Ursula Von Der Leyen,Werner Hoyer
Beş yıl önce, 196 ülke bir araya geldi ve Paris Anlaşmasını imzaladı. Söz konusu ülkeler ortalama küresel sıcaklığı 2°C ile 1,5°C arasında tutmayı taahhüt etti. Şimdiye kadar, bu taahhüt henüz yeterli eylemle eşleşmedi. Endüstriyel, enerji, ulaşım ve gıda sistemlerimiz değişmezse bu yüzyılda 3°C’nin üzerinde büyük bir sıcaklık artışı ile karşı karşıya kalabileceğimizi biliyoruz. Avrupa’nın en sıcak yılı olan 2020’nin sonunda Avrupa Birliği’nde sera emisyonlarımızı 2030 yılına kadar 1990 seviyelerinden en az %55 oranında azaltmak için toplu bir karar verildi. Avrupa Komisyonu şu anda bu taahhüdü somut politika değişiklikleriyle takip ediyor ve Avrupa Yatırım Bankası bu çabayı finansal gücüyle destekliyor. Şu anki on yıl, gezegenimiz için ya kurtarma ya da felaketlerin başlayacağı bir zaman dilimi. Önümüzdeki sorunların hemen çözmeye yönelik adımlar atmamız gerekiyor, iki kuruluş 24 Mart 2021’de hükümetleri, uluslararası kurumları ve yatırımcıları bir dönüm noktası etkinliği olması beklenen “iklim eylemine yatırım yapmak” başlıklı toplantıda bir araya getirecek. Bu etkinlik ile dünya liderlerini ülkelerinde gerekli politikaları uygulama ve uluslararası koordinasyonu sağlama planlarını paylaşmak için bir arada toplanmaları bekleniyor. Bu etkinlik ile yatırımcıların ve iş liderlerinin en azından önümüzdeki on yıl boyunca faaliyet gösterecekleri politika ortamını anlamalarını ve politika geliştirmelerine yardımcı olacak bir ortam yaratacaktır.
İklim eylemi, dünya çapında geniş kapsamlı yapısal değişim ve muazzam yatırım seviyeleri gerektirir. Sadece Avrupa’da, 2030 yılına kadar emisyonları azaltmak için , yılda yaklaşık 417 milyar dolar ek yatırım gerektirecektir. Yatırım sorununu çözmek için, Paris Anlaşması’nda belirtilen AB iklim Bankası önümüzdeki on yıl içinde iklim eylemi ve çevresel sürdürülebilirliğe yönelik 1 trilyon Euro’luk yatırımları desteklemeyi taahhüt etmiştir. Fakat tek başına finansman varlığı bizi gitmemiz gereken yere götürmeyecek. Ayrıca bir yol haritasına da ihtiyacımız var. Bu yüzden Avrupa Komisyonu Aralık 2019’da Avrupa Yeşil Anlaşmasını tanıttı. Avrupa’nın yeni büyüme stratejisi olarak, kaynakları verimli kullanabileceğimiz bir ekonomiye geçişi yönlendirerek AB’yi daha adil, daha müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Sonuçta, hedef 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonları elde etmektir. Ancak AB, küresel emisyonların %10’undan daha azını temsil ediyor. Bu nedenle tek başına Avrupa eylemi küresel ısınmayı yavaşlatmak için yeterli olmayacak. Küresel sıcaklıktaki artışı mümkün olduğunca 1.5°C’ye yakın tutmak için sınırlarımızın ötesinde dekarbonizasyon çabalarını desteklemeliyiz. Bu yüzden küresel bir yeşil anlaşmaya ihtiyacımız var.
Bunun için üç yatırım önceliğimiz var.
İlk olarak, en gelişmiş temiz yeşil teknolojilerin her yerde benimsenmesini sağlamalıyız. Yenilenebilir enerji dağıtımında iyi ilerlemelere rağmen, dünyanın elektriğinin %40’ı hala en kirli enerji kaynağı olan kömürden üretiliyor. Ekonomik gelişme ile birlikte daha yüksek elektrik talebi ve dolayısıyla yeşil doğa dostu teknoloji çözümlerini benimseme ve dünyayı temiz şebekelere bağlama sorumluluğu geliyor.
İkinci önceliğimiz, daha önce hiç olmadığı gibi çığır açan yeşil teknolojilere yatırım yapmaktır. Bu tür araştırma ve geliştirme hem gerekli hem de muazzam bir pazar fırsatıdır. Zaten, dünyanın sera gazı emisyonlarının yarısını temsil eden bir grup ülke “net-sıfır” hedeflerini benimsedi ve diğerlerinin onları takip etmesi bekleniyor. Oraya ulaşmak için hepsinin Avrupa teknolojisine ve yatırımına ihtiyacı olacak. Temiz hidrojen, yenilenebilir enerji ve enerji depolama çözümleri, AB’nin canlı ihracat sektörleri haline gelebilir.
Son olarak, “döngüsel ekonomi ” fikrini benimsemeliyiz. Gezegenimizden bize verebileceğinden daha fazlasını alıyoruz ve bu aşırı tüketimin etkileri her geçen yıl giderek daha dramatik ve yıkıcı hale gelmiştir. Tükettiğimiz malların çevresel ve karbon ayak izini acilen azaltmalıyız. Bunu yapmak için, sürekli olarak yeni ürünler üretmek veya ithal etmek ve daha fazla hammadde çıkarmak yerine, kaynakları yeniden kullanan döngüsel teknolojilere yatırım yapmamız gerekiyor. Döngüsel ekonomi, sadece kaynaklara olan bağımlılığımızı azaltmak için değil, aynı zamanda iş yaratmak için de büyük bir potansiyele sahiptir. Tüm bu çabalarımız sadece bir çevre politikası değil, ekonomik ve jeopolitik bir gerekliliktir. Hırslarımızı azaltmanın ve daha çevreci ilerlemeyi hızlandırmanın zamanı geldi.
Kaynak: Project Syndicate