Erdal Tanas Karagöl
Kalkınma bankaları, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başta Almanya olmak üzere çöken Avrupa ekonomisinin canlanmasında ve yeniden ayağa kalkmasında hayati rol oynamıştı. Bu ülkeler kalkınmalarını, kalkınma bankalarına önemli miktarda kaynak ayırarak ve bankacılık sistemi içindeki kalkınma bankalarının paylarını artırarak sağladılar.
Bugün gelişmiş birçok ülkede başta Almanya, Japonya ve Güney Kore olmak üzere büyük sermayeli kalkınma bankalarının olması tesadüf değildir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomideki yapısal problemlerini çözmenin yanı sıra kalıcı ve sürdürülebilir bir büyümeyi sağlamak için gerekli olan uzun vadeli finansman ihtiyacının ancak kalkınma bankalarıyla sağlanacağı aşikar.
Dolayısıyla, gelişmiş bir çok ülkede faaliyette bulunan kalkınma bankalarına, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin daha çok ihtiyacı var.
KALKINMA BANKALARINA İHTİYAÇ VAR
Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek faizler ticari bankalar için önemli kar etme fırsatı sunarken, yatırım ve üretim için büyük engel haline geliyor. Bu nedenledir ki ticari bankaların reel sektöre sağladığı krediler ile yatırım yapmak adeta imkansız hale geliyor.
Bu önemli nedenler hem piyasaya uzun vadeli fon sağlanması hem de faiz yarışının değil üretimin hedef alınması açısından kalkınma bankalarına olan ihtiyacı gözler önüne seriyor.
Türkiye’de tasarruf düzeyinin düşük olması ve ticari bankaların mevduat sürelerinin ortalamasının yaklaşık 45 gün olması kalkınmanın finansmanını güçleştirmektedir. Çünkü bu kadar kısa vadeli mevduatlarla üretim ve yatırım için uzun vadeli finansman bulmak ve dolayısıyla kalkınmayı finanse etmek gerçekten zor.
Her ne kadar ticari bankalar, büyük altyapı projeleri için önemli finansal kaynaklar sunuyor olsa da gerçekleştirilecek yeni büyük projeler için hem uzun vadeli hem de daha düşük faiz oranlı kredi temini amacıyla kalkınma bankalarına ihtiyaç var.
Şu bir gerçek ki, kalkınma bankalarının birçok ülke ekonomisinde gerçekleştirdiği başarılar nedeniyle, Türkiye’nin de hem bulunduğu orta gelir grubundan daha yüksek gelirli ekonomiler içerisinde yer alabilmesi hem de kredi derecelendirme kuruluşları başta olmak üzere finans kurumlarının baskısından kurtulması için kalkınma bankalarına bu dönemde daha çok ihtiyaç duyuluyor.
En önemlisi de, ağırlıklı olarak ticari bankalar üzerine kurulan finansal sistemin sürekli olarak dışarıdan oluşturulan olumsuz algı ve şoklara maruz kalmaması için Türkiye’de daha güçlü kalkınma bankalarına ihtiyaç vardır.
KALKINMA BANKACILIĞI İÇİN NELER YAPILMALI?
Türkiye için yazılacak yeni ekonomi başarı hikâyesinin temel unsurlarından birisi de katma değerli üretim ve yüksek teknolojik ürün üretim olacaksa, buna kaynak sağlayacak olan kalkınma bankalarıdır. Bu hedefi hayata geçirebilmek için öncelikle toplam bankacılık sistemi içinde yüzde 1 ile çok düşük olan kalkınma bankalarının payının mutlaka artırılması gerekiyor.
Kalkınma bankasına, hazine tarafından verilen garantiler artırılmalıki, dışarıdan uzun vadeli fonlar sağlansın. Uzun vadeli finansman imkanı birçok altyapı projesinin de tamamlanmasına şüphesiz ki önemli katkılar sunacaktır.
Kalkınma bankaları için uzun vadeli kredi sağlama imkanının yanı sıra öz kaynağa dayalı finansman sağlanması amacıyla da fon oluşturulmalı.
Türkiye’de kalkınma bankacılığının yeniden kurgulandığı ve düzenlendiği bu süreçte “Yeni Kalkınma Bankası” modeli için başarılı ülke uygulamaları örnek alınmalı.
Ekonomideki değişim ve dönüşümün gerçekleştiği, ekonomiye ivme kazandıracak projelerin ve girişimlerin hızlandığı ve bunlar için gerekli kaynağın dışarıdan sağlanması ihtiyacının adeta bir tehdit haline geldiği bu dönemde kalkınma bankalarına dünden daha çok ihtiyacımız var.
Kaynak: http://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/kalkinma-bankaciligina-neden-ihtiyac-var-2041381