Analitik araçlar ile yapılan tartışmalar ve İslam ekonomisi siteminin değerleri gösteriyor ki İslam Ekonomisi politik arzulu bir dünya düzeni yaratmayı amaçlıyor. Gelişerek büyüyen politik kimliğiyle İslam ekonomi sistemi modern kurumları homo islamicus veya tabaa’ya gibi davranışsal normları içerir. Diğer bir ifadeyle İslam ekonomisi homo islamicus’ un kavramsallaştırılmasıyla ‘insanlar ne için çaba sarf etmelidir veya tam tersi insanlardan nasıl davranmaları beklenir’ şeklinde ifade edilen normatif bir dünya önerir. Fakat İslami ekonomik sistem pozitif ekonomik kavramlardan ve hipotezlerden mahrum değildir. Ekonominin bazı alanları gerçekten de pozitiftir ve İslami çerçevedekinden ve diğer başka çerçevelerdekinden farklı değildir [Zarka 1989].
İslam ekonomisi bir çerçeve paradigmaya; değer sistemine; kurucu aksiyomlara; operasyonel prensiplere/mekanizmaya; kendine özgü metodolojiye; ve çerçevesini eyleme geçiren fonksiyonel kurumlara sahip olduğundan dolayı bir sistemin ön koşullarını yerine getirir. Eşsiz bir değer sistemi, aksiyomlar, metodolojisine göre çalışan oparasyonel prensipler eklendikten sonra İslam ekonomisinin alternatif bir sistemi temsil edip etmediği doğru bir şekilde tartışılabilir. Ek olarak, aksiyomlar ve İslam ahlak ekonomisinin felsefi kurumları evrensel bir etik sistemini oluşturur. Bu sistem “politikaların bağımlılığa neden olmaması, bazılarının yeteneğini geliştirecek fırsatları sınırlandırmaması veya harekete geçmek için bireysel sorumlulukları azaltmaması gerektiğini ifade eder. Politikalar bilgiyi aramak, üretkenliği artırmak ve hükümetin şeffaflığını artırmak için motivasyonu artırmalıdır. Ayrıca bu politikalar nesilsel ve nesiller arası eşitliği artırmalıdır” [Sirageldin 2002:27]. Bu İslam ekonomisi sisteminin politika uyumunun sistemik doğasını artırdığını gösterir. Dahası “bir ekonomik sistemin geçerliliği onun içsel tutarlılığıyla, diğer yaşam biçimlerini düzenleyen sistemle bağdaşmasıyla, ilerleme ve büyümeyi sağlama koşuluyla test edildiğinden” [Kahf 1989: 43] beri İslam ekonomisinin onu diğer hegamonik sistemlerden ayıran kendine özgü bir sisteminin olması tartışılıyor. Bu yüzden “İslami sistem kendi kendine operasyonel normları ve çalıştırılabilir modelleri sağlayacak yeteneğe sahiptir. Diğer şeyleri sağlamada denktir. Ve bu diğer şeyler: (a) İslami normlara ve ideallere tutunma derecesi, (b) politik olarak güçlü İslami kavramlar, (c) politik mekanizmadan ulusal hükümetler yoluyla İslam için dahili düşmanlıktan yoksunluk, ve harici olarak uluslararası baskı yoluyla, ve (d) toplumdaki teknolojik ve başka türlü değişimlere İslamın uyumu” [El Ashker and Wilson 2006: 400]. El Ashker and Wilson’un ifade ettiği gibi mikro ve makro sosyal ve politik çevre bir İslami ekonomik sisteme imkan tanımalıdır. Müslümanlar gerekli olan küresel güce sahip olmadıklarından dolayı kendi politik ve ekonomik düzenlerini kurmada başarısız oldular. Bu yüzden Chapra [1992: 118] “adaletle kalkınma için İslami strateji uygulamalarında Müslüman ülkelerin başarısızlığından sorumlu olan en önemli faktörün politik faktör olduğunu” kabul eder.
Belirli bir yapısalcı ideoloji temeline dayanan bu İslam ekonomisi gerçekliği değer sistemini terk eden İslami finansta meydana gelen gelişmeler tarafından, politik-kimlik ve sistemik İslam ekonomisi anlayışı tarafından test edilir ve uluslararası finansal sistemin bir parçası olur. İstek uyandıran bir algı içinde İslami finanstan ekonomik sistemi ve İslam ahlak ekonomisinin zorunluluklarını yerine getirmesi ve eyleme geçirmesi beklenir. Bunun ise İslam ekonomisinin işlevsel bir aracı olan İslami finansın yaşaya bilirliği açısından ciddi sonuçları vardır. Böyle bir sistem anlayışına rağmen İslami finansın gelişimine eleştirel bir yaklaşım aslında çok pragmatik bir gelişmedir. Diğer bir ifadeyle İslam ekonomisinin sistemik anlayışı gerçek yaşamda başarılamadığı için İslami finans kendi çerçevesinde gelişerek neo-klasik paradigmanın içine yerleştirildi. Buradan hareketle, İslam ekonomisinin babaları yaratılacak bir İslam ekonomisi sistemini, sistemin eylemsel yönü olacak olan İslami finansla birlikte kurmayı amaçlamış olmalarına rağmen, şu anki geçerli durumda İslami finans, İslam ekonomisinin kurucu taleplerini paylaşmıyor gibi gözüküyor.
Bu yüzden sonuç, bir sistem olarak İslam ekonomisinin ve İslami finansın bu sistemin bir enstrümanı olarak varsayımları, normatif ilkeleri ve amaçlarının arasındaki ayrışma (farklılaşma) olmuştur. Diğer bir ifadeyle, ‘İslami bankacılıkla ilgili son günlerdeki tartışmaların karakteristik bir özelliği onun geleneksel teori ve güncel uygulamalar arasındaki genişleyen ayrışma olmuştur’ [Hasan 2005:11]. Özellikle 1990’lardan beri, İslami finansın operasyonları ve finansın İslami yolunun tabiatı genişlerken, bireylerin yaşamları bu muazzam büyümeden çok fazla etkilenmemiştir. Finansal piyasaların dini davranış normlarından ziyade ekonomik teşvikleri ön planda tutan realitesi, İslami finansı, değer sisteminden yoksun finansal ürünlerin heterojenliği olarak tanınan uluslararası finansal sistemin bir parçası olarak güçlendirdi. Bu yüzden 1990lardan beri, İslami finans uluslararası finansal sistemin melez (karışık) finansal ürünlerini sunmaktadır. Böylece farklılık teknik detaya indirgenmiş ve değer sistemi artık Kuran ayetlerinde bildirilmiş olan ribanın yasaklanmasının ötesine geçmemiştir. İslam ekonomistleri bu durumu, İslami Finansın Müslüman dünyadaki ekonomik kalkınmadaki başarısızlığını ve materyalist olmasını eleştirmişlerdir.
Aslında bu epistemolojik farklılık Kuran ayetleri ve İslam hukukunun modern bir yorumu ile ilgilidir. İslam ekonomisinin kurucu ve istenen pozisyonuna karşı İslami finansın pragmatist pozisyonu şu düşünceye dayanır: “Kuran’da Tanrının gösterdiği kelimeler, neoklasik ekonomi teorisinin modern varsayımlarıyla aynı çizgide olan akılcı ekonomi prensiplerini içine alır. İnsanın ekonomik davranışları hakkında evrensel biçimde kabul edilmiş bir teori olan ekonomi teorisi, evrensel bilgi kaynakları ile uyum içerisinde ve onları doğrular nitelikte olmalıdır, Kuran: homo-islamicus ile homo economicus birbirinin aynısıdır” [Manner 2005]. Tam tersi olarak, Şeriat kurallarının aynısı olan İslam ekonomisi okuması, sosyal adaleti, ihtiyaçların karşılanmasını ve yeniden dağıtımı, yani politik ekonomi çerçevesinde sosyopolitik bir okumayı vurgular.
Bahsedilen bu çarpıklığa rağmen, bu yazı İslami Banka ve finansal kurumların (İBF) etik ve sosyal adaletin birleştirilmesi için, yeniden yapılandırılmasını önermiyor. Tam tersi, bu kurumlar, İslami ekonomik sistem tarafından sağlanan çerçeveye ulaşmadaki yetersizliğin bir sonucu olan, ikinci en iyi sonuç olarak anlaşılmalıdır. Bu yüzden “mevcut İslami tecrübe, bütün kısıtlamalarına rağmen, hem tüketicilerin hem de üreticilerin ihtiyaçlarına paha biçilemez bir hizmet sunduklarını kanıtladıkları ve bu özel amaca daha iyi hizmet vermeye devam edebilecekleri” [Tag El-Din 2004] için İBF Kurumları, ticari bankaların durumu içerisinde piyasaya cevap vermeyi sürdürmelidir.
İkinci en iyi çözüm olarak İslami finansın mevcut ifadesini kabul etmek, İslam Ahlak Ekonomisi Sisteminin özgün düşüncesi içerisinde yeni kalkınma modellerini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, İslami finansın başarısızlığı azaltılmalıdır. Bu yeni kalkınma modelinde veya yeniden yön veriş içerisinde “İslami finans markası, toplum bankacılığı, mikro finans, sosyal sorumlu yatırımlar ve bunun gibi konuları vurgulamalıdır” [El-Gamal 2006: xii], yani batıda tecrübe edilen sosyal bankalar gibi. Bu muhtemelen tamamen tuhaf bir şey değil; çünkü Mısır’daki ilk tecrübe bir sosyal bankaydı. Böyle bir kurumsal çözüm, İslami finansın sonuçlarını doğrulamayı ve azaltmayı amaçlamak, finansal dengeyi etkilemekten ziyade toplumun mikro dinamikleri üzerine odaklanarak bireyin hayatının kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Sosyal bankaların İslami bankaları tamamlaması boyutu incelendiğinde, şu açık bir şekilde görülür ki: maslahat sosyal iyi için ahlaki standartlar oluşturur ve Şeriat adalet ve cömertlik ister.
İslam ekonomisi sistemi yeniden gözden geçirildiğinde, “İslami finanstaki ‘İslami’ kavramının finansal sonuçlara ulaşılan mekanizmalarla bağlantıdan ziyade finansal faaliyetlerin sosyal ve ekonomik sonuçları ile bağlantılı olmalıdır” [El-Gamal 2006: xiii]. Bu yüzden Sıddıki (2004), insanın iyiliğine daha iyi hizmet edecek yasal ve mekanik bir İslami Finans yapısından ziyade, amaçlara ve politikalara yönelik bir hareketi savunur. Bu yüzden İslami bankacılık, arzulanan İslam ekonomisi sistemine ve gelişen ekonomiler gerçeğine cevap veren “ahlaki ve önemli dini akidelere dayanan yeni bir kimlik” [El-Gamal 2006: 191]. oluşturur. Sonuç olarak, böyle bir yeniden yönlendirme, “davranışların ve ilişkilerin arınması yoluyla mükemmele doğru gelişmek ile ilgili olan” tezkiyeyi başararak “hem bu dünyada hem de ahirette zenginliğe” yani falaha ulaştıracak olan İslam ekonomisi sisteminin kurucu aksiyomlarını ve prensiplerini eyleme geçirecektir.
Kaynak: DergiPark