Anasayfa Köşe Yazıları Deprem Vergisi, Bağışlar ve Depremin Maliyeti Üzerine

Deprem Vergisi, Bağışlar ve Depremin Maliyeti Üzerine

by

İlk olarak 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen deprem nedeniyle yaşadığım üzüntüyü dile getirmek istiyorum. Bir Malatyalı olarak o bölgede yıkılan binaları, yaşanan dramları gördükçe yüreğim sızlıyor. Vefat eden on binlerce insanı, yaralananları ya da yakınlarını kaybeden kişileri düşündükçe kötü oluyorum. Depremin ilk zamanlarında bu yazıyı yazmayı uygun görmediğim için en azından belirli bir mühlet geçmesini bekledim. Yazımda deprem sonrası yaşanan gelişmelerde dikkatimi çeken bazı iktisadi/mali gelişmeleri değerlendireceğim.

İlk olarak her deprem sonrasında gündem olan “deprem vergilerimiz nerede?” tartışmaları ile başlamaya çalışacağım. 1999 yılında yaşanan iki büyük deprem sonrasında Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile geçici olarak gelen deprem vergisi, esasında 2004 yılında kalıcı hâle getirilen ve deprem ile ilişiği kesilen Özel İletişim Vergisi. Bu verginin günümüzdeki amacı deprem nedeniyle oluşan zararı finanse etmek değildir. Bu vergi ve tıpkı diğer vergiler gibi “adem-i tahsis” ilkesince tahsil edilir. Yani yalnızca belirli bir alana tahsis edilemez.

Yalnızca deprem için finanse edilmesi için “deprem fonu” gibi bir isimle alınması, daha uygun olur. Örneğin yurt dışına çıkanlardan aldığımız “toplu konut fonu” gibi. Fakat bu da kendi içinde sakıncalar barındırır. Çünkü bir sonraki yılın vergiler ve harcamaları her sene bütçe sürecinde TBMM’de görüşülür,  bir önceki senenin bütçesi de onaylanır. Meclis halkın temsilcisi olarak bu görevi yürütür. Sayıştay denetimi söz konusudur vs. fakat fonlarda vergilere göre daha az denetim söz konusudur.

Sonuç olarak “deprem vergim nerede?” diye bir soru yerine genel “vergim nerede?” denilebilir. Zaten maliyede “bütçe hakkı” olarak ifade edilen kavramda; vatandaşlar elde edilen gelir ve yapılacak kamu harcamalarında meclis söz sahibidir ve vergilerinin daha farklı alanlarda değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş bildirebilir. Eğer bir fon kurulacaksa geçmiş depremin finansmanından ziyade, gelecekte oluşma ihtimali olan depremlere yönelik tedbirlerin finansmanı için kurulması bence daha isabetlidir. Bunun yanında Özel İletişim Vergisi’nden (ya da diğer dolaylı vergilerden) bağımsız olması bence daha isabetli olacaktır. Çünkü dolaylı vergilerin mükellefleri genel olarak bireysel tüketicilere yöneliktir. Hazine için bir gelir kaynağı olmasına rağmen vatandaşların refahını azaltmaktadır.

(Bu satırları yazdıktan sonra Afet Yeniden İmar Fonu’nun kurulmasına yönelik girişimlerin olduğu haberleri yayınlandı.  Bu fon ile afet bölgesindeki altyapı ve üstyapı çalışmalarının yapılması öngörülmüş. Fonun gelir kaynakları ise; bağış, yardım ve hibelerin yanı sıra yurt içi ve yurt dışı sermaye ve para piyasaları ve diğer kaynakların oluşturulması planlanıyormuş. https://www.trthaber.com/haber/ekonomi/afet-yeniden-imar-fonunun-detaylari-belli-oldu-749894.html)

İkinci konu, bağış ve yardımlara getirilen vergi indirim ve istisnaları konusu. Vergi politikaları kimi zaman belirli alanların teşvik edilmesi için bir araç olarak kullanılabiliyor. Örneğin ihracat yapan kişilere belirli vergi indirimleri söz konusu, ya da teknokentler gibi teknoloji gelişim bölgelerinde büyük tutarlarda vergi avantajları söz konusu. Vergi indirimi imkânı sağlayan alanlardan bir tanesi de bağış ve yardımlar.

Afet için de birçok kişi ve kurum bağışta bulundu. Mevcut vergi kanunları yapılan bağışların belirli bir kısmının gelir ve kurumlar vergisinde, vergi matrahından düşülmesine izin vermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus vergiden değil matrahtan indirime imkân sağlanmasıdır. Örneğin bir kurum olarak bir senede 120 Liralık gelir elde ettiniz. 20 Lira da harcamalar ve giderleriniz var. Kalan 100 Lira sizin vergi matrahınız. Bu tutar üzerinden %20 Kurumlar Vergisi vereceksiniz (diğer birçok hususu basitleştirmek adına hesaba katmadım).

Peki, yapacağınız bağışın vergiye etkisi ne olacak? İlk olarak yaptığınız bağış doğrudan vergiden düşülmemekte tıpkı gider gibi kabul edilerek vergi matrahını düşürmektedir. Diyelim ki 40 Lira bağış yaptınız. Yeni vergi matrahınız 60 lira olacak ve bunun %20’si 12 Lirayı vergi olarak ödeyeceksiniz anlamına gelmektedir. Tabi yaptığınız bağışın tamamının matrahtan indirilebilmesi için bağış yaptığınız kurumun Kızılay, Yeşilay, AFAD gibi kamu kurumu ya da kamu kurumu olmasa da kamusal yönü ağır basan veya kanunlarda belirli görevler atfedilen kurumlara yapılması gerekmektedir.  Bunun haricinde kamu yararına faaliyette bulunan toplamda 313 tane vakıf, dernek ya da STK’lara yapılan bağışlar da vergi indirimi sağlamaktadır. Fakat her STK bu kapsamda değerlendirilememekte bunun için Cumhurbaşkanlığı Kararı gerekmektedir. Fakat bu kurumlara yapılan bağışlar vergi matrahının %5’ini geçemez. Bu iki grubun içinde yer almayan STK’lara yapılan bağışlar ise vergi indirimi sağlamamaktadır (https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/vergiden-dusme-meselesi-uzerine-vergiden-mi-dusecegiz-matrahtan-mi-yoksa-baska-bir-seyden-mi,38747).

Burada haksız bir durum ortaya çıkmaktadır. Bazı gerçek ya da tüzel kişiler vergi indirimi alabilmek adına bu bağışları yapmaktadır. Özellikle birçok kurum falanca kuruma şu kadar bağış yaptım diyerek esasında zaten vergi olarak verecekleri tutarları bağış yaparak reklamlarını yapmaktadır. (okul, hastane vs. yaptırılmasında da benzer amaçlar söz konusudur). Bağışların bu kapsamda vergi indirimine konu edilmesinin kaldırılması, vergi adaleti açısından daha isabetlidir. Nitekim gelir vergisinde beyanname veremeyen örneğin bir asgari ücretlinin yaptığı bağış, ödediği vergiden düşülememekteyken; örneğin serbest meslek kazancı elde edenlerin vergiden düşebilmesi vergi adaletini zedelemektedir.

Depremin etkilerinin henüz çok taze olduğu bu zamanlarda toplumsal hafızamızı diri tutmamız gerekir. Bunun için belki yıllara yayılacak şekilde işbirliği ve dayanışma içinde hareket etmemiz gerekmektedir. Dünya Gazetesi’nin (yeni ismiyle Ekonomi Gazetesi)’nin yaptığı tahminlere göre depremin 130 bin binanın, arsa payı hariç olmak üzere yol, kanalizasyon gibi altyapı masrafları dahil yeniden yapım maliyeti 843 Milyar 570 Milyon Lira yaklaşık 44 Milyar 823 Milyon Dolar civarında maliyeti olacaktır(https://www.ekonomim.com/ekonomi/konut-ve-altyapinin-yeniden-yapim-maliyeti-45-milyar-dolari-bulacak-haberi-683461). Dünya Bankasının tahminleri ise 34 Milyar Dolar civarında.  Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton’a göre ise bu tutar yaklaşık 100 Milyar Dolar civarındadır (https://www.bbc.com/turkce/articles/cp90gj212weo ).

Hesaplamaların metodolojisini ayrıntılı inceleme fırsatı bulamadım ama yalnızca yeniden inşa sürecini değil, deprem bölgesinde düşen ticari işlem hacmi ve dolayısıyla düşecek vergi gelirlerini de maliyet hesabına eklemek gerekir diye düşünüyorum. Konutları yıkılan ya da ağır hasar gören kişilere kamudan yapılan çeşitli transfer harcamalarını da düşünürsek durum daha da vahim hale gelmektedir. Bunun yanında yalnızca depremin doğrudan etkilendiği illerde değil diğer illerde de gerekli önlemlerin alınması için çeşitli gelirlere ihtiyaç vardır.

Tüm bunların yanında Ocak 2023’de bütçenin yaklaşık 32 Milyar TL açık verdiğini düşünürsek, seçim döneminin de yaklaşması nedeniyle bütçe üzerinde ek bir baskı olacağını tahmin ediyorum. Nitekim yazıyı tamamlayamadan yeni bir vergi düzenlemesi daha geldi. Buna göre 2022 yılında vergi indirim ve istisnalarından yararlananlar için çeşitli oranlarda tek seferlik ek vergi getirilmiştir.

kurum kazancından indirim konusu yapılan istisna ve indirim tutarları ile indirimli kurumlar vergisine tabi matrahları üzerinden, dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin yüzde 10 oranında; kurumlar vergisi istisnaları ile yurtdışından elde edilen ve en az yüzde 15 oranında vergi yükü taşıdığı tevsik edilen istisna kazançlar üzerinden ise yüzde 5 oranında tek seferlik ek vergi alınacak”, https://www.ekonomim.com/ekonomi/kurumlar-vergisi-mukelleflerine-ek-vergi-geldi-haberi-685749).

Benzer şekilde bu “ek vergi”ye tâbi olmayacak istisnalar aşağıdaki şekildedir:  sponsorluk harcamaları; makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımlar; okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezi yapımı veya bu tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan bağış ve yardımlar; kültür ve turizm amaçlı bağış ve yardımlar; Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyalarına yapılan bağış ve yardımlar; Türkiye Kızılay Derneğine ve Yeşilay Cemiyetine yapılan nakdi bağış ve yardımlar

(Bağışlar konusunda ifade ettiğim üzere yine yapılan bağışların vergiden istisna tutulması vergi adaletini zedelemektedir)

Getirilen ek vergiden yaklaşık olarak 22.000 mükellefin etkilenmesi ve 80-100 Milyar TL kadar kaynak yaratılması beklenmektedir. Fakat yazının başında da ifade ettiğim üzere ek verginin, yalnızca depremi finanse etmek için “tahsis edilmesi” gibi bir durum söz konusu değildir (https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sapkadan-cikan-tavsan-ek-vergi/686229 ).

Yeni ek verginin, toplanan bağışların, Dünya Bankasının 1,78 Milyar Dolarlık “Acil Durum Yardımı” için Türkiye’ye vereceği kredinin vs. depremin maliyetini karşılaması zor gibi gözüküyor. Bu durumda da yeni gelir kaynakları bulmak şart gibi duruyor. İlerleyen dönemlerde kamu harcamalarının kısılması ya da yeni vergi düzenlemeleri görmek hiç şaşırtıcı olmayacaktır diye tahmin ediyorum.

Şükrü Çağrı Çelik 

Manisa Celal Bayar Üniversitesi

 

 


*  Yazarların görüşleri kendilerini bağlar.

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun