İslam ve Ekonomi
İslam ve ekonomi sözcükleri uzun bir süredir birlikte kullanılmaktadır. Ancak buna rağmen bu iki kavramın kabul görmüş bir uyum sağladığı söylenemez. İslam ve ekonomi kavramlarının yan yana kullanılmasında ciddi itirazlar söz konusudur.
İslam Ekonomisi Kavramına İtirazlar
İslam ekonomisi kavramına en önemli 3 ana itiraz noktası sayabiliriz. Bunlardan ilki, “Ekonomi ekonomidir, onun İslamisi olmaz. İslam ekonomi ile değil, insanla ilgilidir. Ekonomiye anlam katan da insandır.” şeklindedir. Bir diğeri, “Ekonomi bir sistem ve model gerektirmektedir. Oysa İslam literatüründe bu anlamda bir sistemden ve modelden bahsedilemez. Eğer böyle bir sistem olursa, o da İslam için bir daraltma anlamına gelir. Bir sisteme ve modele bağlamak, İslam’ı bir döneme hasretmek demek olur. Bu da İslam’ın temel amacına ve karakterine uygun değildir. Zira islam evrenseldir ve kıyamete kadar insanların ihtiyaçlarına cevap verecek niteliklere sahip olarak temellendirilmiştir.” şeklindedir. Sonuncusu ise, “İslam bir dindir, ekonomi ise seküler bir alandır. Dolayısıyla ikisinin yan yana gelmesi ontolojik olarak doğru değildir.” tezidir.
Bu itiraz noktaları dahi konu ile ilgilenmenin ehemmiyetini gözle önüne sermektedir. Bu itirazların dikkatle incelenmesi kavramların açıklanması ve soru işaretlerinin dindirilmesi açısından önem teşkil etmektedir. Bu sebeple bu itirazların bir kıymeti vardır.
Neden İslam Ekonomisi Çalışmak Gerekir?
Amaç, İslam ve ekonomi kavramlarının bir araya gelmesini zorunlu kılan sebeplerin tespit edilmesi ve bu konu ile ilgili akademik çalışmaların yapılarak yeni bir model ve düzen sunulması gerektiğinin ortaya konmasıdır.
İslam, evrensel bir din olması ve hayatın tüm noktalarını kapsaması hasebiyle ekonomi hakkında da böyle bir çalışmaya aslında mecbur bırakmaktadır. Bizatihi Kur’an’ın içerisinde, ekonomik ilişkileri düzenleyen Müslümanların ve tüm ademoğlunun uyması gereken emirler bulunmaktadır. Üstelik bu emirlere uyulduğunda bir kurtuluş vaad edilmekte, uyulmadığı taktirde de hezimetten kaçış olmadığı bildirilmektedir. Resulullah (s.a.v)’ın özellikle Medine‘de toplumun siyasal ve sosyal yapısını dizayn etmeye pazarın işleyişinden başlayarak tüm ekonomik kazanım ve ilişkilere dair düzenlemeyi yaptığı bilinmektedir. Tüm bu gerçeklikler konunun üzerine eğilmeyi ve irdelemeyi zorunlu kılan hatta bir sistem ve model üretimini gerektiren önemli sebeplerdir. Ayrıca İslam’ın emrettiği ‘adalet ve hakkaniyet’, hayatımızda büyük bir yer kaplayan ekonomide de uygulanmaz ise Müslümanların adaleti sağlamayı terk ettiği anlamına gelir ve bu ciddi bir tutarsızlıktır.
Temel sorun şudur: Geçmişte, tarihin bir döneminde gönderilen din, tüm zamanlarda insanlara devirlerinin getireceği yeni ihtiyaçlara nasıl cevap üretecektir? Önemli husus budur. Bu sebeple İslam ve ekonomi kavramları tek bir başlık haline getirilerek üzerinde çalışılmalıdır. Zira İslam da ekonomi de hayatta her daim diri olan gerçekliklerdir. Dolayısıyla mantıksal çerçeve bize İslam ve ekonomi kavramlarının ortak çalışılması gereğini dayatmaktadır.
Temel Sorular
Temel sorular içerisinde üzerinden gidilmesi gereken en temel mesele adalet ve hakkaniyet meselesidir. Bu konularda “belirleme yetkisi” kime aittir? Yani hak nedir ve hakkı belirleme yetkisi kimdedir? İşçide mi, işverende mi, sendikalarda mı, sözleşmelerde mi, piyasalarda mı, şartlarda mı, hükümetlerde mi, küresel güçlerde mi, egemenlerde mi, yoksa Allah’ta mı, kimde? Evrende doğal olarak var olan nimetlerin paylaşımı nasıl yapılacaktır?
Paylaşımda sermaye, emek, hammadde, organizasyon ve akıl doğal hak sahipleridir. Bunlar arasındaki dağılımın nasıl yapılacağına ve neye göre yapılacağına kim karar verecektir, nasıl karar verecektir?
Ekonomi, hak dağılımı açısından ahlaki bir pencereden bakmak durumundadır. Bu, birçok iktisadi anlayışa ters olabilir ancak zaten bu yazıda farklı bir görüşten bahsedilmektedir. Hakkaniyetin belirlenmesinin mümkün mertebe aşkın olan bir güce havale etmenin meseleye dair en adil yaklaşımı hazırlayacağı entelektüel olarak görünmektedir. Böylece tüm dizaynın bu perspektiften yapılması adalet ve hakkaniyet ilkesinin daha sağlam temeller üzerine oturduğunu söyleyebiliriz. En temel kavramlarla ilgili belirlemeleri insan zihni yaptığında ise, bunun ne kadar hakkaniyete tekabül ettiği her zaman soru işaretleri ile karşılanacaktır.
Ekonominin en temel sorunlarından bir tanesi de dağılım meselesidir. Dağılımın ölçütlerinin ne olacağı hep sorundur. Hakkaniyetli bir dağılım nasıl sağlanacaktır? Bu bağlamda konunun ihtiva ettiği bütün kavramlar için tanımlama çalışmasının yapılması gerekmektedir.
İslam Ekonomisi Çalışmak ve Öncelikler
Öncelikli meselelerden bir tanesi, kavramların İslami bakış açısıyla yapılacak yorumlarının aktüel hale getirilmesidir. Mülk, mal, para, itibari para, değişim, sanal güç, karşılıksız para, gücün ekonomiyi belirleme gerçekliği, fiyat, ücret, faiz, değer, enflasyon, zaman maliyeti, fayda, risk, artı değer, yasak, gereksiz üretim, faydalı/zararlı üretim arazilerin kullanımı, evrendeki ortak nimetler, kâr, rekabet gibi yığınla klasik ve modern konu başlıklarında geçerli olan tanımlamalar ve nitelemeler ne kadar hakkaniyete uygun yapılmaktadır? Bütün bunların salt İslami tanımları nasıl yapılmalıdır? Bu konularla ilgili olarak ortaya çıkan farklar, yeni ekonomik sistemin de temellerini oluşturacaktır. Sadece niteleme bile, ilgili kavramlara meşruiyet yahut gayri meşruiyet özelliği kazandırabiliyor. İnsanlar ‘faiz de alışveriş gibidir’ diye niteleyerek faizi meşrulaştırabiliyorlar. Halbuki Kur’an, faizin haksız bir kazanç olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sebeple nitelemeler esas meselelerdendir.
Ekonomik Sistem Mantalitesi
Ekonomik sistemin temel amacı, ekonomik hayatın adil ve hakkaniyetli bir şekilde sürdürmek üzere düzenin temin edilmesidir.
‘Denge’ sorunu önemli bir meseledir. Ekonominin sadece işlemesi ve ardında bıraktığı sosyolojik tahrifle ilgilenmemesi İslami açıdan kabul edilebilir bir durum değildir. İslam, tüm hayat ilişkilerini kapsadığı için bu tahrifat ile mücadeleyi emreder. İslami yükümlülükler arasında da bunun bir mertebesi yoktur. Örneğin namaz kılmak ile ekonomide adaleti sağlamak aynı mertebede yükümlülüklerdir. Bu yükümlülüklerin yapılması gerekmektedir. Yapılmaz ise yaptırım uygulanması gerekmektedir.
Ekonomi ve Ahlak
Ahlaksız bir ekonomi, geliştirilecek yeni sistemin kabul edemeyeceği bir ekonomik yapı olmalıdır. Tamamen bireyi önceleyen ve “Ne olursa olsun kazanç olursa makbuldür.” anlayışı pragmatik bir anlayıştır ve Müslümanlar açısından kabul edilebilir değildir.
Her şeyi hızlıca ve erken tüketen, tabiata zarar veren, gelecek kuşakların haklarını dahi şimdiden harcayan bir anlayış , ekonomik refah getirse dahi kabul edilmemelidir. Kendini önceleyen faydacı birey yerine; kontrollü, mutmain, kanaatkar ve paylaşımcı bir insan tipi üretilebilir.
Sonuç
Ekonomi, sosyal bir bilim olması hasebiyle yeni anlayışlar ve teoriler geliştirilerek var olan ve genel kabul gören ekonomik gerçekliklerin değiştirilmesi mümkün bir bilimdir. Bu sebeple bu kabullerin ne kadar güçlü olursa olsunlar, alternatiflerinin olabileceği her zaman düşünülmelidir. Bu durum her ne kadar zor gözükse de imkansız değildir.
(*): Bu yazı, İslam Ekonomisi Yayınları’ndan çıkan “İSLAM EKONOMİSİ Tanım ve Metodoloji Üzerine” adlı kitapta yayınlanan, Sıtkı ABDULLAHOĞLU’na ait “İSLAM EKONOMİSİ ÇALIŞMAK” adlı makaleden alıntılar yapılarak oluşturulmuş bir derlemedir.
Kaynak: İlim ve Medeniyet