Anasayfa Köşe Yazıları Kalkınma Planı ve Düşük Faiz Politikası

Kalkınma Planı ve Düşük Faiz Politikası

by

27 Mayıs darbe yönetimi altında, 5 Ekim 1960 tarihli Resmi Gazetede Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kurulması hakkındaki kanun yayınlandı. Bu kanuna göre Devlet Plânlama Teşkilâtının görevleri şunlardır :

a) Memleketin tabiî, beşerî ve iktisadi her türlü kaynak ve imkânlarını tam bir şekilde tesbit ederek takip edilecek iktisadi ve sosyal politikayı ve hedefleri tâyinde hükümete yardımcı olmak;

b) Muhtelif bakanlıkların iktisadi politikayı ilgilendiren faaliyetlerinde koordinasyonu temin etmek için tavsiyelerde bulunmak ve bu hususlarda müşavirlik yapmak;

c) Hükümetçe kabul edilen hedefleri gerçekleştirecek uzun ve kısa vadeli plânları hazırlamak;

d) Plânların başarı ile uygulanabilmesi için ilgili daire ve müesseselerle mahallî idarelerin kuruluş ve İşleyişlerinin ıslahı hususunda tavsiyelerde bulunmak,

e) Plânın uygulanmasını takip etmek, değerlendirmek ve gerekli hallerde plânda değişiklikler yapmak;

f) Özel sektörün faaliyetlerini plânın hedef ve gayelerine uygun bir şekilde teşvik ve tanzim edecek tedbirleri tavsiye etmek.

Devlet Planlama Teşkilatı Haziran 2011 tarihinde Kalkınma Bakanlığına, Temmuz 2018 tarihinde de T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına evirilirdi.  Bu süreçte DPT’nin 6 maddeden ibaret belirli bir konuya hasredilmiş görev alanı Kalkınma Bakanlığında 14 maddeye, şuan ise 23 maddeye çıkmış durumda.  

Özetle DPT, ekonomik kaynakların verimli kullanılması suretiyle Türkiye’nin iktisadi ve içtimai kalkınmasını hızlandırmak amacıyla rehberlik ve koordine niteliğinde Kalkınma Planı adı verilen politika metinleri hazırlamaktaydı. Ülkemizde 5 yıllık dönemler halinde hazırlanan Kalkınma Planları devletin ekonomiye dair hedef ve politika araçlarını açıklayarak Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı gibi ekonomik fonksiyonlar üstlenmiş kamu(sal) kurum ve kuruluşlar başta olmak üzere hem kamu hem de özel kesim aktörlerine ekonomik bir rota sunmaktadır. Kamu kesimi aktörleri, bir bütün olan devlet mekanizmasının organları olarak bu rotaya uygun politikalar geliştirmekle yükümlüdür. Böylesine önemli politika metinlerinin somut verilerin ışığında, kalkınma ve planlama konusunda uzman kadrolar tarafından hazırlanması gerekir. Kalkınma Planları bir milletin, bir ülkenin geleceğine doğrudan etki eden o kadar önemli metinlerdir ki 1984 yılında 3067 sayılı “Kalkınma Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması Hakkında Kanun”la Kalkınma Planlarının kabulü ve uygulanması usule bağlanmıştır

2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayının ardından 8 Temmuz 2019’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Tam 10 gün sonra 209 sayfa, -alt maddeler hariç- 845 maddeden müteşekkil kalkınma planı 18 Temmuz 2019 tarihinde TBMM’ce kabul edildi, Resmi Gazete’nin 23 Temmuz 2019 tarihli mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanundaki usul ve metnin önemi göz önünde bulundurulduğunda 10 günlük sürenin çok ama çok kısa olduğu ifade edilmelidir. 

Ayrıca bir milletin istikbaline yön verecek böylesine ciddi bir metnin oylamasına 600 üyeden 313’ü katılmış, bu üyelerden 268’i kabul, 45’i red oyu vermiş. Konunun çok da ciddi tartışılmadığını iddia etmek üyelere haksızlık olmayacaktır.

 

Bu metnin kaleme alınmasının sebebi 11. Kalkınma Planının 54. Sayfasında yer alan 288. maddeyle ilgilidir.  Bu madde ekonomi yönetiminin enflasyon-faiz arasındaki ilişkiye dair varsayımlarının, kalkınma planında somut hiçbir olguya/veriye dayandırılmadan resmi devlet politikası haline getirildiği maddedir. Diğer bir ifadeyle şuan bu madde gereğince Merkez Bankası ve diğer tüm kamu kurumları bu politika uyarınca hareket etmek mecburiyetindedir. Mezkûr madde şöyle;

288, Yatırımlar, ekonomik büyüme ve enflasyon üzerinde yüksek faiz olumsuz bir etkiye sahiptir. Yüksek faiz, doğrudan doğruya mal ve hizmetlerin üretim maliyetini artırarak enflasyona neden olmakta; artan enflasyon ise, faizlerin daha da artmasına yol açarak kısır döngüyü tetiklemekte; bir taraftan yüksek enflasyon diğer taraftan yüksek faiz ve bunun sonucunda ertelenen yatırımlar ekonominin potansiyelinin gerisinde kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, faizin düşürülmesine yönelik atılacak adımlar, enflasyonun düşmesine ve yatırımların artmasına neden olacak ve böylece daha fazla üretime imkân sağlayacak; artan üretim, enflasyonu aşağıya çekecektir. Plan döneminde bu yaklaşım, hem enflasyonun kalıcı olarak düşmesine hem de büyümede arzu edilen noktalara gelinmesine imkân sağlayacaktır. Bu çerçevede, Plan döneminde yatırımcıların katlandıkları finansman maliyetlerinin düşük seviyede istikrar kazanmasını sağlayacak bir faiz politikası oluşturulması temel önceliklerden birisini oluşturacaktır.

Yunus Emre Aydınbaş

Aralık 2021 / Ankara

Kaynakça

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun