kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyidir. Kısaca bir kuruluşun şahıslardan bağımsız olarak faaliyetlerini sürdürebilecek ve gelişebilecek yapıya erişmesi olarak tanımlanabilecek kurumsallaşma şirketin devamlılığı ve başarısını sağlayabilecek anahtar olarak karşımıza çıkmaktadır. Profesyonelleşme ise kurumsallaşmanın ayrılmaz bir parçası olarak şirketin; yetkilendirme ve yetki devri, yönetim anlayışı, karar alma şekli ve iletişim sistemi gibi unsurlarının o konuda uzman kişiler tarafından yerine getirilmesi ve belirlenmesini ifade eder.

Kurumsal ve profesyonel bir yapı oluşturmayı işin kuruluş aşamasından itibaren önemseyen şirketler, yönetim ve koordinasyonla ilgili sorunlarla daha az karşılaşmaktadırlar. Fakat şirket sahiplerinin belirli bir büyüklüğe erişmeden bu adımları atmadığı düşünüldüğünde orta ölçekli,  gelişmeye müsait yapıdaki şirketlerin desteklenmesi, denetimlerle sağlamlaştırılması ve geleceğe hazırlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, küçük ölçekli şirket ortakları kurumsallaşmayı göz ardı ettiğinden, büyük ve kurumsallaşmış profesyonel şirketler rekabetten sıyrılırken orta ve küçük ölçekli şirketler parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Kurumsallaşmayı kolaylaştıran bir etmen şirketin hukuki altyapısının, şirket anayasasının mevcudiyetidir. Hukuki altyapıya sahip olmak ve buna bağlı olarak denetlenebilirlik; şirketin kurumsallaşması, gelişmesi, sonraki büyüme aşamalarına geçebilmesi bakımlarından elzemdir. Buna rağmen insanlar çeşitli nedenlerle şirket anayasası yapmaktan, ortaklıklarını sözleşmeye bağlamaktan kaçınmaktadır.

Şirket Anayasası

Şirketler maddi bağlar üzerine olduğu kadar duygusal bağlılıklar üzerine de inşa edilmektedir. Bu duygusal bağlılık ve güven ihtiyacı ise ortaklıkların kurulmasında aile ilişkileri ve sosyal ilişkileri ön plana çıkarmaktadır. Akrabalık, dostluk ve güven ilişkilerine sıkça başvurulması ne yazık ki anayasa oluşturulmasının ve profesyonelleşmenin önünde kısmi bir engel oluşturmaktadır. Kişisel güven ilişkileri resmi ilişkileri geciktirmektedir. Bu, şirketin büyüme evrelerinde hak, sorumluluk ve yetkilerin ortaya konması, maddi ilişkilerin düzenlenmesi gibi konularda yaşanacak problemlerin de bir habercisi niteliğindedir. Gayri resmî toplumsal bağlar çoğu zaman kültürel kodların bir parçası olarak okunmakta ve ekonomik gelişmenin önündeki bir engel olarak düşünülmektedir. Fakat kişisel güveni destekleyecek kurumsal güven mekanizmalarının eksikliği ve makro-yapısal sorunlar giderildiği takdirde, cemaatçi kültürel yapının ekonomik hayatı güçlendirecek toplumsal bir tutkal görevi göreceği söylenebilir. Bu bakımdan şirket anayasası oluşturulmasının mecburi tutularak belirli bir prosedüre bağlanması ve formalite olarak değerlendirilmesinin önüne geçecek düzenlemeler şirketler bakımından hayati önemdedir.

Nihayetinde resmî ve gayri resmî ilişkileri, birbirini bütünleyen iki parça olarak ele almak küreselleşme ve teknolojik yeniliklerin artmasıyla çeşitlenen sorunların çözümünü kolaylaştırabilir. Ortaklar arası uyum ve sinerji, güven ve bağlılık krizlerin daha kolay atlatılmasına katkıda bulunmaktadır. Bu bağlamda şirket yapılanmaları ve başarılı ortaklıklar açısından karşımıza çıkan birkaç belirgin özellik şu şekilde sıralanabilir:

  • Profesyonel bir temele ve kurumsallaşmış bir yapıya sahip olmak,
  • İşlerine bağlı çalışkan ve etkin yöneticilerle çalışarak yöneticilere inisiyatif alma imkanı tanımak,
  • Stratejik hamlelerle işi büyütmek üzerine dinamik bir yapıya sahip olmak,
  • İş birliğine açık olmak, sosyal sorumluluk ve iş ahlakından beslenmek,
  • İstikrarlı olup rekabet koşulları karşısında güçlü kalabilmek,
  • Kişisel çıkarlardan ziyade ortaklığın başarısına odaklanmak ve ortak servet yaratımı için çalışmak.

Sonuç

Ülkemizde ortaklık yapılarını, şirket kuruluşlarını etkileyen olumsuz faktörlerin çözümü için uzun vadeli ve etkili politikalar geliştirilmelidir. Bu politikalar geliştirilirken, yukarıda aktarılmaya çalışıldığı üzere, çok boyutlu bir mesele olan ortaklıkların her boyutunu kapsayıcı bir bakış açısıyla ele alınması önemlidir. Hem küresel hem yerel dinamikleri doğru analiz etmek ve eşgüdümlü bir ilerleme kat etmek zor olsa da artık bunun hukuki ekonomik ve siyasi altyapısının oluştuğu, son yirmi yıldaki küçük adımların büyük bir sıçramaya zemin hazırladığı söylenebilir. Bu zemini sağlamlaştıracak düzenlemeler yasal, bürokratik, idari ve ekonomik alanlarda yapılmalıdır. Ortaklar arası insani ve maddi ilişkiler, karar alma süreçleri, kurumsal yapının oluşturulması ve profesyonelleşme yolunda atılacak adımlar, iç ve dış denetim süreçleri, yanında çalışanların şirketle ilişkisi bir bütün olarak şirket yönetiminde etkilidir.

Küreselleşme olgusu ve neoliberal ekonomik politikaların yaygınlığı her ne kadar dünya çapında benzer iş modellerinin hakim olduğu ve ülkelerin benzer koşullar içinde hareket ettiği izlenimini uyandırsa da her biri farklı siyasal, kültürel, ekonomik ve kurumsal geçmişe sahip olan ülkelerin ekonomik seyri de farklı olmaktadır. Devletin korumacı ve düzenleyici bir rol benimsediği ekonomik modeller, devletin rolünü en aza indirgemeyi öneren modeller karşısında başarılı olduğunu göstermişlerdir. Bu nedenle, iş dünyası ve bürokratik yapıların etkileşim içinde olduğu sistemler uygulamaya konularak hedeflenen ekonomik başarı elde edilebilecektir.

Kaynak: İlke Analiz

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun