Anasayfa Köşe Yazıları İnsanın İktisadî Hastalığı: İsraf, Yolsuzluk ve Rüşvet

İnsanın İktisadî Hastalığı: İsraf, Yolsuzluk ve Rüşvet

by

Muhammed Nur KUTULMAN islamiktisadi.net okurları için yazdı!

Bismillah

İslam iktisadı sadece bir finans öğretisi değil ötesinde bir meseledir. Yalnız arz – talep ilişkisini ele almaz. Aynı zamanda toplum – fert ilişkisi bağlamında İslam’ın ahlakî öğretilerini de içinde barındırır, çünkü esasında din ahlak üzere kuruludur. Bundan dolayıdır ki dünyevi her işte İslam’ın bir ahlak öğretisi ve literatürü vardır.  Bu makalede ise birbiriyle ilişkili, iktisatta ahlaki bozukluk olarak nitelendirebileceğimiz israf, yolsuzluk ve rüşvete değinilecektir.

İsraf sözlükte haddi aşmak, cehalet, gaflet gibi manalara gelmektedir. İmam-ı Gazali’ye göre ise dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.[1] İsraf eden kişiye ise müsrif denir.

Müsrif ve müflisin, yani israf eden kişi ile iflas eden kişinin, mana bakımından ilginç bir ilişkisi vardır. Kur’an’ı kerim ve Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde, sadece dünyaya bakan yönü değil aynı zamanda uhrevi yönü de aktarılmıştır müflisin. Örneğin müflis kişi hadiste şu şekilde tanımlanmıştır: “Ümmetimden müflis olan o kimsedir ki: Kıyamet günü namazı, orucu ve zekâtı olduğu halde gelir. Ancak birine küfretmiş, diğerinin kanını dökmüş, bir diğerinin de malını yemiştir. (Önce) iyilikleri, buna, öbürüne, diğerine (hak sahiplerine) dağıtılır. Üzerindeki borçlar bitmeden iyilikleri tükenmişse öbürlerinin (hak sahiplerinin) günahlarından alınır, üzerine yüklenir ve böylece ateşe atılır.”[2] Bu kişi başta cennete gidecek amellere sahip olmasına rağmen kişilerin hakkına riayet etmemesinden ötürü sevaplarını kaybetmiş ve cehennemin kapılarını kendi elleriyle aralamış olur. Hadiste geçen “birinin malını (haksız) yemek” ile israf arasındaki ilişki bugün ticari ilişkilerde ve devlet kurumlarında yolsuzluk ve rüşvetle kendini göstermektedir.

İsraf iktisadî bir hastalıktır. Nimetlerin zevaline sebeptir ve mutlaka önlenmelidir. Günümüzde kamu kaynaklarının israfı ise endişe verici boyutlardadır.

Kamu kaynaklarının israf edilmesinin nedenlerinin başında yolsuzluk gelmektedir. Birçok sebebi vardır elbette. Ancak bir öncelik sırasına göre sebepleri dizdiğimizde başta ahlak ve maneviyat yoksunluğu gelir. Bu tür rüşvet ve yolsuzlukları önleyici en köklü tedbir, çocuklara daha ilköğretimden itibaren ahlaki ve dini değerler aşılanarak bu tür gayr-ı ahlakî, haksız kazançlardan sakındırmaktır. Bu yönde bir bilinç kazandırmak için eğitim müfredatında gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Aynı zamanda kitle iletişim araçları vasıtasıyla toplum bilinçlendirilmeli, sivil toplum kuruluşlarının bu alanda yapacakları çalışmalar teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

Diğer bir nokta ise devlet kurumlarına düşen denetim görevidir. Bu bakımdan yolsuzluk ve rüşvete son verilmesini sağlamak üzere etkin denetimler gerçekleştirilmeli, kamu harcamalarında şeffaflık sağlanmalıdır. Tabi denetim konusu piyasaya devletin tam bir müdahalesi değil, tersine yapılan alım-satım işlemlerinin usulünün doğruluğu ile ilgili tahkikatlar gerçekleştirmektir. Zira ne Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam döneminde ne de dört halife döneminde narh veya benzeri bir sistem uygulanmamıştır, uygun görülmemiştir.[3] Çünkü piyasaya fiyatlara müdahale edilerek yapılan bir denetimin satıcıya haksızlık olacağı düşünülmüştür. Sonraki dönemlerde fiyatlara müdahale edilmesinin sebebi ise hiç şüphesiz ahlaki bozulmalar, suni fiyat yükselişleri ve halkın bundan zarar görmeye başlamasıdır. Günümüzde de böyle bir durum söz konusudur aslında. Sonuç olarak İslâm’da serbest rekabete açık bir piyasa anlayışı esas alınmakla birlikte, toplumun bu serbestliği kötüye kullanması durumunda, özellikle zarûrî maddelerin fiyatlarına narh uygulamasında da bir engel yoktur.

Kamu kurumlarında yolsuzluk ve rüşvetin engellenmesinde bir diğer etkin yol, kamu görevlilerinin maaşlarını başka bir gelir kaynağına ihtiyaç duymayacakları seviyeye çıkarmaktır. Tersi bir durum söz konusu ise devlet kurumu da yapılan yolsuzlukta pay sahibi olur.

Sonuç olarak devlet ve yöneticilerin görevi, harama giden yolların önünü kapatmaktır. Bu konuda hassas olmalı, rüşvet ve yolsuzlukla ilgili duyumları ciddiye almalı, kamu görevlilerinin belirttikleri mal bildirimlerinin doğruluğunu denetlemeli, normal olmayan artışların ise kaynağını araştırmalıdır. Bu şekilde öncelikle kamu kurumlarında sorumlu kişilerin, insanların haklarına girmeleri önlenir ve Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselamın hadisinde zikrettiği ‘müflis’ sıfatından korunmuş olurlar.

[1] (İḥyâʾ, III, 259-260)

[2] Müslim, Birr, 59;

[3] Ebû Dâvud, Büyû’, 49; Tirmizî, Büyû’, 73; İbn Mâce, Ticârât, 27; Ahmed İbn Hanbel, II, 327.

Muhammed Nur Kutulman

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun