Serveti ile insanların özendiği ve merak ettiği bir hükümdar, Mansa Musa…
Mansa Musa’nın asıl adı Musa Kankan’dır. Mansa kralların kralı demektir. Müslümanca yaşantısıyla, başarıları, cömertliği ve dindarlığı ile de bu lakabı yaşamı boyunca hak etmiştir. Mansa Musa insanların ilgisini daha çok şu zamana kadar ondan başkasının sahip olamadığı dillere destan serveti ile çekmiştir. Aslında dünyanın en önemli ekonomistlerinden biridir ancak örnek alınması ve gıpta edilmesi gereken daha önemli özellikleri vardır; cömertliği, Müslümanlığı ve dindarlığı, daima servetini ve makamını Allah yolunda harcaması, rıza-ı ilahiye kavuşma arzusu bunlardan bazılarıdır ve servetinden daha değerli, daha ön plana çıkması gereken niteliklerindendir. Zaten tarihte de Allah’a inanan, Allah’ın emirlerine uyan ve onun yardımını dileyen hükümdarlar kendilerinden söz ettirmeyi başarmışlar ve Dünya’ya isimlerini altın harflerle yazdırmışlardır.
Mansa Musa’nın doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 1280 yılı civarı olduğu tahmin edilmektedir. Musa bir Mali prensi olan Faga Laye’nin oğludur. Faga Laye hiç tahta çıkmamıştır ve çıktığı bir sefer sırasında hayatını kaybetmiştir. Sonrasında ise en güçlü varis olarak Musa Kankan yani Mansa Musa 1312 yılında tahta çıkmıştır. Mansa Musa’nın kendisinden sıkça bahsettireceği süreç başlamıştır. Mansa Musa, Mali İmparatorluğunda önemli imar faaliyetleri yapar ve fetihler gerçekleştirir. İmparatorluğun sınırları Mali, Senegal, Burkina Faso, Nijer, Gine ve Fildişi Sahilleri ’ne kadar genişler. Bu topraklar yeraltı kaynakları açısından çok zengin yerlerdir. Mansa Musa bu yeraltı kaynaklarını mükemmel bir işletmeci edasıyla işlemeye, çıkarmaya ve üretmeye başlar. Bu sayede Mali İmparatorluğu altın ve tuzun merkezi haline gelir. Ticari anlamda gelişiminin yanında dönemin en büyük üniversitelerinden birini inşa eder. Yine o zamanın önemli alimlerini orada toplar ve başkent Timbuktu’yu alimlerin buluşma mekânı haline getirir. Önemli ve büyük camiler yaptırır. Bu imar ve ihya faaliyetleri, Mali’nin gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. 25 yıllık hükümdarlığı sırasında yaklaşık 400 milyon dolarlık bir servete sahip olur ve dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı unvanını kazanır. Ancak Mansa Musa’dan sonra imparatorluk ciddi bir taht kavgasına girer ve dağılır.
Mansa Musa bu vizyonlu hükümdarlığının yanında cömertliği ve yardımseverliği ile tanınırdı. Bu yardımseverliğin en önemli örneklerinden biri ve aynı zamanda dış dünyaya namının duyulmasını sağlayan olay ise 1324 yılında çıkmış olduğu Hac yolculuğudur. Mansa Musa bu yolculuk için 60 bin kişiden oluşan, 100 devenin kilolarca saf altın taşıdığı bir kervan hazırlatmıştır. Bu kervan o dönemde büyük bir orduya denk gelir. Mansa Musa bu kervanla Sahra Çölünü geçer, yoldaki insanlara sadaka ve zekât dağıtır. Hatta Mısır’ın Kahire şehrinden geçerken o kadar çok altın dağıtmıştır ki bu Mısır’da ki ekonomik krizi sonlandırmıştır ancak bunun yanında altın fiyatlarını da o kadar düşürmüş ki altın fiyatları uzun yıllar eski değerine gelememiştir. Mansa Musa’nın bu gösterişli ve bol infaklı yolculuğu Avrupa’da Venedikli tüccarlar aracılığı ile duyulmuştur. O dönemde ise Avrupa’da büyük bir ekonomik kriz vardır ve Afrika kıtasındaki bu bolluk ve zenginlik coğrafi keşifler sırasında Afrika kıtasını önemli bir hedef haline getirmiştir. Yani aslında Avrupa’nın, Afrika’nın yeraltı zenginliklerinden haberdar olmasında Mansa Musa’nın da payı vardır ki sonraları Avrupalılar Afrika’ya gelirler ve Afrika’yı sömürerek yoksulluğa, açlığa ve susuzluğa mahkûm ederler. Bu onların açgözlülüğünü kanıtlayan, sahip oldukları “nerede bir kazanç, zenginlik varsa o bizim olacak” zihniyetinin eseridir.
Peki biz bugün Mansa Musa’dan ne anlamalıyız ne öğrenmeliyiz? Zengin olmanın yollarını mı? Kesinlikle hayır. Biz, Müslümanlar olarak günümüzde bizde eksik olan bir şeyi anlamalı ve görmeliyiz. Mansa Musa, evet vizyonuyla, zekasıyla en büyük serveti elde etti, bunun inanılmaz bir başarı olduğu doğru ancak o bu servetin nereden geldiğini unutmadı. Günümüzde Müslüman zenginler, krallar ve devlet adamları gibi saraylarına, villalarına hatta adalarına çekilip adeta at gözlüğü takmışçasına bencilce gününü gün etmedi. O infak etmeyi, rıza-ı ilahiyi kazanmayı arzu etti. Bugünün zengin Müslümanları maalesef gözlerine mıh atılmış gibi kör oldular. Sonuç olarak en zengin, en lüks bir hayat içerisinde olan ülkeler Müslüman ülkelerdir ancak en fakir, en yoksul ülkeler de Müslümandır. Bu gerçekten çok üzücü bir durum, çünkü bizim dinimiz yoksulları, fakirleri gözetmeyi emretmiştir, özellikle bu kişiler din kardeşlerimiz ise. Zekât vermek İslam’ın şartlarındandır. Müslüman aleminin zenginleri kendi hayatlarında o kadar eğlence ile meşguldür ki Allah’ın emirlerini uygulamaya vakit kalmıyor ve dışarda din kardeşleri açlıkla susuzlukla imtihan olurken, çocuklar ölürken kendi dünyalarında gayet mutlu bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Halbuki yapılan araştırmalara, hesaplamalara göre Müslüman zenginler zekâtlarını düzenli ve tamı tamına verseler dünyada aç insan kalmayacaktır.
Bu nedenle, Mansa Musa’yı doğru anlamalıyız ve anlatmalıyız. Onun gibileri yalnız servetleri ile gündem olmamalı, cömertlikleri anlatılmalı ve insanlara örnek olarak gösterilmelidir. Mansa Musa’nın serveti ona kalmadı sadece yaptıkları hayırlar ve hizmetler onunla gitti. Onun sonrasında kendisinden kalan mirası sonrakiler arasında dünyalık hevesler yüzünden parçalandı ve yok oldu, yalnız “Mansa Musa” adı kaldı.
Artık Müslümanlar uykularından uyanmalı, etraflarında neler olup bittiğini görmeli ve kendilerine çeki düzen verip “bir” olmalıdır. Müslümanlar daima hayırda, yardımda sadece Müslümanlara değil tüm insanlığa yardım için çalışmalı, bu konuda yarışmalıdırlar. Osman Hulusi Ateş Efendi, nasihat şiirinde Hak için alemin kölesi olmaktan şöyle bahseder:
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol
Nefsin hevâsı için mağrûr olup aldanma
Yüzüne bassın kadem her ayağın yolu ol
Garazsız hem ivazsız hizmet et her cânlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol
Allâh için herkese hürmet et de sev sevil
Her göze diken olma sümbülü ol gülü ol
İncitme sen kimseyi kimseye incinme hem
Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol
Nefsine yan çıkıp da Ka’be’yi yıksan dahi
İncitme gönül yıkma ger uslu ger deli ol
Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
Gökçek gerek dervişin sanı yoksula baya
Suçluların suçundan geçip hoş görülü ol
Varlığından boşal kim yokluğa erişesin
Sözünü gerçek söyle Hulûsî’nin dili ol
Divân-ı Hulusi-i Dârendevi
İnsanlar yalnızca Allah için alemin kölesi ve kulu oldukları zaman mutlak kazanca sahip olurlar. Mutlak, yalnız ve yegâne kazanç Allah katında olandır. İnsanlığa gönül vermiş, dünyamızdan geçmiş bütün büyük zatlar, hep insanlığa bir şeyler bırakmak için çabalamışlardır. Aynı üstün ahlaka sahip olmak dileğiyle.
Vesselam
Muhammed Hulusi Aydoğan