Muhammed Emin Yıldırım
Peygamber Efendimiz (sav)’in Ticaret Ahlakı ve Hz. Hatice (ra) annemiz ile ortakılığı (mudarebe) ile ilgili güzel bir yazıyı sizinle paylaşmak istedik.
Rasulullah (sav)’ın Ticaret Ahlakı
Bir Dirhemin Hesabını Nasıl Verdi?
Geçimini temin etmek için ilk gençlik yıllarından itibaren ticaretle uğraşmıştı. İşte Peygamber Efendimiz (sav)’in alışverişte ve hesap işlerindeki örnek uygulamaları.
Resul-i Ekrem (sav) önce yetim, sonra öksüz kaldı. “Annemden sonra annem” dediği Ümmü Eymen onu dedesi Abdülmuttalib’e emanet etti. Abdulmuttalib çok sevdiği torununu bağrına bastı; ona hem anne hem de baba oldu. Peygamber Efendimiz (sav) 8 yaşına gelince bu defa dedesi Abdülmuttalib vefat etti. Dedesinin vasiyeti gereği amcası Ebu Talib’in evine gidecek ve uzunca bir süre yaşlı amcasının yanında kalacaktı.
Peygamber Efendimiz (sav) bir gün amcasına çalışmak istediğini söylemiş, böylece çobanlık süreci de başlamıştır. Yıllar süren çobanlık zamanına dair bazı hatıralarını Sahabe (ra) ile paylaştığı bir gün şöyle buyurdu:
“Allah hiçbir peygamber göndermemiştir ki, çobanlık yapmış olmasın.” Sahabe (ra) “Ya Rasulullah! Sen de mi?” diye sorduklarında, “Evet. Ben de Mekke’nin Karârit mevkiinde koyun güderdim” demişti (Buhari, İcare, 2; Müslim, İman, 302).
4 yıl kadar çobanlık yapan Peygamber Efendimiz (sav) 12 yaşına gelince ticarî hayatının ilk adımı sayılan Busra seyahatine çıkacaktı. Ebu Talib, Kureyş’in hazırladığı kervana katılma kararı alınca Peygamber Efendimiz (sav)’e de gelmek isteyip istemediği sordu. Sevinçle gelmek istediğini söyleyince halaları o yaşta bir çocuğun zorlu bir yolculuğa çıkmasını uygun görmediklerini söylediler. Bunun üzerine Ebu Talib onu götürmekten vazgeçti. Resul-i Ekrem amcasının kararına çok üzülüp ağlayınca Ebu Talib yeğenini de yanına almaya karar verdi. Bu ilk ticarî seyahat başta Rahip Bahira hadisesi olmak üzere birkaç mühim olayın yaşanmasına vesile olacaktı.
Bu seyahatin üzerinden 4 yıl geçtikten sonra, Peygamber Efendimiz (sav) bu defa 16 yaşlarındayken diğer amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile Yemen’e gitti. Bu yolculuk esnasında, kervan kimsenin sakinleştiremediği kızgın bir deveyi yatıştırması ve sel sularıyla dolup taşan vadide, kervandakilere rehberlik yaparak onları sağ salim karşı tarafa geçirmesi kendisine hayranlığı arttırdı. İkinci seyahat Peygamber Efendimiz (sav)’in ticarette iyice tecrübe kazanmasını sağladı.
20’li yaşlara gelince “Hılfü’l-Fudul” denilen “faziletler birliği” içerisinde yer aldı. Yemenli Zübeyd kabilesinden bir adam malını satmak üzere Mekke’ye getirmiş, büyük miktarını ünlü tüccarlardan As bin Vail’e satmıştı. İş paranın ödenmesine geldiğinde As bin Vail parayı ödememiş, üstelik yabancı olan bu tüccarı tehdit etmişti. Yemenli tüccar çaresizlik içinde Mekke’de sözü geçen birkaç kişiden yardım istedi. Bunlar da As bin Vail’in nüfuzundan korkarak onun yanında yer aldılar. Yemenli tüccar içine düştüğü hale dayanamayarak Ebu Kubeys dağına çıktı ve “Ey Fihr/Kureyş Ahalisi!” diye bağırarak uğradığı zulmü şiirlerle insanlara anlatıp yardım istedi. Bu çağrı üzerine insanlar yaşlı ve cömert bir zat olan Abdullah bin Cüdan’ın evinde toplanarak, “kim olursa olsun zalime karşı, mazlumdan yana olma” ilkesiyle “Hıldü’l Fudul”u oluşturdular. Bu birliğin ilk icraati Yemenli tüccarın alacağını As bin Vail’den tahsis etmek oldu. Birlik içinde 20’li yaşlardaki Peygamber Efendimiz (sav) olduğu gibi 18 yaşındaki Ebu Bekir (ra) de vardı. Peygamberimiz (sav), onun önemine dair yıllar sonra şunu söyleyecekti;
Ben İslamiyet öncesinde Abdullah bin Cüdan’ın evinde yapılan sözleşmeye şahit olmuştum. Benim için o, vadi dolusu kırmızı develerden daha hayırlıdır. Vallahi! Eğer İslamiyet döneminde de bir daha çağrılsaydım, o evdeki ittifaka yine katılırdım (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 1/90).
Peygamberimizin (sav) 20’li yaşlarındayken böyle bir birliğin içinde yer alması, o yaşlarda aktif bir ticarî hayatın içinde yer bulunmakla mevcut durumun ortaya çıkardığı aksaklıkları giderme konusunda ne kadar hassas olduğunu göstermesi açısından önemlidir. İnsanlara hayranlık veren o muhteşem ahlâkı ile her türlü sıkıntılı işin çok rahat yapıldığı bir zeminde, nübüvvet öncesinde bile hali, edası, sözleri ve ahlakıyla örnek oluyordu.
Hz. Muhammed (sav), Abdullah bin Ebî Hamsa isimli bir tüccardan vadesi belirlenen borç bir mal almıştı. Vadesi gelince Peygamber Efendimiz (sav) borcunu ödemek için sözleştikleri yere gitmiş ama Abdullah’ı bulamamıştı. 3 gün boyunca ara ara oraya giderek adamı beklemişti. Nihayet Abdullah gelince Peygamberimiz (sav), “Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum” demiştir (Ebu Davud, Edeb, 82; İbn Sa’d, Tabakat, 9/57).
Kervanın Başına Nasıl Geçti?
Hz. Muhammed (sav) 23 yaşına geldiğinde birkaç yıl sonra hanımı olacak Mekke’nin en zengin ve asil kadını Hatice bin Huveylid ile mudarebe, yani sermaye-emek ortaklığı üzerinden bir ticaret başlattı. Sermayeyi veren Hz. Hatice (ra), sermayeyi emniyet ve doğrulukla işletip belirlenen kâr üzerinden pay alacak olan da Peygamber Efendimiz (sav) idi.
Hz. Hatice o yıllarda kendi kervanında uluslararası ticaret yapacak birilerini arıyordu. Aslında birkaç kez Yemen’e yolladığı kervanlarını Hz. Muhammed (sav) ile göndermiş ve onun çalışmasından memnun kalmıştı. Şimdi yeniden Şam’a yollayacağı büyük kervanı idare edecek birini arıyordu. Bu, o zamana kadar yola çıkacak olan en büyük kervandı. Hatta İbn Sa’d Tabakât’ında kervanın büyüklüğünü, “Bütün Mekkelilerin mallarına denkti” şeklinde belirtir (İbn Sa’d, Tabakât, 10/ 18-19).
Ebu Talib böyle bir kervanı idare edecek birinin arandığını duyunca hemen yeğeni Muhammed’i (sav) çağırıp ona şöyle dedi:
“Ey Muhammed! Duydum ki Hüveylid’in kızı büyük bir kervan yola çıkaracakmış. Bu kervan seninle gitmeli. Çünkü bizim maddi imkânlarımız yok ve oradan elde edilecek kazanca ihtiyacımız var. Eğer kabul edersen ben gidip Hatice ile pazarlık edeyim, kime ne veriyorsa sana iki katını versin, çünkü o senin eminliğini çok iyi biliyor, bu teklifimi kabul edeceğini zannediyorum.”
Peygamber Efendimiz (sav) amcasını dinledikten sonra, “Nasıl istersen öyle olsun amca, bilirsin ki ben asla senin sözünden çıkmam ve seni dinlerim” dedi. Bu cevaptan sonra Ebu Talib doğruca Hz. Hatice’nin (ra) yanına gidip ortak olarak yeğeni Muhammed’i (sav) önerdi ve iki kat ücret talebinde bulundu. Hatice bu talebe şöyle cevap verdi:
“Ey Ebu Talib! Doğrusu sen Muhammed’e (sav) layık bir ücret istemiş bulunuyorsun. Eğer benden kat kat daha fazlasını istemiş olsaydın bile itiraz etmeden verirdim” (İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, 1/178).
Şam Pazarında Yankılanan Ses
Hatice validemiz, kervanı Peygamberimiz (sav) ile göndermeyi kabul etti ve farklı bir hal hissettiği Muhammed’i (sav) daha yakından tanımak için yol boyunca ona eşlik edip gözlemlesin diye Meysere isimli hizmetlisini göndermeye karar verdi. 3 ay süren yolculuk boyunca birkaç önemli hadise cereyan etmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) Şam’da bir pazarda bazı mallarını satarken Yahudi bir tüccar onu uzaktan seyrediyordu. Alışveriş esnasında asla başkalarını zora sokmuyor, yemin etmiyor ve yemin edilmesini hoş görmüyor, muhataplarının yemin etmesine de fırsat vermiyordu.
Uzaktan onu hayranlıkla izleyen Yahudi tüccar, daha yakından tanımak için sattığı mallara talip oldu. Fiyatını sorup pazarlık yapmaya başladı. Pazarlık uzayınca Yahudi tüccar Peygamber Efendimiz (sav)’in Mekkeli olduğunu öğrendi. Mekke’nin en meşhur putları Lat ve Uzza adına ondan yemin istedi. Bir anda ortam gerildi ve biraz önce ticaret yaparken herkese tebessüm dağıtan Muhammedî çehre birden gazaplandı. Akideye, inanca ait bir talep söz konusu olunca kaşlar çatıldı, ses gürleşti ve Şam’ın pazarı, geleceğin Peygamberinin (sav) şu sözleriyle çınladı:
İnanmadığım ve bugüne kadar değer vermediğim cansız nesneler adına beni yemine mi çağırıyorsun? Bana sevimsiz gelen o putlar adına asla yemin etmeyeceğim” (İbn Sa’d, Tabakât, 1/135).
Bu söz bir anda Şam pazarının havasını değiştirdi. Çünkü Mekkeliler ticaret vesilesiyle çok iyi tanıyan Şamlılar ilk kez böyle bir tepkiyle karşılaşmışlardı. Yahudi tüccar daha fazla sözü uzatmadan alacağını alıp Meysere’nin yanına gitti ve ona genç tüccar hakkında bazı sorular sordu.
Bu seyahat esnasında cereyan eden ikinci hadise şöyledir:
Meysere, Peygamber Efendimiz (sav)’in hesap kitap işleriyle meşgul olduğunu görüp, “Ey Muhammed! Saatlerdir ne yapıyorsun burada?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (sav) de:
Ey Meysere! Kervanın hesapları ile özel hesaplarımı ayırmıştım. Ama nasıl yapmışsam küçük bir yanlışlık olmuş. Kervanın parası mı benim parama karışmış, benim param mı kervanın parasına karışmış bilemiyorum. Bu şüphe içinde daha fazla bocalayacağıma, sen şahit ol ki, bütün paramı kervanın parasına katıyorum. Kervanın tek bir dirhemi bana geçeceğine benim onlarca dirhemim kervanın hesabına geçsin (İbn Sa’d, Tabakât, 1/130).
Yıllardır onlarca tüccarla seyahata çıkan Meysere’nin bu sözler karşısında dili tutulmuştu. Hz. Hatice (ra), Peygamber Efendimiz (sav)’in bu dürüstlüğünü takdir etmiş ve ona başta belirlenen ücretin fazlasını vermiş, ayrıca çeşitli hediyelerle memnuniyetini ifade etmişti. Bu ticaret daha sonra kutlu bir evliliğin vesilesi olacaktı.
Evlilikten sonra da Resul-i Ekrem (sav) ile hanımı Hz. Hatice (ra) annemiz arasındaki ortaklığın, Peygamber Efendimiz (sav)’in mülkiyet hakkı hanımında olmak üzere yıllarca devam ettiğini biliyoruz.
Derin Tarih: Hz. Muhammed (sav) Özel Sayısı’ndan alıntılanmıştır.