Türkiye, son 30 yılda hızlı bir gelişim katederek bulunduğu coğrafyanın en gelişmiş ekonomisi konumuna yükseldi. 1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte yurt dışından Türkiye’ye hem ciddi anlamda finansman girişi oldu hem de kayda değer miktarda doğrudan yatırım yapıldı. Bu süreçte özellikle Batı ülkeleriyle yakınlık kuran Türkiye’nin bu ülkelerle olan ilişkileri, geçen yıl gerek jeopolitik gerek ekonomik nedenlerle olumsuz etkilendi. Tüm bunlara rağmen Türkiye; dinamik ekonomisi, genç nüfusu ve serbest piyasa uygulamalarıyla hem yurt içi hem de yurt dışında parlak bir gelecek vadediyor. Öyle ki yakın coğrafyada meydana gelen karışıklıklara rağmen ülkemiz, sermaye akışı yönünden güvenli bölge olma özelliğini sürdürüyor. Özellikle son yıllarda hızlı bir büyüme ivmesi yakalamış olan Türkiye’nin, bu gelişimini sürdürülebilir kılması hayati önem arz ediyor. Ancak cari açık sıkıntısıyla karşı karşıya olan Türkiye, ödemeler dengesini sağlayabilmek adına dövizin getirdiği sorunlarla baş etmek durumunda. Zira ülkemizde bugüne dek yaşanan finansal krizlere baktığımızda da asıl sorunun döviz kaynaklı olduğunu görüyoruz. Sadece geçen yıl enflasyonun yüzde 25’e tırmandığına, buna paralel olarak faizlerin de yükseldiğine ve döviz kurlarında yüksek dalgalanmaların olduğuna şahit olduk. Bu süreçte IMF’ten destek alınması yönünde bazı sesler yükselmiş olsa da Hükümetimizin kendi inisiyatifiyle aldığı tedbirlerle son bir yıldır ekonomiyi dengeleme gayretlerinin olumlu sonuçlar verdiğini görüyoruz.
Hükümetimizin aldığı tedbirlerle son bir yıldır ekonomiyi dengeleme gayretlerinin olumlu sonuçlar verdiğini görüyoruz
Türkiye Önümüzdeki Süreçte Avantajlı Bir Konuma Gelebilir
Yeni Ekonomi Programı’yla Türkiye, yeniden dengelenme ve büyüme sürecini yakalamayı hedefliyor. Enflasyonun yüzde 25’lerden yüzde 16’lar seviyesine çekilmesi, dünyadaki süreçle birlikte faizleri düşürme imkânı sağladı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), aldığı cesur kararla politika faizini yüzde 4,25 puan düşürdü. Enflasyondaki düşüş eğiliminin sürdürülmesi durumunda bu indirimlerin devam edeceğini düşünüyorum. Faiz ve enflasyonun düşüşü, ekonominin canlanmasını ve yatırımların artmasını sağlayacaktır.
Enflasyon Tek Haneli Rakamlara Taşınmalı
TCMB’nin aldığı kararın bir sonraki adımında, Hazinenin borçlanma faizlerinin düşürülmesi yer alıyor ki bunun da Merkez Bankası’nın, bilançosunda bulunan 40 milyar civarındaki yedek akçenin Hazineye devredilebileceğine ilişkin kanun düzenlemesi sayesinde gerçekleşeceğini öngörüyorum. Bu durumu güçlendirecek bir hamle olarak bankacılık sektörünün de hem mevduat hem de kredi faizlerini aşağı çekmesi gerekiyor. Böylelikle üretici ve yatırımcı açısından hareket alanının genişlemesi, finansal sistemin reel sektöre kaynak ayırabilmesi, kısacası piyasanın canlanması sağlanabilir. Tabii bu noktada enflasyonun aşağı yönlü seyrinin de gözetilmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. Enflasyonun kesinlikle tek haneli rakamlara taşınması gerekiyor. Hatırlarsak Türkiye, 2010’ların başında bunu başarmıştı. Aynı siyasi istikrar olduğu takdirde bunun tekrar gerçekleşmesi için bir engelimiz olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle ülkemizde yalnızca kamu sektörünün değil, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının da elini taşın altına koyması gerekiyor. Türkiye, hâlihazırda gücünün çok daha fevkinde bir performans sergiliyor ve daha da iyi işler başarılabileceğinden eminim.
Türkiye, hâlihazırda gücünün çok daha fevkinde bir performans sergiliyor
Türk Lirasına Dönüşün Teşvik Edilmesi Gerekiyor
Şu da bir gerçek ki işin en kritik noktasını, kurda istikrarı sağlamak oluşturuyor. Kurda istikrarın sağlanması, döviz tevdiat hesaplarındaki birikimin çözülmesi ve dolayısıyla Türk lirasına olan güvenin artması bakımından önem arz ediyor. Dövize dönüşün, Türkiye’nin kaynaklarını atalete sevk ettiğini düşünüyorum. Dövize dayalı ticaretin taşıdığı riskler de düşünüldüğünde Türk lirasına dönüşün teşvik edilmesi gerekiyor. Bu süreçte ekonomi yönetimine de ciddi vazife düşüyor. Burada değinmek istediğim nokta; teknoloji üreten ve katma değer oluşturan alanların, özellikle de imalat sektörünün pozitif ayrım yapılarak desteklenmesi. Nitekim geçen 15 yılda Türkiye’ye giren sermayeyi inşaat sektörüne aktardığımızı ve bu alanda oluşan doygunluğu da düşünürsek artık imalat sektörüne ağırlık verilmesinin gerekliliği bir kez daha ortaya çıkıyor.
Kaynak: http://katilimfinansdergisi.com.tr/merkez-bankasinin-karari-ekonomiyi-canlandiracak-2/