Zafer Bangash
Çeviren: Gürkan Bayır
Kapitalizmin geldiği nokta; zenginliğin birkaç kişinin elinde toplanırken, dünyanın büyük bir çoğunluğunun fakirleşmesidir. Bugün, dünyadaki en zengin 62 insanın toplam serveti, en fakir 3.6 milyar insanın varlığı kadardır. Durum, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar vahimdir.
Kur’an’da (2:177) Müslümanlara fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım tavsiyesi, dünyada daima fakir kimselerin olacağını ima etmektedir. Allah (svt) insanoğlunu farklı eğilim ve yeteneklerde yaratmıştır. Bazıları zengin iken diğerleri fakirdir, kimi güçlü kimisi ise zayıftır vs. Bu durum, daha zengin ya da güçlü olana özel bir ayrıcalık vermez. Aslında İslami bakış açısına göre bu kişilerin sorumluluğu daha fazladır. İşte bu yüzden Müslümanlara, sahip olduklarından zekat ve sadaka vermeleri konusunda sürekli hatırlatma yapılır. İnfak ve yardımlaşma İslam’ın özüdür.
Kapitalizm ise tam ters bir teoriye göre çalışır. Çektirdiği acılar göz önüne alınmaksızın kar elde etmek; harekete geçiren tek sebeptir. İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’ndan hemen önce, 18 Ocak 2017’de Oxfam’ın yayınladığı bir rapor, tam olarak bu durumu doğrulamıştır.
“%1’in ekonomisi” başlığını taşıyan Oxfam raporuna göre; 2015 verileri baz alındığında, 2010 yılından beri en fakir %50’nin varlığı bir trilyon dolar azalmış, diğer yanda ise en zengin 62 kişinin serveti ise yarım trilyon dolardan (542 milyar) fazla artarak 1,76 trilyon dolara ulaşmıştır. Bir avuç zenginin serveti ile en fakir 3,6 milyar insanın varlığı neredeyse eşittir. 2010 yılında dünyanın en fakir yarı nüfusunun varlığına eşit serveti olan en zenginler listesinde 388 kişi vardı.
Bu korkunç eşitsizlik zengin ile güçlülerin adaletsiz ve çoğunlukla yasadışı uygulamalarının doğrudan bir sonucudur. Amerikalı milyarder Warren Buffet, hizmetçisinden daha az vergi ödemekle övünmektedir. ABD’de yeni başkan seçilen Donald Trump da vergi ödemediği için “akıllı” olduğunu söylemektedir. Akıllılık, çarpıklığı gizlemek için kullanılan bir kavramdır. Yasalar zenginin faydalanacağı şekilde yapılmıştır. Yasalarda zenginleri vergi ödemekten kurtaran boşluklar vardır ancak fakirlerin böyle bir imtiyazı yoktur.
İki farklı seviyede sorun mevcuttur: ülke içinde ve ülkeler arasında. Nasıl ki zengin kendi ülkesindeki fakirleri sömürüyorsa – 17 trilyon dolar ile dünyanın en büyük GSMH’sına sahip ABD’de tahminen 50 milyon fakir vardır – ülkeler arasında da büyük eşitsizlikler mevcuttur. Bu durum da adil olmayan ticari uygulamalarla ilgilidir.
London School of Economics’te antropolojist olarak çalışan Jason Hickel, Penguin Books’tan 2017 Mayıs ayında çıkacak olan Divide: A New History of Global Inequality adlı kitabında şunları söylemektedir: “bir yıl içerisinde zengin ülkeler fakir ülkelere yaptıkları yardım ve yatırımdan 2 trilyon dolar fazla almaktadır. Dış yardımlarının fazlalığıyla böbürlenen ülkeler devasa hırsızlıklar gerçekleştirmektedirler.”
ABD merkezli Global Financial Integrity (GFI) ve Norwegian School of Economics’ten Centre for Applied Research kısa bir süre önce çok ilginç veriler içeren bir rapor yayınladı ve zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasında her yıl gerçekletirilen mali kaynak transfer miktarlarını bir araya getirdi. Verinin alındığı en son yıl olan 2012’de gelişmekte olan ülkeler toplamda 1,3 trilyon dolar (yardım, yatırım ve gelir) alırken giden para miktarı 3,3 trilyon dolar olmuştur. Diğer bir ifadeyle gelişmekte olan ülkelerin dışarıya gönderdikleri para miktarı aldıklarından 2 trilyon dolar fazladır. Hesaplama 1980 yılından itibaren yapılırsa gelişmekte olan ülkelerden çıkan para miktarı 16,3 trilyon dolar çıkacaktır ve bu miktar ABD’nin GSMH’sına neredeyse eşittir.
Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerin kendi ekonomilerini kalkındırmak için Batılı ülkelerin bağışladığı yardımları aldıkları hikayesi açıkça yalandır. Gerçek tam tersidir. Gelişmekte olan ülkelerden Avrupa ve Kuzey Amerika’ya çok büyük miktarda bir akış vardır. Bu akışın içinde borç ödemeleri, yatırımlardan elde edilen karlar ve tabii ki sahte faturalandırma sonucu çalınan paralar vardır. GFI verilerini referans göstermeye devam eden Hickel şunları söylemektedir: “bu çıkışın açık ara en büyük kısmı kayıt dışı ve hatta yasadışı sermaye kaçışıdır. GFI hesaplarına göre gelişmekte olan ülkeler 1980 yılından bu yana kayıt dışı sermaye kaçışı yüzünden toplamda 13,4 trilyon dolar kaybetmiştir.
Bu açık bir şekilde uluslararası ticaret sistemi sayesinde olmaktadır. Sistem aşağıdaki gibi işler. Hem uluslararası hem de yerel şirketler sahte faturalandırmanın keyfini çıkarmaktadır. Bu da ticarette sahtecilik olarak da bilinen ve gelişmekte olan ülkelerin parasını vergi cennetlerine ve kayıtdışı hesaplara aktarmaya yarayan bir uygulama yüzünden gerçekleşmektedir. Bu uygulamada esas sebep vergi kaçırmak olsa da para aklama ya da sermaye denetiminden kaçınma gibi yan sebepler de vardır. Gelişmekte olan ülkeler 2012 yılında ticari sahtecilik nedeniyle 700 milyar dolar kaybetmiştir ve bu aldıkları toplam yardımın beş katıdır.
Pakistan halkı, Panamagate davasının ayrıntılarını öğrendiğinde şaşkına dönmüştü. Başbakan Navaz Şerif’in herhangi bir geliri olmayan oğlu Londra Park Lane’de prestijli bir daire satın almıştı. Söz konusu olan paranın miktarı ise Pakistan’ı yöneten iki ailenin (Şerif ve Zerdari) yıllardır ülkeden çaldığı on milyarlarca dolar ile kıyaslandığında çerez parası gibi kalmaktadır.
ABD’de Reagan’ın sözde “devrimi” ndeki ters rastlantılar
Tüm bu servetin toplandığı yer tabii ki kapitalist Batıdır. Dünyada 60’tan fazla vergi cenneti vardır ve büyük bölümü bir avuç Batılı ülke tarafından denetlenmektedir. Avrupa’daki vergi cennetleri Lüksemburg, Belçika ve İsviçre iken ABD’dekiler Delaware, Manhattan ve New Jersey’dir. Londra Şehri’nin (Londra içinde bir bölge – çev.) merkezinde kurulmuş vergi cennetleri ağı açık ara en büyük suçların işlendiği şebekedir. Bu ağ sayesinde Britanya Krallığına bağlı uzak ve yakın ülke ve adalardaki kayıt dışı ekonomi kontrol edilmektedir.
Küresel çapta yapılan tahminlere göre toplamda 7,6 trilyon dolar bireysel servet, offshore hesaplarda tutulmaktadır. Eğer bu varlığın yarattığı gelir, vergilendirilebilseydi devletlerin kasasına her yıl fazladan 190 milyar dolar girecekti. Afrika’daki tüm finansal zenginliğin yüzde 30’u ofshore’da tutulmaktadır ve yine bu da her yıl vergi gelirlerinde 14 milyar dolar kayba sebep olmaktadır. Bu para Afrika’daki anne ve çocukların sağlığına harcanarak her yıl 4 milyon çocuk kurtarılabilir. Ayrıca Afrikalı çocuklara okullarda yeterli öğretmen sağlanmasına da yetecektir.
Ancak Batı’nın mesajı açıktır: çaldığınız serveti bize getirin ve sizin için muhafaza edelim, soru sormayacağız. Hırsız Arap yöneticilerin ve dostlarının da milyar hatta trilyonları bu vergi cennetlerinde saklıyor olması şaşırtıcı değildir. Zengin olmak hoş olmalı.
Kaynak: http://islamianaliz.com/yazi/dunyadaki-bir-avuc-zengin-ve-milyarlarca-fakir-3460