Yunus Emre Aydınbaş
Ramazan ayının manevi ikliminden olsa gerek yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerinde, nakdî ve aynî yardımlarda bir artış olduğunu müşahede ediyoruz. Gerçekte artış olmasa bile, insanları yardımlaşmaya teşvik etmek amacıyla olsa gerek, yardım faaliyetlerinin daha görünür olduğu bir vakıa. Sosyal devlet başarısızlarını telafi ederken aynı zamanda vergiyi doğuran olay olması hasebiyle sosyal devleti finanse etmeye devam etmesiyle yardımlaşma ve dayanışma faaliyetleri hususi ilgiyi hak etmektedir.
Sosyal devletin başarısızlarını telafi etmenin bedeli ne kadar?
Öncelikle günümüzde birçok şirketin adet haline getirmiş olduğu Ramazan ayına mahsus yardımları ele alalım. Çalışanlara yönelik bu yardımlar genellikle kumanya/erzak yardımı, bayram ikramiyesi, iftar yemeği ikramı vs. olabilmektedir.
En yaygın uygulama ise çalışanlara kumanya dağıtımı yapmaktır. Şirketin personeline teslim etmiş olduğu erzak kolisinin KDV dâhil maliyeti net ücret ödemesi olarak kabul edilmektedir, net ücret brütleştirilerek bu tutar üzerinden personelin gelir vergisi dilimine isabet eden nispette vergi stopajı yapılır. Yapılan stopaj muhtasar beyanname ile beyan edilerek devlete ödenir. Ayrıca muhtasar beyanname sebebiyle damga vergisi de ödenecektir.
Bir diğer uygulama ise çalışanlar arasındaki ünsiyeti de artıran iftar yemeği buluşmalarıdır. Şayet iftar yemeği şirket bünyesinde, işyerinde ikram ediliyorsa, ikram edilen iftar yemeklerine yapılan harcamalar üst limit olmaksızın vergilendirilmiyor. Şirket çalışanlarına işyeri dışanda iftar yemeği ikram edilmesi durumunda ise personel başına ödenen yemek bedelinin KDV dâhil 25 TL’si vergilendirilmemekte, KDV tutarı da indirime konu edilmektedir. Tutar daha yüksek olursa 25TL’sını geçen kısmı personele yapılan net ücret ödemesi olarak stopaja tabi tutulmkatadır. Stopaj oranı, ücretlinin vergi dilimine bağlı olarak %15, %20, %27 ve %35 olarak değişiklik göstermektedir.
Pandemi sebebiyle iftar yemeği organizasyonu yapamayan ancak bedelini personeline ödemek isteyen ya da öğle yemeği bedelini oruç tutan personeline ödeyen şirketin yapmış olduğu ödeme tutarı net ücret olarak kabul edilir. Brüt tutar hesap edilerek bu ödeme stopaj ve damga vergisine konu edilir. Burada da vergi yükü, personelin vergi dilimine bağlı olarak %15, %20, %27 ve %35 olarak değişiklik göstermektedir. Muhtasar beyannamesine ait damga vergisi tutarı ise 2021 yılı için 76,05 TL’dir.
Personele ödenecek bayram ikramiyeleri de diğer yardımlardan farksız olarak gelir vergisinin ve damga vergisinin doğmasına sebep olmaktadır.
Şimdiye kadar anlatılan tablodan hareketle okuyucuların zihninde vergi sistemine ve devlete eleştirel bir bakış açısının olması pek doğaldır. Bu tabloda asıl eleştirilmesi gereken devlet değil, şirket ve çalışan ontolojisini inşa eden paradigmadır. Şirket kâr elde etmek amacıyla faaliyet gösteren tüzel kişilerdir, çalışanlar ise şirkete kâr ettirmek üzere istihdam edilmiş iş gücüdür. Cari vergi sistemi bu paradigmanın doğal bir ürünüdür. Zira şirket çalışanına yardım etmez, aksine maksimum kâr elde edebilmek için istihdam ettiği üretim faktörlerini en yüksek verimde kullanmak mecburiyetindedir. Bu paradigma içerisinde şirketin, çalışanına yardım etmesi tahayyül dahi edilemediği için vergi sisteminin de bu şekilde kurgulanmasının doğal bir netice olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Doğru değilse bile çok iyi düşünülmüş bu paradigmaya karşın, doğru ve çok daha iyi düşünülmüş bir sistem önerisinde bulunmak isteyenlerin yoğunlaşması gereken alanlarda birisi de kuşkusuz vergi sistemi olmalıdır.