Prof. M. A. Mannan
Çeviri: Bahri Zengin, Tevfik Ömeroğlu
Tanım olarak, tüketim, bir talep; üretim, bir arzdır. Tüketicinin şimdiye ve geleceğe değin istekleri, ekonomik faaliyet için başlıca itici etkendir. Bu istekler, yalnızca tüketicinin gelirini yutmakla kalmamakta, onu, gelirini arttırmaya doğru itmektedir. Bu bizi şu sonuca götürmektedir: Tartışmada ön sırayı tüketim sorunu almaktadır ve ekonomistlerin, yetenekli bir kavrayışla, açıkladıkları gibi, tüketim, üretim; değer, dağıtım ve konuya ilişkin öteki dallardaki ekonomik yasaların ortaya çıkması için yeterlidir. Tüketim açısından bugünkü ekonomi ile İslâm ekonomisi arasında, kişinin isteklerini tatmin hususunda, tam bir yaklaşım farkı vardır. İslam, bugünkü tüketimde görülen tam bir materyalist eğilimi kesinlikle reddeder.
Uygarlık basamaklarında yükseldikçe, psikolojik etkenler altında, istekler, daha bir karmaşık ve karanlık olmaktadır. Artistik zevkler, gösterişe dönük tutkular, zenginliğin getirdiği sorumsuz davranışlar, bütün bunlar, psikolojik yapıda olan isteklerimizin, dışa doğru, somut bir biçimde alışında, gücü gittikçe artan, üstün bir rol oynamaktadır. İlkel bir toplumda, istekler, sade olduğu için tüketimin yapısı karışık değildir. Bugünkü batı uygarlığı, her nedense isteklerimizin o hoş, tatlı sadeliğini altüst etmektedir. Batının maddeci uygarlığı isteklerimizi çoğaltmak ve çeşidini arttırmakla kendine özgü bir haz duymaktadır. Bu uygarlıkta, kişinin ekonomik refahı, bin bir güçlükle tatmin etmek için uğraştığı isteklerinin çokluğuna göre ölçülmek istenmektedir. Yaşam ve gelişimdeki bu görünüm, İslâm’ın değer yargıları ile taban tabana zıttır.
İslâm ekonomisinin ahlâkî ve manevî ilkeleri, kişinin aşırı maddesel gereksinmelerini azaltmaya çalışır. Böylece, kişi, aşırı ve gereksiz tüketim yerine, yararlı üretime geçmek için ruhsal gelişimini tamamlamaya zaman bulabilir. Dışa doğru sonunda yeryüzü kaynaklarının tüketimini hızlandıran sığ genişlemeden daha çok; içe doğru, derinlemesine tamamlanma, insan yaşamı için, bir ülkü olarak önerilir. Çağdaş batı anlayışı her ne kadar karşı değilse de, orada, tüm çabalar yalnızca hayatın maddesel yönünü iyileştirmeye çevrilmiştir. Bugünkü gelişim, yedeğinde, sürekli çoğalan istekleri, artan hoşnutsuzlukları, maddeye karşı kabaran açgözlülüğü ve gittikçe artan bir tüketimin ardından yoğunlaşan tutkulu özlemi de birlikte getiren daha yüksek bir fiyat düzeyi anlamına gelmektedir. Bu gün toplumun ilerlemesi maddesel ihtiyaçların nitelikleri ile değerlendirilmektedir.
YİYECEK MADDELERİ ÜZERİNE KESİN EMİRLER
Bu genel anlatımdan sonra İslâm’ın tüketim konusunda ileriye sürdüğü ilkelerin analizine daha yakından bakabiliriz. Öyle sanıyorum ki İslâm’ın bu konudaki görüşleri beş ilkedözetlenebilir:
a – Doğruluk
b – Temizlik
c – İtidâl
d – Bağış
e – Erdemlilik
Tüketime ait birinci kural, Kur’an’ın şu âyetinde tanımını bulur : ” Ey insanlar bütün Arzdaki nimetlerimden helâl olmak, pâk olmak şartıyle yiyin…” (2; 168).Bu âyet, hem besine harcanan kazancın, hem de besinin kendisinin helâl olması şartını getirmektedir. Yiyecek ve içecek konusunda yasaklar şunlardır:
Kan, kendiliğinden ölen hayvan eti, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, putlara kurban edilen, azizlere veya öteki yaratıklara adanan hayvan etleri (2; 174 ve 5; 4) İlk üç sırada olanlar insan vücuduna ve ruhuna zararlı olduğu için yasaklanmıştır. Son yasak, doğrudan doğruya ruhu arı tutmakla ilgilidir. Böyle bir davranış, yaratığı yaratana eş koşan bir ruhsal bozukluk kimliğindedir. Zorunlu hallerde, başka bir yiyecek maddesi bulma olanaklarının ortadan kalkması halinde, kişinin, belirli bir süre için, bu maddeleri yemesine izin verilen, iştir. O, ancak acil ihtiyacı için gerekli olan kadar yasaklanmış besin maddelerinden yiyebilir. Yiyeceklere ilişkin Kur’an ve Sünnetle tespit edilen ikinci şart, besin maddelerinin yeteri kadar temiz olmasını gerektirir. Onun için, yasak maddelerin dışında kalan her şey, her zaman, içecek ve yiyecek olarak kullanılamaz. Onların temiz ve sağlığa yararlı olması şarttır. Peygamberin “temizlik imanın yarısıdır” sözü bu konuda da geçerlidir. Selman, Allah Resulünün “Yemek için dua, yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır.” sözünü nakleder. (Tirmizi, Mişkât: 20)
Bundan başka, Peygamber(s.a.v.), yiyecek ve içeceklerin açıkta bırakılarak israf edilmemesini, üstlerinin örtülmesi gerektiğini buyurmuştur. Ebu Katade, Peygamberden şu Hadîsi nakleder. “İçinizden biri bir şey içtiği zaman onu tekrar çıkartmaması gerekir.”(Buhari 4 – 8) Öte yandan, Cabir, Ebu Hamid’in bir bardak süt getirdiğini ve Peygamberin bu olay üzerine : “Neden onun üzerini örtmedin? Üzerine, bir tahta parçası bile olsa, bir şey örtmen gerekmez miydi?” (Buhari 74, II) Dediğini kaydeder. Cabir şu hadîsi de kaydeder: “Uyuyacağımız zaman lâmbayı söndürün.Kapıyı kapatın. İçecek ve yiyecekleri bir şeyle örtün.” (Buhari 74, 21) Bu hadîsler İslâm’ın temizliğe ne denli bir önem verdiğini açıkça belirtmektedir.
İçecek ve yiyecek konusunda davranışımıza yön veren üçüncü ilke “itidal”dir ki, bununla ölçülü olmak, besin maddelerini yeterinden fazla almamak gereği kastedilmektedir. Kur’an’da buyrulur : “Yiyin, için israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (7; 31) “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl ettiği o en temiz ve güzel şeyleri nefsinize haram kıl mayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (5; 87). Bu âyetler şu gerçeği önemle belirtmektedir: Yeterinden az beslenme, bedensel ve zihinsel yapıyı olumsuz yönde etkilediği gibi, midenin aşırı yüklenmesi de bedene ve zihnî yapıya zararlı olmaktadır. Kişinin kendini yiyecek ten yoksun bırakması İslâm’da açıkça yerilmektedir. Dördüncüsü bağış ilkesidir. Hedef, derin bir içtenlikle, insanların salt mutluluğu için, Allah’ın isteklerini gerçekleştirmek ve inanca sıkı sıkıya bağlı davranış içinde bulunmak amacı için yaşamı güçlendirmek ve sağlığı korumak olunca, Allah’ın bir bağış olarak verdiği iyi ve yararlı şeylerden yemek ve içmek ne günahtır, ne de zararlıdır. (5; 94). Burada çok geniş bir ölçü getirilmekte, yiyecek ve içeceklerde ilk ve son niyetler dikkate alınmaktadır. Çoğu zararlı olanın azı da çoğu da yasaklanmıştır. Bu yüzden, sarhoş edici maddeler, az da olsa, kullanılmaz. Ancak Kur’an’da hastalık halinde yasaklanan maddelerin kullanılmasına açıkça izin verildiğinden gerektiğinde ilâç olarak kullanılabilir. “…Kim bunlardan yemek zorunda kalırsa bir istek duymadan ve ölçüyü aşmadan yemelerinde onlar için bir günah yoktur.” (2:173)
Sonuncu fakat önemli bir ilke de, tüketim konusunda, kişinin sürekli erdemle şartlı olmasıdır. Yalnız fiziksel bir ihtiyacın giderilmesi değil, ahlâkî ve ruhi gelişmeler; yükselmeler de göz önünde tutulmalıdır. Müslüman’a, Allah’ın adını anarak yemeğe başlaması ve bitirdikten sonra hamd ile bitirmesi öğretilir. Böylece, kişi, fiziksel ihtiyacını karşılarken Allah huzurunda olduğunu unutmaz. Bu, İslâm’ın, hayatın maddi ve ruhsal değerleri arasında mutlu bir bağ kurduğunu göstermesi yönünden önemlidir. Bütün sarhoş edici maddeler de yasaklanmıştır. Bazı kişilerin bu gibi maddeleri kullanmaktan zevk duydukları veya bu maddelerin onlar için yararlı olduğu söylenmektedir. Bu doğru olsa bile zararları, sağlayacağı yarar veya hazlardan daha çok olduğu için sarhoş edici maddelerin her çeşidi yasaklanmıştır. (11; 220) Yasaklama açıktır ve tümünü kapsamaktadır (5; 91). Kur’an, içki düşkünlüğünün ayrılığa, anlaşmazlığa, düşmanlığa sebep olabileceğine ve içki tutkusu olanın ibadetlerini yapamayacağına, Allah’ı anamayacağına dikkati çekmektedir. (5: 92)
İSTEKLER VE İSLAM’A GÖRE ÖNCELİK SIRALARI
Kişinin ihtiyaçlarını üç başlık altında sınıflandırmak, öteden beri, uygulana gelmektedir: Zorunlu maddeler, rahatlık ve kolaylık sağlayıcılar lüks maddeler. Zorunlu maddeler, yerine getirilmesi zorunlu olan ihtiyaçlardır. Karşılamak için Tüm gerekenleri kapsamaktadır. Rahatlık ve kolaylık sağlayıcılar, tüketimi ile kullanıcının zamanını, malın parasal değerinden daha çok artıran araçlar olarak tanımlanabilir. Lüks maddeler, tüketimi, kişinin verimliliğini arttırmayan, hatta belirli ölçüde onu düşüren malları kapsamaktadır. Pahalı ve süslü giysiler, pahalı arabalar, mobilyalar, saray yapılı binalar, ev işleri için yeterinden çok yardımcı ve uşaklar lüks sayılabileceklerden bazılarıdır. Burada şu sorun çıkmaktadır: İslâm devletinde ihtiyaçların öncelik sırası nedir? İslâm devletinde, bulunduğumuz koşullar altında, lüks madde üretiminin teşviki gerekli midir? Öncelik sırasının seçiminde, İslâm’ın önceki bölümlerde tartıştığımız içecek ve yiyecekler üzerindeki emirleri aydınlatıcı bir ilke olmaktadır. İkinci soruya karşı cevabımız çok yönlü olacaktır. Bir düşünce ekolüne göre, Müslüman devletler, bugünkü koşullar altında bile, lüks malların üretimini teşvik edemezler. Çünkü lüks malların tüketimi ekonomik bir kayıptır ve bu tüketim, kişinin verimliliğini arttırmak şöyle dursun, azaltmaktadır. Olumlu bir görüşle, onlar, lüks maddelerin üretilmesiyle; birçok üretim faktörlerinin sosyal yönden zararlı bir alanda kullanıldığını bu üretim faktörlerinin daha faydalı mal ve hizmet üretimini aktarabileceğini söylemektedirler.
Yukarda açıklanan sebepler yeteri kadar güçlü değildir. Çok önemli bir gerçek ihmal edilmiştir. İstihdam, gerçek talep durumuna bağlıdır ve bugün bir kaç zenginin elinde olan artık satın alma gücünün birçok yoksulun cebine aktaracak tedbirler alınmadıkça, lüks malların dışında kalanların üretimini arttırmak olanağı yoktur. Servet ve gelir dağılımını yeniden düzenleyen bir tasarı olmadan yalnızca lüks malların üretim ve tüketimini yasaklamak, büyük çoğunluğun ekonomik sorunlarını çözümlemeyecek, ona daha çok yeni sorunlar katacaktır. Bugün hemen hemen bütün Müslüman ülkelerde, yürürlükte olan kapitalist sistemin bir sonucu olarak, satın alma gücünün büyük bir kısmı zenginlerin ellerinde toplanmış bulunmaktadır. Bunun için zenginlerin lüks malların tüketiminde gösterdikleri talep, toplumdaki effektif talebin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Lüks maddelerin tüketimi yasaklanırsa “yoksullar yararına hiç bir şey yapılmazsa” büyük ölçüde işsizlik baş gösterecek ve yoksul daha da yoksullaşacaktır. Lüks maddelerin hem üretim hem de tüketimi yasaklanırsa serbest kalan üretim etkenleri yalnızca süregelen işsizliği arttıracaktır. Lüks madde üretiminin yasaklanmasıyla boşta kalan işçiler yeni ve daha yararlı çalışma alanları bulamayacaklardır. Serbest kalan üretim etkenlerinin daha yararlı alanlarda kullanılabileceğine dair geleneksel görüş, sürekli veya en azından uzun süreli bir istihdam varsayımına dayanmaktadır. Böyle, bir varsayımı haklı çıkaracak hiç bir ampirik formül elde etmiş değiliz.
Bundan şu sonuç çıkar ki, lüks maddelerin tüketimi, bütünüyle, ekonomik bir kayıp sayılamaz. Bu sonuç, Müslüman ülkelerin içinde bulundukları ekonomik yapıya bağlıdır. Bugün bütün Müslüman ülkelerde göz kamaştırıcı bir gelir eşitsizliği niteliğini gösteren kapitalist bir yapı vardır. Bütün Müslüman ülkelerde, bugün ekonominin her kesiminde bir tekel özü vardır. Bu yüzden ekonomik düzen değiştirilir ve İslâmi değerlere dayalı, ekonomik yönden daha gerçekçi bir eşitlik sistemi kurulursa lüks maddelerin üretiminde kullanılan üretim faktörleri daha yararlı alanlara kendiliğinden aktarılabilecektir. Çünkü efektif talep yeteri kadar yüksek olacaktır.
Öyle sanıyorum ki, İslâm ekonomisinin uygulandığı bir düzende lüks madde tüketimini yasaklamanın gereği yoktur. Çünkü İslâm’ın temel ilkeleri ile arınmış bir yüreğe ve kişisel çıkar halkasını kıran engin bir zihni aydınlığa kavuşmuş kişilerden oluşmuş toplumda, hiç kimse bu tür malların üretimine değer vermeyecektir. Bunun için talep de doğmayacaktır. Ama kişiler arasında derinlemesine bir manevî sorumluluk duygusunun gelişmesi için gerekli ortamı hazırlamak Müslüman ülkelerin görevidir. Geçiş döneminde Müslüman ülkeler gerekiyorsa, tüm toplum yararına zorlayıcı tedbirler alabilir.
Kaynak: http://islamekonomisi.org/islamda-tuketim-ilkeleri/