Doç. Dr. Cantürk Kayahan, Doç. Dr. İrfan Görkaş
Vakıf kelime olarak Arapça’dan dilimize geçmiştir, sözlük anlamı olarak “durdurma, alıkoyma, ayırma, bağlama, bir malı veya mülkü -satılmamak kaydıyla- bir hayır işine bağışlama, bırakma” anlamlarına gelir.((DEVELİOĞLU Ferit, (1993), Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, s. 1134.)) Yine “bir hizmetin gelecekte yapılması için bir kimse tarafından belli koşullarla ve resmi bir yolla ayrılarak bırakılan, mülk ya da para” olarak ifade edilir.((Türkçe Sözlük, (1999), Dil Derneği yayınları, no:9, İkinci Baskı, Acar Matbaacılık, Ankara, s. 1307.)) Diğer bir tanımlamada vakıf, bir mülkü kamunun menfaatine veya bir hayır işine te’bîden, yani devamlı olarak terk eylemek olarak açıklanmıştır.((ARMAĞAN Mustafa, (2006), Osmanlı: Bir vakıf Medeniyeti, Sivil Toplum Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 15, Temmuz / Eylül dönemi, http://www.siviltoplum.com.tr/?ynt=icerikdeta y&id=570 (07.02.2009).))
Vakıf sistemi içerisinde gayrimenkuller ve menkuller (para) olmak üzere iki tür mal varlığı bulunmaktadır. Gayrimenkul mal olarak nitelendirilen cami, medrese ve şifahane gibi hizmet binaları vakıf amacı doğrultusunda kullanılır. Menkuller ise belirli bir gelir elde edilmek üzere ihtiyaç sahiplerinin kullanımına sunulur. Elde edilen gelirler ise çalışmamız açısından finansman için kullanılır.
Osmanlı dönemi mali sistemi, adem-i merkezi bir yapıdadır. Kısacası bu sistem içinde devlet, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinden, güvenlik, sağlık ve savunma harcamalarının karşılanmasına kadar her türlü finansal kaynakları bulmakla görevlidir. Bu kapsamda Osmanlı devletinin mali teşkilatı; merkezi maliye, tımar sistemi ve vakıflardan oluşur.((TABAKOĞLU Ahmet, (2002), Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi, Genel Türk Tarihi 7, Ed. Hasan Celal Güzel, Prof.Dr. Ali Birinci, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s. 616.))
Merkezi maliye, bütçeleri kullanarak devlete ait gelir ve giderlerin planlamasını yaparken; Tımar sistemi, devletin mülkiyetindeki toprakların ücretlerini tımar gelirlerinden (vergi) tahsis eden kişilerin gözetiminde, kullanım hakkı sahiplerince işletilmesini sağlar. Vakıflar ise eğitimden sağlığa, din işlerinden bayındırlığa temel yatırım işlerini gerçekleştiren mali sistemin üçüncü en önemli unsurudur.
Vakıfların tarihsel gelişim sürecine bakıldığında, vakıfların insanların varlığıyla birlikte oluşturulduğu görülecektir. Çünkü bu kurumlar insanların ya da toplumların gerek ruhi gerekse bedeni, mali, dini ve ekonomik ihtiyaçları gibi her türlü ihtiyacı karşılamak amacıyla oluşturulmuşlardır. Örneğin çarşı, bedesten, han, imalathane, yol, köprü ve imar vb oluşumlar alt yapı ve bayındırlık hizmetlerini yerine getiren vakıflara; cami, mescit, kütüphane vb oluşumlar dini ve kültürel hizmetleri gerçekleştiren vakıflara; mahalle mekteplerinden en üst derecedeki eğitim kurumları eğitim hizmetlerini gerçekleştiren vakıflara; darüşşifa ve ücretsiz tedavi giderlerinin karşılanması sağlık hizmetini gerçekleştiren vakıflara; esnaf birlikleri, işçi, işveren, mahalle ve köy halkının ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olan sosyal güvenlik ve dayanışma vakıflarına örnektir.
Osmanlı döneminde vakıfların bu kadar yaygın bir alanda faaliyet göstermesinin bir nedeni, bu oluşumların sosyo-kültürel ihtiyaçların giderilmesindeki rolündendir. Örneğin Osmanlı döneminde eğitim, mali bakımdan devlete bağlı değildir. Dolayısıyla devlet, eğitim faaliyetleri için hazineden bir bütçe ayırmaya ihtiyaç duymaz. Eğitim faaliyetleri medreseler olarak ifade edilen yerlerde gerçekleşmekte, bu yerlerin gelişmesi ve devamlılığı içinde hali vakti yerinde olanlar, sultanlar, idareciler ve ileri gelen devlet adamları bu medreselere bir vakfiye tanzim ederek devamlılığını garanti altına alırlardı.((AKDEMİR M. Sadık, (2007), Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığı Altında XIX. Yüzyıl Burdur Vakıfları, Review of the Faculty Divinity, University of Suleyman Demirel, 2007/1, Number:18, Isparta, s. 101.)) Tüm bunların yanında XVIII. yüzyılda Osmanlı yöneticileri, yeni iskân yerleri açmayı, harplerde yıkılan köy ve şehirleri yeniden canlandırmayı, merkezî iktidara karşı hareketlere müsait bölgelerde de asayişi sağlamayı temin etmek amacıyla vakıfları kullanmışlardır.((KAZICI Ziya, (2007), Vakıflar ve Anadolu’da İslamiyet’in Yayılmasındaki Hizmetleri, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, İsparta. s. 349.))
Para vakıfları, bir gayrimenkul malın değil de belirli bir paranın vakfedilmesiyle oluşan vakıf türleridir. Bu vakıflarda para, “mütevelli heyeti” olarak adlandırılan ilgili sorumlu kişiler tarafından işletilir, elde edilen kar, vakfın kuruluş amacına göre harcanır.((ÇİZAKÇA Murat, (1993), Risk Sermayesi Özel Finans Kurumları ve Para Vakıfları, İslami İlimler Araştırma Vakfı Yayını, Tartışmalı ilmi Toplantılar Dizisi, İlmi Neşriyat, İstanbul, s. 67.)) İşleyiş açısından para vakıflarının gayrimenkul vakıflarından pek farkı yoktur.((ÖZCAN Tahsin (2008), Osmanlı Toplumuna Özgü Bir Finansman Modeli: Para Vakıfları, Çerçeve, İslam Ülkeleri Arasında Ekonomik İşbirliği Dosyası, İstanbul, s. 126.)) Bu vakıfların ilk ne zaman ortaya çıktıklarına ilişkin resmi bir bilgi olmamakla birlikte, Osmanlılara özgü bir araç olduğu belirtilebilir.((ÖZCAN Tahsin, (2003), Osmanlı Para Vakıfları “Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, Sayı: 199, Ankara, s. 10.)) Dolayısıyla Osmanlı dönemi ilk para vakfı örneklerine II. Murat, Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde rastlanmaktadır.
İstanbul Tahrir kayıtlarına göre en eski tarihli para vakfı H. 866 / M. 1461, İstanbul Şer’i Mahkeme sicil kayıtlarına göre ise H. 888 / 1493’dür.((KURT İsmail, (1996), Para Vakıfları, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Ensar neşriyat, Tartışmalı İmli Toplantılar Dizisi: 23, İstanbul, s. 170.)) İstanbul’da Fatih’ten itibaren, 1456-1551 tarihleri arasında 1161 para vakfı kurulmuştur.((DÖNDÜREN Hamdi, (2008), Osmanlı Tarihinde Bazı Faizsiz Kredi Uygulamaları ve Modern Türkiye’de Faizsiz Bankacılık Tecrübesi, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı:1, Bursa, s. 4.)) Bu sonuç para vakıflarının Osmanlı imparatorluğunun ekonomik sistem içerisindeki önemini göstermeye yeter. Ancak para vakıflarının işletilmesi sırasında bir takım tartışmalar da yapılmıştır. Yapılan bu tartışmalarda en önemli konuyu faiz (riba) almıştır. Çünkü bu vakıflar ellerindeki nakitleri belli bir oran üzerinden işletmektedirler. Dolayısıyla para vakıfları, başlangıçta, ellerindeki nakitleri ihtiyaç sahiplerine verirken, geri ödeme yapılacağı zaman % 10 – % 15 oranı arasında, anaparadan bağımsız bir ek getiri istemektedir.
Belirttiğimiz hususlar yanında Osmanlı dönemi gayrimenkul ve para vakıflarının dağılımları bölgeler itibariyle çeşitlilik göstermektedir. Örneğin bazı bölgelerde para vakıfları tek bir vakıf olarak kurulurken, bazı bölgelerde de hem gayrimenkul, hem de para vakıflarının birlikte kurulduğu görülmektedir.
Aslında para vakıfları gayrimenkul vakıflara göre daha esnek ve hızlı işleyen bir oluşumdur. Osmanlılarda özellikle bölgesel ekonomik ihtiyaçların karşılanmasında da böyle bir oluşuma gereksinim oldukça fazladır. Bu nedenle “avarız vakıfları“, “eytam sandıkları”, “orta sandıkları” ve “esnaf sandıkları” gibi oluşumlar, sosyal güvenlik ve dayanışma çatısı altında oluşturulmuşlardır. 19. yüzyılda para vakıflarının toplam vakıflar içerisindeki oranı 0,57’yi bulmuştur.((ÖZTÜRK Nazif, (1995), XIX. Asır Osmanlı Yönetiminde Yaşanan Batılılaşma Hareketlerinin Vakıflar Üzerindeki Etkileri, İslami Araştırmalar Dergisi, VIII/1, s. 32.))
Cumhuriyet dönemiyle birlikte ise bu vakıfların daha kurumsal bir oluşum içerinde yer almasına ihtiyaç duyulmuş ve 2 Mayıs 1920’de, Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’ne devredilen para vakıfları, 3 Mart 1924’te Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü adını almıştır. Bu kurum, Türkiye’deki vakıfları denetlemekle yükümlü müdürlüktür. Genel Müdürlük tarafından Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. (Vakıfbank), vakıf paraları ile gelirlerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi, çağdaş bankacılığın gerektirdiği yönetim ve çalışma anlayışı ile ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunulması ve toplanan tasarrufların korunarak ekonomik kalkınmanın gereklerine göre kullanılması amacıyla, 11 Ocak 1954 tarihinde 6219 sayılı Özel Kanunla kurulmuştur.
Kuruluş sermayesi 50 milyon TL olan Vakıfbank 13 Nisan 1954 tarihinde faaliyete geçmiştir. Vakıfbank sermayesinin; %25.18’i, Kasım 2005 tarihinde halka arz edilmiş olup, kalan sermayenin % 43‘ü Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdindeki mazbut vakıflara, % 15.64‘ü mülhak vakıflara, % 16.10‘u mensuplarının üyesi olduğu Türkiye Vakıflar Bankası Emekli Sandığı‘na ve kalanı ise diğer hakiki ve hükmi şahıslara aittir.
Kaynak: http://islamekonomisi.org/vakif-ve-para-vakfi-kavramlari-ve-tarihi-gelisimi/