Anasayfa Köşe Yazıları Kurdaki Dalgalanma, Enflasyon ve Türkiye’de Ekonomik Büyüme

Kurdaki Dalgalanma, Enflasyon ve Türkiye’de Ekonomik Büyüme

by

Yakın zamanda, doktora sonrası araştırmacı olarak ailemle birlikte Malezya’dan Türkiye’ye taşındık.  Ülkenin ticari merkezi olan İstanbul’da yaşamaya başladık. Buraya vardığımızdaki ilk izlenim bu şehrin ne kadar canlı olduğuydu ve birkaç hafta geçtikten sonra bu izlenimimiz burada yaşamın ne kadar düz, ekonomik ve rahat olduğu yönünde değişti. Elhamdülillah. Malezya’yla kıyaslandığında Türkiye’de yaşam daha düşük maliyetli ve canlı. İyi  bir yönetimin varlığı hakim.  Liderlikten gelen yansımayla vatandaşlar sevgi dolu,  ilgili ve misafirperverdir. Ama Eylül ayından Ekim’e kadar olan süreçte Türk Lirasının dolar karşısındaki dalgalanmaları ve bunun ürün fiyatlarındaki dalgalanmaya hızla yansıması dikkatimi çekti.  Bu yüzden ben de bu aylarda gerçekleşen liradaki şiddetli devalüasyonun doğasını, nedenlerini ve ürünlerin fiyatlarındaki artışı anlamak için daha çok çaba sarf etmeye karar verdim. 

Covid-19 pandemisi nedeniyle bütün dünya resesyon, enflasyon ve ekonomik durgunlukla karşı karşıya. Türkiye de buna dahil ve dahası gelişmekte olan bir ekonomiye sahip bir ülke olarak 2007-2008 finansal krizinden çok daha büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Yine de bir pozitif nokta var ki pandemi nedeniyle gelişmiş devletlerin ekonomik faaliyetleri kapalıyken Türkiye’de ekonomik faaliyetler açık, üretim sağlık önlemlerine uygun şekilde devam ediyor. Bunun sonucunda, 2021 yılı bitiminde Türkiye için çift haneli bir iktisadi büyüme bekleniyor. Oysa bu pozitif ekonomik büyüme yerine, Türkiye’nin para birimi dolar karşısında hızla değer kaybediyor, neden? Hadi bunun cevabını bulmaya çalışalım.

Covid-19 pandemisi nedeniyle bütün dünya resesyon, enflasyon ve ekonomik durgunlukla karşı karşıya.

Genel kabul gören (geleneksel) görüşe göre, bir para biriminin değerini, diğer para birimine yönelik arz ve talep koşulları belirler. Örneğin, dolara karşı liraya olan talep yüksekse lira dolar karşısında daha değerlidir ya da tam tersi geçerlidir. Aynı zamanda, bir para birimine karşı arzdaki düşüklük diğer para birimini değerli  yapar.  Türkiye’nin dış ticaret açığı gösteriyor ki Türkiye’de ithalat ihracattan daha çok yapılıyor. Yüksek ithalat ise ödemeler dolar cinsinden yapıldığından dolara yönelik talebin artmasına neden oluyor.  Pandemi sebebiyle de Türkiye’deki ihracat ve uluslararası turizmin büyük bir düşüş yaşamasıyla dolar arzında düşüklük meydana geldi. Arz ve talepteki bu  iki taraflı baskıyla dolar lira karşısında daha da değerlendi.  Sonuç olarak lira, dolara karşı daha değersizleşti. Bu ilk senaryo para birimindeki dalgalanmadır. İkincisi ise mevduat sahipleri ve tasarruf sahiplerinin panikle ellerindeki parayı liradan dolara çevirmesidir. Bu dolarizasyon süreci de lirayı değersizleştirmektedir.

Barizdir ki değeri düşmüş para birimi ürünlerin fiyatlarını artırıyor. Nasıl mı, hadi bakalım: Lira değer kaybettiğinde, ithalatçılar yabancı satıcılardan önceden satın aldıkları aynı ürün için  daha fazla para ödemek durumunda kalıyorlar, bu durum da onların kârlarını değiştirmeden üretim maliyetini artırıyor ve maliyet artınca ürünlerin fiyatları da artırıyor. Biraz daha açıklayayım: bir ürünün fiyatı, üretim maliyetine kârın eklenmesiyle belirlenir. Birim başına maliyetteki artış, kâr aynı ya da sabit kaldığında fiyatlardaki artışın aynı veya daha az bir kısmını arttıracaktır. Ürünlerin bu şekilde fiyatlarının artmasına enflasyon deniyor. Enflasyon, hanehalkının alım gücünün düşmesine ve ürünlerin tüketiciler açısından daha pahalı olmasına neden olurken özellikle bu durumdan sabit gelirli ya da düşük gelire sahip olan tüketiciler etkileniyor.  Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki kurdaki dalgalanmalar enflasyonu güçlendirir ama hızla değil, bu  yavaş şekilde gerçekleşir; bir zaman aralığı olmalıdır. Nasıl mı açıklayayım:

İlk olarak;  Türk  tüccarlar  yabancı satıcıdan hammadde sipariş eder ve ödeme ya o esnada gerçekleşir ya da ertelenir, satıcı  ürünü deniz ya da hava yoluyla gönderir, ürünün alıcının bulunduğu yere ulaşması zaman alır.  Türk tüccarlarının ürünleri alıp kendi deposuna götürmesi gerekir. Bundan sonra üretim süreci başlayabilir, ürünün tamamlanıp fiyatlandırma zamanı geldiğinde bu paket üzerinde ya da ekstra bir etiketle yapılır. Artık ürün perakendeci mağazaya teslim edilmek ve müşterilere ulaşmak üzere hazırdır.  Umarım bu senaryo herkes için açıktır. Bu haliyle, uygulamada, tüketiciler yaklaşık dört-beş hafta sonra yüksek fiyatlandırılmış ürünü satın alabilirler, bu kesinlikle bir gecede gerçekleşmez. Genellikle, eğer paranın değeri bugün düşmüşse bunun etkisini bir gün sonra ya da o hafta içinde gözlemliyoruz. Bu hükümet müdahalesi gerektiren adaletsiz bir uygulamadır. Türkiye’deki beş perakende zincirine ceza verilmesi Türkiye’deki iyi yönetimin bir göstergesidir.

Her neyse, para birimindeki dalgalanmanın nedeni ve  enflasyon anlaşıldı. Şimdi bu durumun üzerinden gelebilmemizi sağlayabilecek olası yollara bakalım.  Bilindiği üzere, düşen para birimine karşı uygulanabilecek üç iyi bilinen önlem var: faizi artırmak, ulusal döviz rezervlerini döviz satın almak ve döviz çıkışını önlemek için sermaye kontrol (kısıtlama) politikasını benimsemek. Orta vadede sermaye kontrolleri yatırım akışını dengeleyebilir fakat bunun döviz krizinin derinleştiği bu zamanlarda işe yarayabileceğine dair ikna edici bir gösterge yoktur.  TC Merkez Bankası, ulusal döviz rezervlerini kullanarak yıllardır lirayı koruyor, yani  bu seçenek denendi.  Geriye yalnızca faiz oranını artırma stratejisi kalıyor, bu nedenle ekonomistler de bu yöntemin uygulanmasını  öneriyorlar. Devlet başkanı ise faiz  oranın arttırılmasına, işletme sahiplerinin yatırım ve banka borçlanmalarını azalttığı böylece ekonomik faaliyetlerle beraber ekonomik büyümenin de yavaşlamasına sebep olduğu için buna karşıdır. Yine de yüksek enflasyon ve döviz kurundaki bu dalgalanmalara rağmen ekonomik büyüme pozitif yönlüdür ve bu durumun hem pandemi döneminde hem de pandemi sonrası dönemde sürdürülebilir olması oldukça önemlidir.

Düşen para birimine karşı uygulanabilecek üç iyi bilinen önlem var: faizi artırmak, ulusal döviz rezervlerini döviz satın almak ve döviz çıkışını önlemek için sermaye kontrol (kısıtlama) politikasını benimsemek.

Şimdi göze çarpan soru şudur: Ülkeyi kısır faiz döngüsünden, buna bağlı enflasyondan ve kur dalgalanmasından kurtarmanın yolu nedir? Geleneksel ve ortodoks bakış açısına göre faizi artımaktan başka yol yoktur sonucunda ülke cehenneme doğru gider. Ama geleneksel olmayan bir bakış açısı, bir çıkış yolu olduğunu ve ideolojik bir değişimin ülkeyi bu kısır faiz döngüsünden çıkaracağını görebilir. İlahi metinden, insanlığın rehberi olan Kur’an-ı Kerim’den, yaratıcının herhangi bir spesifik iktisadi sistem ortaya çıkarmadığını biliyoruz.  O, ekonomik faailyetler için; riba (faiz), gharar, maysir (kumar), zekatı  merkezi olarak yönetmek ve  awqaf (vakıf) oluşumunu teşvik etmek gibi bazı kesin ilkeler ya da kuralları ortaya koymuştur. Bu ilkelerin sistem içine yerleşmesi döngüyü kırabilir ve ekonomik büyüme için birçok fırsat ortaya çıkarabilir. Yalnızca iki örnekle açıklayayım:

Birincisi, zekat, enflasyonu düşürmek için bir araç olabilir. Düşük faiz oranında hem bireysel hem kurumsal borçlanma artar, para arzı da artar ve bunun sonucunda enflasyon oluşur.  Nisab‘tan (bir Müslüman zekat vermek zorunda kalmadan önce onun sahip olması gereken minimum miktar) fazlasına sahip olan bireyler ve sanayiciler yoksullara zekat vermekle yükümlüdürler.  Zekat, serveti zenginden yoksula kaydırır ve böylece enflasyon düşmüş olur.  Zekattan istenilen sonucu alabilmek merkezi olarak bir zekat yönetim otoritesi ya da hükümet tarafından toplanmalı, dağıtılmalı ve yönetilmelidir. Burada şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin sağlanması esastır.

Zekat, enflasyonu düşürmek için bir araç olabilir.

İkinci örnek ise; döviz kuru riskini, emtia ticareti ya da farklı para birimleriyle emtia ticareti yaparak veya mevduat ve kredi değişimi gibi yollarla azaltabilir ya da ortadan kaldırabiliriz. Biraz açıklayayım: Türkiye’deki A kişisi, xyz ülkesindeki B kişisinden bir ürün almak istiyor olsun, xyz ülkesindeki B kişisi de Türkiye’deki A kişisinden belirli bir ürün satın almak istiyor olsun. Böylece bu iki kişi arasında kambiyosuz ürün değişimi gerçekleşecektir ve burada banka tüm sürece aracılık edip miktar ve fiyatla ilgilenecektir, bunun sonucunda yapılan ticaret adil olacaktır. Dolayısıyla ürün ticareti, döviz kuru riskini dengeleyecektir.

Döviz kuru riskini, emtia ticareti ya da farklı para birimleriyle emtia ticareti yaparak veya mevduat ve kredi değişimi gibi yollarla azaltabilir ya da ortadan kaldırabiliriz.

Yalnızca ideolojik değişimin oluşturabileceği birçok fırsatla Türkiye’nin mevcut enflasyon ve kur dalgalanması durumunun üzerinden gelinebileceğini söyleyerek yazımı bitirmek istiyorum. Bir söz vardır: “Fırsat kapılarının kilidi hep açıktır ama onları açmayı denemeden bunu asla bilemezsin.”

İKAM Uluslararası Araştırmacı Dr. Taslima Julia

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun