Anasayfa Tartışma Huzursuz Bacak ve İktisat Risalesi’nde Kanaat Ekonomisi

Huzursuz Bacak ve İktisat Risalesi’nde Kanaat Ekonomisi

by

Melih Turan

Bacağımız değil ama kalbimiz huzursuz olur bir kaldırım kenarında mendil satan bir çocuk gördüğümüz zaman. O zaman bir infak hissi kaldırır başını. İhtiyacım yok ama bir mendil alsam mı diye düşünürüz. Bazen infak ederiz bazense es geçeriz mendil satan çocuğun izlerini kalbimizde taşıyarak. Sonra gelir mi aklımıza tekrar; Allah bilir.

Mendil satan çocuk, ya da karton toplayan çocuk bize ne öğretir acaba? İçimizdeki o acıma hissi bizi sadece infak etmeye mi sevk eder? Yoksa aynı zamanda kanaati, israftan kaçınmayı, iktisadı mı öğretir? Ya da “bir gün zengin olacağım ve seni kurtaracağım çocuk!” gibi azmimizi mi uyandırır?

Ömer Faruk, Mustafa Kutlu’nun Huzursuz Bacak hikâyesinin başkahramanı, olsa nasıl hissederdi bu manzara karşısında. İçi burkulur muydu yoksa bununla da kanaat edebilir mi derdi? Birkaç lira infak eder geçer miydi Ömer Faruk? Belki de oturur ona “kanaati” anlatırdı.

Bir lokma bir hırka

Huzursuz Bacak, Türkiye’nin ekonomi ve toplumsal hayatından beklediğini bulamayan yurt dışı doktoralı bir gencin, metropolü terk ederek inzivaya çekilmesi, çiftlik yaşamına, “kanaat ekonomisine” geçişi ile başlayan bir sürecin hikâyesidir. Burada hikâyeyi devam ettirmek bize düşmez ancak kanaat üzerine kafa yormamız gerektiğinin izlerini bırakır son satırlar. Özellikle de Mustafa Özel‘e bir görev yükler bu hikâye.

Kanaat kavramını Bediüzzaman’ın “İktisad Risalesi” ile birlikte düşündüğümüz zaman Huzursuz Bacak ile risalenin birbirlerini tamamladıklarını görebiliriz büyük ölçüde. İsraftan kaçınmayı, kanaati aşılayan “İktisad Risalesi”, kanaat ekonomisinin temellerini atmış gibidir. Bir sepetlik hayata yol gösterir iki yazar da. Bir lokma bir hırka derler.

Ömer Faruk eski arkadaşlarının ve piyasanın kendi değerleri ile çatışmasından dolayı münzevi hayata geçer, Said Nursi de keza. Fakat bir fark vardır burada. Bir taraf hayattan çekilmeyi, diğer bir taraf da israftan çekilmeyi tavsiye eder “kanaat” çerçevesinde. Çalıştığınıza kanaat edin der biri, hırs yapmayın ama çalışın. Hatta hava askerlerine, demir raylarında çalışanlara, elektrik trafoları hizmetlerinde çalışanlara Said Nursi, “beş vakit namazınızı kıldığınız takdirde bu hizmetleriniz insanlığa fayda sağladığından ibadet hükmüne geçer” der. Ömer Faruk ise hayatın toplumsalından çekilerek kişiseline yönelir.

Ekonomik hayattan çekilmekle kanaat ekonomisine geçiş yapabilir miyiz?

Burada Mustafa Kutlu Hocamıza saygısızlık için değil kesinlikle, kanaat kavramının polemiğini yapmaktır amacımız. Kanaat nediri sorgulamak. Kanaatin çerçevesini çizmeye çalışmak. Kutlu bir seslenişe dil döktüğünü inkâr edemeyiz Kutlu hocanın. Tüketimi öylesine aşılayan mevcut ekonomik sistemde kanaat bir Müslüman için olmazsa olmazdır. Ancak üzerinde durmamız gereken şu: Kanaatin yanında kalkınma ya da tekâmül diyebileceğimiz insanlık için bir gelişim süreci mümkün olabilir mi/olmalı mıdır? Mevcut ekonomik hayattan çekilmekle kanaat ekonomisine geçiş yapabilir miyiz? İnsan kanaat edebilir ama ekonomi kanaat edebilir mi? Asıl kafa yorulması gereken mesele bunlar olmalıdır. Bir insan kanaatkâr olabilir fakat ekonomik hayatın kanaatkâr olması faydalı mıdır? Bu soruların cevabı uzun meselelerin müzakereleri ile ancak anlaşılabilir.

İslam’da harcama “kıvam”ında olmalıdır

Burada düşünmemiz gereken kanaatin ne olduğudur. Aslında kanaat verilene şükretmek demek değil midir? Verileni ya da verilecek olanı reddederek elindekine kanaat etmek ihsana karşı bir nankörlük olmaz mı? Zamanımızın hâkim ekonomi anlayışı tüketimi, dolayısı ile hırs ile elde etmeyi aşılamaktadır. İslam’ın ekonomik davranışı ise iktisad etmeyi, kanaati öncelemekte fakat çalışmaktan el etek çekmemeyi söylemektedir. Kanaat edilen ile geçinilebilse dahi infak için, zekât için, yardımlaşma için emeği çok önemsemektedir.

Mu’minun suresinin 4. ayeti olan “Onlar ki Zekat için yaparlar (çalışırlar)” ayetini çağdaş âlimlerimiz zekat vermek için, dolayısı ile zekata konu olan insanlar için çalışmanın anlaşılabileceğini söylemektedir. Bu da çalışmanın neticesine kanaati gerektirmekle çalışmaktan kaçınmama anlamına gelmektedir.

“Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.” ayet-i kerimesine göre de İslam’da harcama orta yollu yani ayette geçen kavramla “kıvam”ında olmalıdır. İktisadın İslam’daki karşılığı da budur. En basitinden yemek yaparken dahi makul olan malzemeden kısarak kanaat ettiğini düşünmek aslında İslam’ın iktisad tanımı ile çelişmektedir.

Kendin için kanaat, insanlık için tekâmül

“Kanaatimizce” kanaat kavramı, ya da ekonomi, İslam’da hak ettiği ölçüde yerini bulmalıdır. Sosyalistlerin hep kendisinden dem vurduğu sahabe efendilerimizden Ebu Zerr’in dahi ciddi bir servete sahip olduğunu burada vurgulamak gerekiyor (Bkz. Cengiz Kallek – “Sosyal Servet” kitabı). Kazanılan servetin ise infak için olduğunu kesinlikle göz ardı edemeyiz. Diğer sahabeler ile birlikte düşündüğümüzde ise “kendi için kanaat, toplum için kalkınma ya da tekâmül” ve “beden halk ile ruh hak ile” neticeleri çıkmaktadır. Nitekim ashaba, dolayısı ile bize, Cuma suresinde “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın.” diye emredilmişti. Kur’an’da adı geçen her peygamberin de insanlığı bir ileriye seviyeye taşıyacak zanaatleri olduğunu da hatırlatalım. Terzilik, demircilik, gemicilik, tarım, saatçilik ve ticaret gibi.

İslam’da insanlara faydalı olacak şekilde emek sarf etmenin, köşeye çekilerek kendi geçimi için çalışıp kanaat etmekten daha değerli olduğunu bilmekteyiz. Ama şunu da bilmekteyiz ki Müslüman kanaatkâr olmak için çabalamalıdır, zanaatkar ve sanatkar olmak için de.

Böylece, kanaat, iktisad ve kalkınmanın/tekâmülün tartışmasını sürdürmemiz gerekir. Ancak bizim burada varacağımız netice şudur ki kanaat bireysel olmalı, toplum için ise ekonomik kalkınmanın ya da tekâmülün üzerinde durulmalıdır. Zira “Yarın kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizde bir fidan varsa onu dikin” hadis-i şerifi bize bu dünyada insanlığın yararına emek sarf etmenin sadece bu dünya için olmadığını göstermektedir. Bu da demektir kendin için kanaat, insanlık için tekâmül.

Kaynak:http://www.dunyabizim.com/polemik/24247/huzursuz-bacak-ve-iktisat-risalesinde-kanaat-ekonomisi

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun