Anasayfa Köşe Yazıları Zekatın Kurumsallaşması

Zekatın Kurumsallaşması

by

Zekat mali bir ibadettir. Mali yönü onun kurumsal bir yapıya dönüşmesini gerekli kılar mı, tartışması günümüzde de devam etmektedir. Elbette zekatın manevi, ahlaki, sosyal ve iktisadi birçok yönü bulunmaktadır. Öncelikle zekat bir ibadettir ve dini bakımdan insanı Allah’a yaklaştıran büyük bir ecir ve sevabı vardır. Bununla birlikte aynı zamanda ahlaki bir tarafı da bulunmaktadır. İnsanın nefsinin dayattığı cimrilik, pintilik, kibir vb. kötü huylardan kurtulmasına vesile olur. Sosyal açıdan zekat toplumsal barışın sağlanması, birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi, sosyal güvenlik mekanizmalarının işletilebilmesi, yoksullukla mücadele ve bereketin ortaya çıkması gibi birçok faydası bulunmaktadır. İktisadi açıdan ise zekat servetin yeniden paylaşımı, tüketim yatırım ve istikrarın dengelenmesi, mikro ekonomik açıdan piyasanın aktif ve sıcak kalması ve kaynakların daha verimli kullanılabilmesi vb. konularda katkılar sunmaktadır. Zekat, toplumda sosyo-ekonomik dengeyi sağlamaya yönelik bir ibadettir. Yani varlıklı Müslümanların mallarının bir ksımını (%2,5) ayırarak toplumdaki ekonomik açıdan dezavantajlı guruplara gelir transferini sağlayarak sosyo-ekonomik uyumun tesisini amaçlamaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde zekat bizzat devlet eliyle bir müessese olarak yürütülmüştür. Nitekim tevbe 103. ayette Hz. Peygamber’e (s.a.v.) zekatı toplaması emredilmiş; Tevbe 60. ayette de nerelere sarf edileceği açıkça belirtilmiştir. Hz. Ebubekir dönemidne aynı uygulama devam ederken, sarf yerlerinden müellefe-i kulub kategorsinin artık kalmadığı gerekçesiyle bu sınıf hariç bırakılmıştır. Hz. Ömer döneminde fey’le birlikte divan sistemine zekat da dahil edilmiştir. Kritik dönüşüm ise Hz. Osman döneminde yaşanmıştır. O, devlet tarafından toplanacak olan zekat kısımlarını belirleyerek diğer kısımları gönüllülük prensibine bağlamıştır. Şöyle ki devletin sadece emvâl-i zâhire denen saime hayvanlar, tarım ürünleri ve ticaret mallarındaki saklanması mümkün olmayan mallardan zekatı toplayıp, emvâl-i bâtıne denen para, altın, gümüş ve görünmeyen ticari malların ise mükelleflerin iradesine bırakılacağı hükmünü getirmiştir. İslam tarihi boyunca tüm devletlerde bu uygulama devam ettirilmiştir.

Günümüzde zekatın toplanması ve dağıtımı konusunda İslam ülkelerinde farklı uygulamalar bulunmaktadır. Örneğin Sudan, Yemen, Suudi Arabistan ve Brunei’de zekat kanunen zorunlu olarak toplanmaktadır. Ancak Suudi Arabistan’da özel bir uygulama olarak zekatın yarısının doğrudan devlet tarafından tahsil edilmesi, diğer yarısının ise mükellefin kendisi tarafından gönüllü olarak dağıtılması şeklinde bir yasal düzenleme yapılmıştır. Kuveyt’te ise şirketler için zekat zorunlu iken, şahıslar için gönüllülük esasına dayanmaktadır. Buna karşılık Malezya, Endonezya, Mısır, Ürdün gibi ülkelerde gönüllülük esasına göre toplanıp, faaliyetler için kurumsal hizmetler sunulmaktadır.

Dünya ölçeğinde zekatın toplanması, dağıtımı ve denetimini koordine edecek bir kurumsal federasyon da önerilmiştir. Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) çatısı altında böyle bir teşekkülün yoksullukla mücadele ederek ekonomik açıdan fakir ülkelerin destekelenmesinin sağlanabileceği öngörülmüştür. İİT’ye bağlı ülke nufusunun yaklaşık %40’ının (56 ülkeden 31’i) fakirlik sorunuyla karşı karşıya olduğu tespit edilmiştir.

Günümüzde zekatın mutlaka kurumsal bir yapıya kavuşturulması gerektiğini hatta bunun yasal düzenlemeler marifetiyle devlet eliyle yapılması gerektiğini savunan büyük bir grup vardır. Onlar bu konuda bazı deliller de ileri sürmektedirler. Onlara göre nasıl ki namaz ibadetinin cemaatle ifası için cami, mescit gibi mekanlara ihtiyaç duyuluyorsa aynı şekilde zekat ibadetinin verimli bir şekilde ifası için kurumlara ihtiyaç vardır. Yine Tevbe 60. ayette yer alan zekatın sarf yerleri arasında zikredilen zekat memurları (âmilîn) ifadesi zekatın zımnen devletin görevi olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca zekatın devlet tarafından toplanıp dağıtılmasıyla kayıt, muhasebe, dağıtım yollarının çeşitlişliği gibi alanlarda daha sağlıklı ve şeffaf bir imkan ortaya çıkacaktır. Zekat ibadeti sadece bireysel olarak düşünüldüğünde zekatla amaçlanan asıl maksat yani sosyal yardımlaşma ve dayanışma manası tam anlamıyla gerçekleşemeyecektir.

Bu yaklaşıma karşın zekatın kurumsallaşmasının hatta kamulaştırılıp millileştirilmesinin getireceği olumsuzluklara dikkat çekerek eleştirel yaklaşan bir grup da bulunmaktadır. Aracı kurumun zekatın belli bir yüzdesini fakire ulaştırma masrafı olarak düşmesi uygun mudur? Zekat fonunun nemalandırılması nasıl temellendirilecektir? Burada kurum zekatı vekil olarak mı toplamaktadır? Zengin ile fakir arasındaki süreçte bu malı nemalandırması, kar zarara dahil etmesi fıkhen uygun mudur? Zekatı kamulaştırmak sivil toplumu yeni ulus devlete devretmek anlamına mı gelir? Böyle bir uygulama zekatın dinamizmini kaybetmesine yol açar mı? gibi birçok soru ve sorun gündeme getirilmiştir.

Zekat kurumsal olarak toplandığında belli bir yüzdesinin masrafa gittiği görülmektedir. Örneğin Sudan’da 2004 ve 2005 yıllarında toplanan zekatların sarf edildiği yerler bakımından % 21,5’nin zekat memurları (%14,5) ve faaliyet masrafları (%7) kalemine gittiği görülmektedir (diğerleri %62-65 fakirler, %0,5 yolcular, %6 borçlular, %3-5 fi sebilillah, %6 müellefe-i kulub). Burada Hanefi mezhebi açısından fıkhi bir problem olarak fakire zekatın temlikini yapacak kurumun hangi tür sözleşmeyle bunları toplayacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Yani bu devlet veya kurum bir vekil olarak mı zekatları toplamakta, yoksa zekatı doğrudan zekat memuru olarak mı toplamaktadır? Klasik fıkıhta kişi zekatı zekat memuruna teslim ettiği anda zekat yükümlülüğünü ifa etmiş sayılırken, günümüzde aracı kuruma teslim ettiğinde aynı şekilde ifa etmiş sayılacak mıdır? Özellikle sivil toplum kuruluşlarının topladığı zekatlar konusunda bu mesele net değildir. Bazı İslam ülkelerinde şöyle bir kıyas işletilerek zekat masraflarının düşülmesi kabul edilmiştir. Tevbe 60. ayette zikredilen sekiz sınıftan biri zekat memurlarıdır (âmilîn). Bu oran yüzdeye vurulduğunda %12,5 yapmaktadır. Dolayısıyla buna kıyasla zekat toplayan kurumlar zekatın %12,5’ini masraf olarak alabilmektedirler. Böyle bir kıyası klasik Hanefi usulü açısından temellendirmek güçtür. Hanefi temlik anlayışı çerçevesinde bu konuda çare olarak zekat toplayan sivil toplum kuruluşunun vekalet sözleşmesiyle bu zekatı kabul etmesi, fakire ulaştırmaya vekil olduğunu bildirmesi önerilebilir. Bu durumda zekattan bir kısmını masraf olarak düşürmesi mümkün olmayacaktır. Nitekim kurban organizasyonlarındaki artı kesim masrafında  olduğu gibi zekat mükellefine artı vekalet masrafı olarak belli bir yüzdeyi yansıtmaları mümkündür. Fakat bunu zekat mükelleflerine açıkça beyan etmeleri gerekmektedir. 

Zekatın yasalaştırılması neticesinde devlet tarafından toplanması durumunda kişinin ödediği zekat karşılığı vergi muafiyetinden yararlanması meselesi gündeme gelmiştir. İslam hukuku araştırmacıları bu konuda iki farklı görüşe ayrılmışlardır. Bir kısmına göre zekatın gider olarak gösterilmesi neticesi elde edilecek olan vergi muafiyeti, devletin sağladığı bir tür teşviktir. Dolayısıyla tekrar zekat olarak ödenmesi gerekmez. Bazıları ise bağışın gider olarak gösterilmesi suretiyle elde edilen vergi avantajını zekatın bir miktarının ödeyene geri dönmesi olarak değerlendirmiş ve bu tür vergi avantajlarının tekrar zekatının verilmesi gerektiğini söylmişlerdir. Zekatın vergiden muaf sayılması örnekleri bazı İslam ülkelerinde uygulanmaktadır. Örneğin Ürdün’de zekatı teşvik etmek maksadıyla zekat fonuna ödenen zekat miktarında gelir vergisinden muafiyet uygulaması getirilmiştir. Bu tür uygulamakarın bir yandan zakatı teşvik edeceği, diğer yandan ise hem vergisini ödeyip hem zakatını veren dindar zenginin çifte vergilendirme durumunda kalmasının önlenmiş olacağı da söylenmektedir.

Zekat fonunun işletilmesi ve nemalandırılması konusunda da bazı fıkhi tartışmalar vardır. Fonda bulunan zekat kimin mülkiyetinde kabul edilecektir. Anlaşılan fakirin mülkiyetinde sayılıp, fakirler adına böyle bir tasarrufta bulunulduğu kabul edilmektedir. Bu durumun fıkhi olarak izahı gerekir. Bu konuda çözüm ancak fakire zekat hakkı temlik edildikten sonra onların izni ve vekaletleriyle bu malların işletilmesiyle mümkün olacaktır. Ayrıca zekatın sarf yerlerinde de bazı farklı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Zekatın harcama kalemleri ayetle belirlendiği için devletin veya kurumun her gideri için kullanılması mümkün değildir. Örneğin Ürdün’de farklı bir uygulama olarak zekat fonunun %10’luk kısmından sarf yerlerindeki kişilerin faydalanması amacıyla hastaneler inşa edilerek o kişilere hizmet verilmesi uygulaması bulunmaktadır. Bu tür uygulamaların fıkhi açıdan temellendirilmeleri güçtür. 

Bütün bunlarla birlikte zekatın kurumsallaştığı günümüzde bir vakıadır. Bu sebeple modern zekat kurumlarının riayet etmeleri son derece önemli olan bazı ilkeleri hatırlatmak da yerinde olacaktır. Başta İslami esaslarda hassasiyet olmak üzere, şeffaflık, denetlenebilirlik, verimlilik, planlama, kurum içi e dışı koordinasyon, bilgi teknolojisinden yararlanabilme, broktarik karmaşadan uzak olma ve kayıt altına alınabilme gibi ilkeler çerçevesinde faaliyet göstermelidir.

Prof. Dr. Murat ŞİMŞEK

Marmara Üniversitesi, İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü ( MÜİSEF )

Kaynaklar

Mervan Selçuk, Şakir Görmüş, Zekatın Kurumsallaşması – Dünya Uygulamaları ve Türkiye için Model Önerisi, İstanbul: İktisat yayınları, 2019.

http://www.isav.org.tr/img/20171018__4329034686.pdf

http://www.islamticarethukuku.org/zekat-oturumu-sonuc-bildirileri-74h.htm

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun