Son günlerde günlük hayatta, ticari yaşamda ve iş ortamlarında etik dışı yapılan uygulamalar üzerinde kafa yormaya başladım. Karşılaştığım birçok meselenin özü itibariyle “iş ahlakı” ile ilintili olduğunu fark ettim. Bu yüzden içime dert olan bu mesele ile ilgili bu yazımda bir şeyler söylemek istedim.
İş ahlakı ya da iş etiği (aralarında ufak bir fark olsa da bu yazıda aynı anlamda kullanılmıştır) ile ilgili çalışmalar son dönemde özellikle “Batı”da popülaritesi artmış bir terim. Gerek akademik camiada gerek de ticari hayatta bu mesele ile ilgili birçok gelişme kaydedilmiştir. İş ahlakı kavramı bize yabancı değil. Özellikle İslam ahlak düşüncesi içerisinde iş ahlakına dair geniş bir birikimin olduğu bilinmektedir (Torlak ve Erdoğmuş, 2018, s.23).
İş ahlakı; ekonomik hayatın her aşamasının ahlaki ve felsefik ilkeler ve değerler ile yürütülmesi anlamına gelir. İşin içinde ahlak olması olayın dini bir referansının olmasını da beraberinde getirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ölçüye (mizana) riayete verilen önem, kul hakkı ve adalet konusundaki hassasiyet, helal kazanca yapılan vurgu, tüketim, tasarruf ve yardımlaşmaya yönelik çizilen sınırlar iş ahlakının önemini göstermektedir. Keza Hz. Peygamber’in de işçilerin haklarının korunmasına yönelik tavsiyeleri iş ahlakı ile ilişkilendirilebilecek önemli delillerdir.
İş ahlakı noktasında uyulması ve kaçınılması gereken birtakım davranışlar söz konusudur. “Yalan söyleme, menfaat çatışması, rüşvet, ayrımcılık, cinsel taciz, dolandırıcılık, parasal yetkiyi kötüye kullanma, içeriden bilgi ticareti gibi olumsuz olanları yanında; dürüstlük, şeffaflık, sürdürülebilirlik, farklılıklara saygı gibi birçok olumlu davranıştan da bahsedebiliriz.” (Torlak ve Erdoğmuş, 2018, s.23).
Özellikle ticari hayatta, şirketler kar maksimizasyonu ve maliyet minimizasyonu yaparak yıkıcı rekabetten korunmaya çalıştığı ekonomik koşullarda, iş ahlakı ilkelerine uyumun önemi daha da önem kazanmıştır. Özellikle günümüz ekonomik sisteminin temelini oluşturan sanayi devriminin ilk çıktığı yıllarda, kadın, erkek ve çocuk fark etmeksizin işçilerin düşük ücretler karşılığında günde yaklaşık 14-15 saat emek yoğun işlerde çalışmak zorunda kaldığı bilinmektedir. Zamanla bu acımasız uygulamalar birtakım kanuni düzenlemelerle sınırlandırılmıştır ve sosyal güvenlik haklarının uygulanmasını beraberinde getirmiştir. Sosyal sigorta, asgari ücret, emeklilik gibi haklar bu çerçevede değerlendirilebilir.
Fakat iş ahlakı denilince kanunların ötesinde ilke ve değerler akla gelmektedir. Eğri ve Sunar’ın da ifade ettiği gibi:
“Türkiye’de iktisadi hayatta ortaya çıkan ikilemler hususunda en çok karşımıza çıkan konu ücret politikalarıdır. Yasal zorunluluklardan dolayı firmalar asgari ücreti uygulamaktadırlar. Ancak mevcut iktisadi şartlar dâhilinde bu ücret ile geçinmenin çok zor olduğu genel kabul görmektedir. Bu durum karşısında ahlaki değerlere önem veren birçok firma için bu ücret politikası iş ahlakına aykırı bir durum olarak değerlendirilmekte ancak mevcut rekabet şartları altında firmanın maliyet hesapları nedeniyle başka şansı olmadığını düşünmektedirler. Birçok şirket yöneticisi için bu durum aşılması çok zor bir durum olarak görülmektedir”(Eğri ve Taha, 2010, s.46)
Eğri ve Taha’nın ücret politikalarının yanında Türkiye özelinde dikkat çektiği diğer meseleler; çevre politikaları, çocuk işçi çalıştırma, kamu ihaleleri ve yolsuzluklar gibi konular üzerinedir (Eğri ve Taha, 2010, s.46-48).
Maalesef günümüzde yaşanan ahlaki problemler, kanunların çizdiği sınırların bile uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Yüksek enflasyon ve yaşanan krizle beraber ülkemizde reel ekonomide çeşitli problemler karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Covid-19 döneminde krizden etkilenip işleri azalan ya da faaliyetlerine ara veren firmalardaki ücretsiz izinde çalışan işçilere devlet tarafından “Kısa Çalışma Ödeneği” isminde ile gelir desteği sağlanmıştır. Fakat bazı firmaların ticari faaliyetlerine devam etmesine rağmen, işçilerinin bir kısmını “ücretsiz izinde” gösterdiği, bu ödenekten yararlanan çalışanlarına ücretlerini eksik yatırdığı bilinmektedir. Bir diğer örnek, 4250 lira civarında uygulanan asgari ücretin maliyetinden kurtulmaya çalışan işverenlerin, bu ücreti yatırdıktan sonra bir kısmını “elden” geri teslim almasıdır. Yüksek enflasyonist dönemi yaşadığımız bugünlerde, geçimlerini zor şartlarda sağlayan bu kişileri yasalara aykırı şekilde düşük ücretle çalışmaya zorlamak insanların zor durumlarından yararlanmak anlamına gelmektedir. Yine kayıtdışı ekonominin yaygınlaşması ve özellikle yabancı uyruklu birçok kişinin asgari ücretin çok altında ve sigortasız olarak çalıştırılması günümüzde sıklıkla karşılaştığımız problemler arasındadır. Üstelik üst düzey kamu yetkilerinin verdikleri demeçlerde bu durumu normalleştirdiğini görmek de, meselenin trajikomik yanını oluşturmaktadır.
Diğer yandan gerek ülkemizde gerek de küresel düzeyde iyi uygulamalar da yer almaktadır. Örneğin birçok çokuluslu şirket küresel düzeyde sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirmektedir. Tabi bu projelerin ne kadarının insani amaçlı ne kadarının reklam amaçlı olduğu bilinmez. Fakat yine de bu tarz projelerin çoğaltılması önemlidir. Örneğin adil ticaret (fair trade) uygulamaları yeterli olmasa da en azından olumlu bir adımdır. Bu kapsamda özellikle kahve şirketlerinin bağımsız kuruluşlardan fair trade sertifikası almak için kahve çekirdeği satanlara daha iyi ödemeler yapmak, bu şirketlerin gelişimini sürdürebilmeleri için destek olmak, çocuk işçi çalıştıran üreticilerden kahve çekirdeği almamak gibi şartları sağlaması gerekmektedir. Tekrar ediyorum kapitalist bir sistemde maalesef her şirket bu uygulamalara insani yaklaşmamaktadır ve bu konuda son dönemde birçok eleştiri yapılmaktadır. Ama yine de işlerin tamamen vahşi düzende ilerlemesine göre bu uygulamalar anlamlıdır.
Türkiye’de denk geldiğim bir diğer örnek bir iş insanı derneği olan İGİAD tarafından uygulanmaktadır. Her sene asgari ücret seviyesinin üzerinde “insani geçim ücreti” ya da “adil yaşam ücreti” hesaplamaları yapmakta ve üyelerinden çalışanları için bu seviye ücret vermesini talep etmektedir. Yine yıllar önce Ankara’da faaliyet gösteren büyük bir zincir marketin çalışanlarına yönelik maaş vs. dışında gönüllü olarak birçok maddi destek sağladığını duymuştum. Bunların arasında düğün yardımı, kira desteği gibi uygulamalar yer almaktadır. Ülkemizde birçok patronun bu tarz destekler yaptığı bilinmekle beraber, bu güzel uygulamaların sayısı yine de görece düşüktür. İnşallah bu yazı bu uygulamaların yapılması için bir hatırlatma olur. Sömürgeci bir ekonomik düzende bu tarz bireysel çabalara çok ihtiyacımız var.
Tabi iş ahlakında meselesinde çalışanların da çalıştığı kuruma ve işverene karşı sorumluluklarının olduğu unutulmamalıdır. İşini düzgün yapmak, hassasiyetlere uygun hareket etmek, özellikle maddi konularda titiz davranmak bunlardan bazıları arasındadır. Fakat bu yazı itibariyle bu konuya çok değinilmemiştir.
Son not: Bu yazıyı kabataslak bitirdikten sonra son düzeltmeleri yapıp islamiktisadi.net ‘in değerli editörlerine bir türlü gönderememiştim. Tevafuk olacak bu süreçte İGİAD’ın yürütücülüğünde iş ahlakı ile ilgili dergi, kitap ve makalelere erişim sağlayacak İş Ahlakı Bibliyografyası ve İş Ahlakı Sözlüğü kullanıcıların erişimine açılmış. Bu vesileyle de hem bu haberi de duyurmak isterim hem de bu konuda emek sarf edenlere ayrıca teşekkür ederim.
Erişim linki: https://biblio.igiad.org.tr/
Şükrü Çağrı Çelik
Kaynaklar
Eğri, Taha, ve Lütfi Sunar (2010). “Türkiye’de iş ahlakı çalışmaları: Mevcut durum ve yönelimler”. İş Ahlakı Dergisi, 3.5, 41-67.
Torlak, Ömer ve Nihat Erdoğmuş (2018). İş Ahlakı: Temelleri, Kapsamı ve Sınırları, içinde Temelleri ve Uygulamalarıyla İş Ahlakı, İGİAD YAYINLARI: 19 İş Ahlakı Kitaplığı: 8, İstanbul