Anasayfa Araştırma Vekalet Kavramının Fıkhi/Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

Vekalet Kavramının Fıkhi/Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

by

Fıkhi Açıdan Vekalet: Vekaletin meşruiyeti kitap, sünnet ve icma ile sabit olup, İslam dinine göre caiz görülen vekalet akdinin meşruiyeti Kur’an, Peygamber efendimizin sünneti ve icmayla desteklenmektedir. “Sadakalar (zekatlar) ancak fakirler, düşkünler ve zekât toplayan memurlar içindir.” (Tevbe Suresi 60) ayetinde geçen zekât toplayan memurlardan kasdın, zekât tahsili için görevlendirilen veya zekât toplamak için vekil kılınan kişiler olduğu belirtilmektedir (El-Arabî, 2003, s. 152). Sünnetten delil ise şu hadistir: “Rasulullah (s.a.v), Urve el-Beriki’ye koç alması için bir dinar verdi. Urve bir dinar ile iki koç satın aldı ve koçlardan birini bir dinara sattı. Böylece Rasûlullah’a (s.a.v) bir dinar ve bir koç getirdi. Rasulullah Urve’nin yaptığı ticareti mübarek kılması için Allah’a dua etti.” (El-Buhârî, 1422, s. 153). Bu 5 Öztürk, M.K. ve Yumuşak, İ.G. / Journal of Islamic Economics and Finance 2020 6(1) 1-23 hadiste Rasulullah’ın (s.a.v) Urve’ye vekalet vererek koç satın aldırması vekalet akdinin cevazına yönelik bir delildir. İcmaya gelince; fukaha alım satım, metanın korunması, alacakların tahsil edilmesi veya borçların ödenmesi ve malların korunması üzerine vekalet verilmesinin cevazında ittifak etmişlerdir (Halitoğlu, 2018, s. 153).

Nisa süresinin 35. ve Kehf süresinin 19. ayetleri vekaletin meşruiyetinin Kur’an’daki kanıtıdır. “Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” (Kehf, 19).

Fıkıh alimleri tarafından klasik fıkıh kaynaklarında, vekalet sözleşmesinin geçerliliğini değerlendirirken konu ile alakalı olarak, birtakım ayetleri, hadisleri ve sahabe tarafından yapılanları kanıt olarak sunmuşlar ve öncelikle Kehf suresinin 19. ayetini delil olarak gösterilmiştir. Kehf suresinde, “Birinizi şu gümüş parayla şehre gönderin baksın hangi yiyecek daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin” denilmektedir. Söz konusu surede, mağara ehlinden olanların kendi ihtiyaçları için bir tasarrufta bulunmak üzere aralarından birisini alışveriş yapması amacıyla yetkilendirmeleri, vekil tayini muamelesine Kur’an’dan delil olarak gösterilmektedir. Bu vekalet muamelesi sadece bir şahsın namına olmayıp, belirli sayıdaki bir topluluğun namına yapılan yetkilendirmeden ibarettir. Genellikle vekalet sözleşmesiyle temsil yetkisi bir arada bulunan iki kavram olması hasebiyle, vekalet çoğu kez temsil yetkisi anlamına gelmektedir (Köse, 2008, s. 245-246).

Zekât memurlarının bir anlamda devletin vekili olarak zekât memurlarının ücret alabileceği ve bu minvalde İslam fakihlerinin vekalet yoluyla iş ve muamele yaptırmanın caiz olduğu konusunda görüş birliği içinde olduğu söylenebilir (Durmuş, 2015, s. 3). Sahabe döneminde vekalete ilişkin uygulamalara rastlanılmıştır. Alışveriş ve ortaklık konularında vekalet sözleşmesine sıkça başvurulmuştur. Özellikle Arap topluluklarında ticaretin yaygın bir şekilde yapılması ve sermaye sahibi olan kişilerin kendi işlerini yapamadığı durumlarda vekalet kurumuna çokça başvurulmuştur. Örneğin Hz. Ömer ve oğlu Abdullah sarraflık alanında vekalet sözleşmesinden faydalanmışlardır. Peygamber efendimizin Hz. Hatice veya bazı şahıslarla ortaklıklar kurduğu hadislerde görülmektedir. Bu faaliyetlerde genellikle vekalet ve temsil bir arada bulunabilmektedir. İkisinin beraber bulunma zarureti bulunmamakla birlikte beraber bulunmayacağı anlamı da 6 Öztürk, M.K. ve Yumuşak, İ.G. / İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi 2020 6(1) 1-23 çıkarılamamaktadır. Daima bir iç ilişki bulunduğu söylenebilmektedir (Köse, 2008, s. 247).

Resulü Ekrem (SAV) efendimizin bazı hususlara ashab-ı kiramından uygun gördüğü kişileri vekil tayin etmesi, hâkimin İbn-i Hızamı kurban alması için vekil tayin etmesi, Peygamber Efendimizin Hayber arazisi üzerinde bakanlarına vekalet vermesi, sadakaların tahsil ve kısas cezalarının tatbik edilmesi gibi faaliyetler için ashab-ı kiramından bazı kişilere vekalet verilmesi, İmam Ali Hazretlerinin bazı durumlarda bizzat hazır bulunmadığı zamanlarda davayı takip etmesi için biraderi Akiyl’i tevkil etmesi vekalet konusuna örnek sayılabilir.

Istılahta vekalet değişik şekillerde tarif edilmekte olup, Hanefilerden elKasani ve es-Semerkandi vekaleti, tasarruf ve muhafazayı vekile tefviz etmek olarak; Şafiilerden el-Maverdi ise vekaleti, izin verilen işte vekilin müvekkil yerine ikame edilmesi şeklinde kısa bir biçimde tanımlamışlardır. Hanbeliler vekaleti, caiz bir işte kişinin birisini hayatta iken temsil içi kendi yerine ikame etmesi şeklinde tanımlamıştır. Tariflere bakınca vekaletin özü, bir kişinin tasarrufta bir başkasını kendi yerine ikame etmesidir (Tanrıverdi, 1998, s. 11). Diğer bir yandan Babertî ise vekaleti şahsın herhangi bir tasarruf için kendisi yerine başkasını koyması biçiminde açıklamıştır (Esirgen, 2013, s. 172).

Maliki’ye göre; vekilin hür olması, reşit olması, akli baliğ olması vekaletin şartlarındandır. Vekalet konusu işin, şer’i açıdan uygun olması gerekmektedir. Alım, satım, kira, ortaklık, havale, ödeme, borcun tahsili; şeklindeki konularda vekil tayin edilmesi caizdir. Şafii’ye göre; müvekkilin ve vekilin basiret ve ehil sahibi olması vekaletin şartlarındandır. Vekalet konusu şeyin, vekalet anında vekil yedinde ve mülkünde olması gerekmektedir. Vekalet konusu işin bilinir yani malum olması gerekmektedir. Hanbeli’ye göre müvekkil ve vekilin belirli olması, tasarruf ehli olması gerekmektedir. Vekalet konusunun şer’i açından caiz olan bir iş olması gerekmektedir (Bilmen, 1952, s. 322).

İnsanların eskiden beri bazı hukuki tasarruflarda kendileri adına bir başkasını yetkilendirmesi meşru görülmüş ve İslam’da sermayenin bu çerçevede yatırım alanlarına yönlendirilmesi meşru kılınmıştır (Çakır, 2019, s. 23-44).

Hukuki Açıdan Vekalet: Vekalet akdinin rükünları, icab ve kabuldür. Vekalet akdi; vekil tayin etme, iletme, musallat etme, vasi tayin etme, izin, emir rıza, irade meşiyyet (istek), caiz kabul etme tabirleri ile akdedilebilir. Vekalet akdinde kabulün sarahaten olduğu gibi delalaten yapılması dahi yeterlidir. Vekalet aşağıdaki hallerden biri ile sona erer:

– Müvekkilin vekalet ile vekile ilettiği tasarruf yetkisini kendisinin bizzat yapması,

– Vekilin vekalete konu olan eylemi icra etmesi,

– Süreli ise sürenin bitmesi,

– Vekalet sözleşmesinde tasarruf yetkisinin kullanılacağı konudaki aynın helak olması,

 – Müvekkilin azletmesi, – Müvekkilin vefatı veya akli melaikelerini kaybetmesi,

– Vekilin, ücret karşılığı tesis edilmemiş olan vekalet akitlerinde kendisini vekalet akdinden azletmesi,

– Vekilin ölmesi veya devamlı bir halde cinnet getirmesi,

– Müvekkelün bihin yani vekalete mevzu olan şeyin sonlanmasıyla vekalet akdi neticelenir (Kayapınar, 2013).

Akitler farklı açılardan tanzim edilmekle birlikte Şekil 1’de görüleceği üzere vekalet akdi, amacı bakımından akitlerin sınıflandırılmasında, temsil yetkisi içeren akitler grubunda tasnif edilmektedir.

Öte yandan mudarebe akdinde taraflar arasındaki hukuk; başlangıç safhasında vedia (korunması amacıyla bırakılan emanet), işletme safhasında vekalet, kar elde edildiğinde şirket (ortaklık), sözleşmenin ihlali ve sözleşmeye aykırı davranılırsa gasp, elde edilen karın tamamının mal sahibine şart koşulması durumunda bida’a (bir başkasına ücret almadan satması için bırakılan mal), karın mudaribe şart koşulması durumunda karz (ödünç verilen misli mal) hükümlerine tabidir (Cürcani, 2007, s. 38).

Kaynak: Dergipark

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun