İslami Muhasebe Kavramı
İslami muhasebe kavramı henüz çok yeni bir kavramdır. Dolayısıyla üzerinde görüş birliğine varılmış ortak bir tanımından söz etmek mümkün değildir. İslami muhasebe işletmelerin sosyo-ekonomik amaçlarını yerine getirirken İslam fıkhına göre hareket edip etmediği konusunda paydaşları ikna edecek gerekli bilgileri sağlayan bir muhasebe sürecidir (Trokic, 2015, s. 2; Abdel-Karim, 1999). Bir başka tanıma göre İslami muhasebe bilginin potansiyel ve beklenen kullanıcılarının bilinçli yargı ve kararlarda bulunmalarını mümkün kılmak, sosyal refahı artırmak ve Allah’ın lütfunu aramak gayesiyle İslami dünya görüşü ve ahlakından esinlenilmiş ve Şer’i ilkelerle uyumlu ekonomik ve diğer ilgili bilgileri tanımlama, ölçme ve iletme sürecidir (Abdul Rahman, 2011, s. iv). Bir başka tanıma göre ise İslami muhasebe bir işletmenin paydaşlarına o işletmenin sürekli olarak İslam hukuku sınırları içerisinde faaliyette bulunduğunu ve sosyoekonomik hedeflerini yerine getirdiğini söz konusu paydaşlara garanti edecek uygun bilgiler (finansal veriyle sınırlandırılması gerekmez) sunan bir muhasebe sürecidir (Hameed, 2001, s. 1). Bu tanımlardan hareketle aşağıdaki gibi bir özetleme yapılabilir:
– İşletmenin sosyoekonomik hedeflerini yerine getirirken İslami ilkelere göre hareket edip etmediğini ölçer.
– Sadece bir grubun ortak çıkarlarıyla değil toplumun tüm kesimlerinin çıkarlarıyla bir bütün olarak ilgilenir.
– Sosyal sorumluluğun yanında Allah’a karşı sorumluluk da önemsenir.
– Bilgi kullanıcılarının bilinçli yargıda bulunmalarını ve karar almalarını sağlamaya çalışır.
– Sosyal refahı artırmak ve Allah’ın lütfunu aramak esastır.
– İslami dünya görüşü ve ahlakından beslenir.
– Bilgiyi tanımlama, ölçme ve sunma sürecidir.
– Finansal bilginin yanında finansal olmayan bilgiyle de ilgilenir.
Yukarıdaki açıklamalardan hareketle İslami muhasebe için, “Allah’ın rızasını ve lütfunu aramak gaye ve niyetiyle kullanıcıların ekonomik kararlarını etkileyebilecek düzeydeki finansal ve finansal olmayan bilgileri İslami ilkeler çerçevesinde tanımlama, ölçme ve sunma sürecidir” şeklinde bir tanım yapılabilir.
İslami Muhasebenin Temel Kaynakları
İslam tevhid dini olup Allah’ın ibadet ve yaratma konusunda tekliği ve kayıtsız şartsız egemenliği esasına dayanır. İslam dinine göre Allah her şeyi bilmekte, her an her şeyi görmekte ve her şeyi dolayısıyla insanların tüm davranışlarını kayıt altına almaktadır. Allah insanları yeryüzünün halifesi kılmıştır (Sulaiman, 2003, p. 4). Bu bakımdan insan kendisine emanet edilen kaynakları kullanımından, çevreye ve topluma karşı ve diğer tüm davranışlarından Allah’a karşı sorumludur (Zilzal suresi, 7 ve 8. ayetler). Hesap gününde ise insanlar tüm yapıp ettiklerinden dolayı Allah tarafından hesaba çekileceklerdir (Mü’min s. 17, Nebe s. 27 Hakka s. 18, Hakka s. 18 ve 20). Bu bakımdan insanoğlu dünyada yaşarken toplumun çeşitli kesimlerine karşı sorumluluğun yanında Allah’a karşı sorumluluğunun da bilincinde olmalıdır. Bir insan olarak muhasebeci de finansal raporların hazırlanması sürecinde Allah’a karşı sorumluluğunun her zaman bilincinde olmalıdır. Şayet bu sorumluluğu taşımayan ya da ihlal eden kimselerin muhasebe yetki belgeleri iptal edilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.
İslam dininde bir diğer önemli husus da hadis ve sünnetlerdir. Allah Müslümanları Kur’an’da bildirdiklerinin yanı sıra peygamber olarak gönderdiği Hz. Muhammed’in din namına sarf ettiği söz ve davranışlara karşı da sorumlu tutmuştur.
Kur’an ve hadisler hayatın birçok yönünü kesin bir şekilde düzenlemekle beraber bazı alanları serbest bırakmıştır. Serbest bırakılan bu alanlarda takdir yetkisi İslami fıkhı konusunda uzman kişiler anlamına gelen fukuha (Arapça kelime olup tekili fakih’tir.) kesimidir. Fukuha kesimi sürekli değişen toplum yapısında uyum sağlanması amacıyla İslam dininde Kıyas (analog akıl yürütme) ve İcma (âlimler arası görüş birliği) gibi zamanla Müslümanlar arasında genel kabul görmüş yöntemler geliştirmişlerdir. Bu iki yöntem İslam alimlerinin (fukuha) sıklıkla başvurduğu yöntemlerdir.
İslami Muhasebenin Dayandığı Temel İlkeler
Müslümanların uymak zorunda olduğu birtakım emir ve yasaklar vardır. Örneğin, akıtılmış kan, Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın eti, murdar olmuş hayvanın eti, domuz eti, alkollü içecekler gibi yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi haramdır. Ayrıca riba (faiz), garar (belirsizlik) ve kumar içeren işlemler de yasaklanmıştır (Nahl s. 115, En’am s. 145, Maide s. 3, Bakara s. 219, Maide s. 90 ve 91). Ticari hayatta Müslümanların bu yasakları içeren ürün ve hizmetler hakkında bilgilendirilmesi gerektiği gibi Müslümanların da bilgi talebinde bulunması gerekir. Bu bakımdan muhasebenin, Müslüman olmanın gerekliliği olarak haram ve helallik konusundaki bilgi ihtiyacını da karşılaması gerekmektedir. Örneğin, finansman işlemlerinden kaynaklanan gelirler içinde gecikme zammı ve faiz geliri gibi haram sayılan gelirler varsa bunların belirtilmesi gerekir. Bu sayede Müslüman hissedarlar harama düşmekten korunabilirler. Bu bakımdan raporlama sürecinde ürün ve işlemler arasındaki haram ve helallik ayrımının yapılması karar alma sürecinde faydalı olabilir.
Türkçedeki yaygın karşılığı “faiz” olan ribâ kelimesi Arapça bir terim olup sözlükte “fazlalık, nema, artma, çoğalma; yükseğe çıkma; serpilip gelişme (beden)” gibi anlamlara gelir. Fıkıh literatüründe ise ribâ, borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla yahut borç ilişkisinden doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacağa ek vade tanıyıp bu süreye karşılık onu fazlalıkla geri almanın veya bu şekilde alınan fazlalığın adıdır. Türkçede kullanılan “faiz” kelimesi de Arapça kökenli olup genelde ribâ ile eş anlamlı kabul edilir (Özsoy, 1995, s. 110). Faiz İslam dininde şiddetle yasaklanan işlemlerden biridir. Dolayısıyla Müslümanların gerek ticari gerekse de sosyal hayatlarında hiçbir şekilde faizli işlemle iştigal etmemesi gerekmektedir. Bu bakımdan bir kuruluşun faiz tanımına giren gelir ve gider kalemleri söz konusu ise bu durumun finansal tablolarda belirtilmesi gerekir.
İslami Muhasebe ile Geleneksel Muhasebenin Genel Olarak Karşılaştırılması
İslami muhasebe kendine özgü tanım, ilke ve varsayımlara sahiptir ve bazı noktalarda geleneksel muhasebeden ayrılır. Her şeyden önce İslami muhasebede İslam dinin getirmiş olduğu kural ve ilkeler ön plandadır ve her zaman bunlara göre hareket edilir. Oysa geleneksel muhasebede hiçbir din dikkate alınmaz başka bir ifadeyle seküler bir yapıya sahiptir. İslami muhasebede geleneksel muhasebeden farklı olarak topluma karşı sorumluluğun yanında Allah’a karşı sorumluluk da söz konusudur. İslami muhasebede özün önceliğinin yanında bazı durumlarda şeklin önceliğinin de dikkate alınması bir diğer farklılık olarak gösterilebilir. Örneğin sat ve geriye kirala usulü bir sukuk işleminde birtakım fayda ve riskler tam olarak dayanak varlığın sahibinden sukuk ihraççısı olan SPV’ye geçmediği için IASB özün önceliği kavramı gereği bu işlemi bir borçlanma işlemi olarak görmekte ve söz konusu dayanak varlığın bilanço dışı bırakılmasına izin vermemektedir. Buna karşılık AAOIFI bu işlemi sukuk işleminin dayandığı sözleşmeye dayanarak ticari bir işlem olarak değerlendirmekte ve varlığın SPV’nin bilançosunda görünmesine izin vermektedir. Nitekim sat ve geriye kirala usulü bir sukuk işleminde sukuk ihraççısı kendi mülkiyetindeki bir varlığı peşin bir bedel karşılığında SPV’ye devretmekte ve belirli bir süre ve ücret karşılığında geri kiralamaktadır. Belirlenen süre sonunda ise önceden belirlenen bir fiyat üzerinden söz konusu varlık SPV’den geri satın alınmaktadır. Bu işlem şeklin önceliği gereği AAOIFI tarafından ticari bir işlem olarak değerlendirilmektedir. IASB özün önceliği kavramına dayanarak bu işlemi bir borç işlemi olarak değerlendirmekte ve dayanak varlığın esas mülkiyet sahibinde kalmasını istemektedir. Çünkü bu işlemde söz konusu varlık belirlenen sürenin sonunda önceden belirlenen bir fiyat üzerinden geri alınmaktadır. Oysa söz konusu varlığın süre sonundaki değeri belirlenen değerin üzerinde veya altında olabilir.
Dolayısıyla İslami muhasebede finansal tablo unsurlarında da farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Örneğin gelir, gider, varlık, borç ve özkaynaktan oluşan finansal tablo unsurlarına ilave olarak mudaraba2 sahiplerinden alınan fonların izlenmesinde altıncı bir unsura (işletilecek fonlar gibi) ihtiyaç vardır. Nitekim mudaraba fonları gerçek anlamda ne borç ne de özkaynaktır. Bir finansman aracının borç niteliği taşıyabilmesi için belli bir vade sonunda anapara ve faiz geri ödemesine sahip olması gerekir. Borçta ayrıca anapara garantisi de vardır. Oysa mudaraba fonları geri ödenirken anaparanın altında ya da üstünde bir ödeme yapılabilir. Dolayısıyla anapara garantisi içermez.
İslami muhasebe aynı zamanda Müslümanların Allah’a karşı sorumluluklarını değerlendirme imkânı sunan bir araç (Hameed, 2001, s. 1) olup geleneksel muhasebeden farklı olarak, sadece belirli bir grubun çıkarına hizmet etmenin aksine büyük bir paydaş gurubuna hizmet eder. Bir başka ifadeyle İslami muhasebe toplumun çıkarlarıyla bir bütün olarak ilgilenir (Trokic, 2015, s. 2).
Kaynak: SOBIAD