Anasayfa Makale Ticari İşletmelerin Tüzel Kişiliğe Sahip Olmasının Sonuçları: İslam Ekonomisi Açısından Bir Değerlendirme

Ticari İşletmelerin Tüzel Kişiliğe Sahip Olmasının Sonuçları: İslam Ekonomisi Açısından Bir Değerlendirme

by

Modern toplumların bireyselleşmesi neticesinde toplumsal dayanışma ve yardımlaşma faaliyetlerinin metalaşarak tüzel kimlikler üzerinden piyasa mekanizması aracılığı ile gerçekleştirilmekte ve bu tüzel kişilik sahibi ticari şirketler kâr maksimizasyonu amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra, bu şirketler sahip oldukları sınırlı sorumluluk sayesinde kâr elde etmek için riskli yatırımlara girebilmekte ve özellikle finansal piyasalar sayesinde kapitalist sistemin daha fazla finansallaşmasına yol açmakta, finansın topluma fayda sağlayacak üretim için bir araç olması gerekirken, şirketlerin doğrudan kâr elde etmesi için bir araç haline gelmektedir. Bu bağlamda tüzel kişiliğin ekonominin finansallaşması açısından önemli bir rolü vardır. Burada önemli olan husus, şirketlerin toplumdan bağımsız bir şekilde kâr amacı peşinde olmasının ve sınırlı sorumluluğa sahip olmalarının, bu şirketlerin faaliyetlerinin toplum açısından olumsuz neticelenecek davranışları sergilemelerinin de rasyonel bir hareket olacağı noktasıdır.

Hallaq’ın (2013) da vurguladığı üzere tüzel kişilik İslam ahlakı ile çatışma halindedir. Bu sebeple, Kuran’ın (2004) iddia ettiği gibi Müslüman toplumlar tüzel kişiliği bulamamış değil, Müslüman toplumları şekillendiren İslam ahlakı sebebiyle ‘ticari amaçlı tüzel kişilikler’ gibi bir olgunun ortaya çıkma ihtimali hiç olmamıştır. Bu çalışmada tüzel kişiliğin İslam ahlakı ile uyumsuz olma gerekçelerinden bazılarına değinerek, kapitalist piyasa sistemi içerisinde tüzel kişiliğe sahip şirketlerin finansallaşmayı arttırarak ekonominin finansal krizlere daha açık hale geleceğini ve ekonomik eşitsizliğin artacağını iddia ettik. Sermaye birikimi ve sürekli büyüme hedefine sahip olan tüzel şirketler, bunu başarabilmek için kapitalist piyasa sisteminin prensiplerine göre hareket etmek zorunda olduklarından dolayı İslam ahlakının gerektirdiği ilişki ve kurumların -şirket içerisinde- oluşturulmasından ziyade İslam hukukunun -faizden kaçınma, helal ürünlerin ticaretini yapma gibi- şekli şartlarını ve temel gereksinimlerini yerine getirme ile yetinmek zorunda kalacaktır. Mustafa Özel’in vurguladığı gibi, belli bir büyüklükten ve rekabet içine girdikten sonra kişisel tercihler ikinci planda kalmaktadır (Babacan, 2018, ss. 244-245).

Tüzel kişiliğin İslam ahlakı ile çatışma halinde olması günümüz kapitalist sistem içerisinde faaliyet gösteren ticari şirketler için ne anlama gelmektedir? Bu sorunun cevabı İslam ahlakı üzerine kurulu ticari ilişkiler ve ortaklıkların yapısı nasıl olmalı sorusuyla yakından ilişkilidir. Organik ilişkiler üzerine kurulu olan ve yaptıkları yatırımların sorumluluklarını alan ve hesabını hem dünyada hem de ahirette vereceği bilinciyle hareket eden şahısların bir araya gelerek kurdukları ortaklıklar İslam ekonomisi içerisinde yer alan ticari faaliyetlerin özünü oluşturmalıdır. Bu durumda Timur Kuran’ın (2011) belirttiği üzere ortakların ölümü ve sonrasında miras dağılımı sebebiyle ortaklıkların kısa vadeli olacağı ve uzun vadede sermaye birikiminin gerçekleşemeyeceği iddiası gündeme gelmektedir. Ancak bu gerçeğin Müslüman toplumlar açısından bir sorun olup olmadığı ayrı bir tartışmadır. Çünkü Kuran (2004, 2011) Batı gerçekliğini evrensel olarak olması gereken olarak sunarken, Hallaq’ın (2013, ss. 153-154) da belirttiği gibi, İslam ahlakı farklı kurumsal yapılar gerektirebilir. Bu durumda karşımıza İslam ahlakına uygun maddi ve manevi büyüme ve kalkınma olmalı mıdır? Olacaksa, nasıl gerçekleştirilebilir? Ve benzeri sorular çıkmaktadır. Bu soruların cevabı da İslam ekonomisinin temel kaynaklarına gidilerek araştırılmaya ihtiyaç duyulan yeni konulara işaret etmektedir. Bu çalışmanın kapsamı ise sermaye biriktirmenin evrensel bir gereklilik olduğu varsayımını temel alan ve bunun yolu olarak da tüzel kişilik kurumunun varlığını meşrulaştıran mevcut iktisadi sistemin İslam ahlakıyla uyumsuzluğunu tüzel kişilik kurumunun yol açacağı toplumsal sonuçlardan yola çıkarak göstermekti. Bu bağlamda, İslam’ın temel ilkeleri üzerine inşa edilmiş bir toplumda bireyselliği sürdürülebilir kılması ve bireyler arasındaki dayanışma ve yardımlaşmayı daha da azaltmasının yanı sıra, reel üretim yerine finansallaşmanın artmasına yol açacağı için tüzel kişiliğin İslam ahlakı ile uyumlu olmadığı iddia edilmektedir. Zira, İslam ahlakı, bireylerin ticari ilişkilerinde şahıs olarak yer almalarını öngörmektedir.

Harun Şencal

Kaynak: İstanbul İktisat Dergisi

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun