Anasayfa Haber Ekonomistler Kovid-19 Salgınıyla Küresel Ekonomide Yeni Döneme Girildiğini Düşünüyor

Ekonomistler Kovid-19 Salgınıyla Küresel Ekonomide Yeni Döneme Girildiğini Düşünüyor

by

Ekonomistler, yeni tip koronavirüs salgınıyla birlikte hem ülkelerin hem de merkez bankalarının sıra dışı tedbirler aldığını belirterek, salgınla beraber 2008 finans kriziyle başlayan dönemin bittiğini, yeni bir dönemin başladığını ifade ettiler.

Ekonomistler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla birlikte hem ülkelerin hem de merkez bankalarının sıra dışı tedbirler aldığını belirterek, salgınla beraber 2008 finans kriziyle başlayan dönemin bittiğini, yeni bir dönemin başladığını ifade etti. Ekonomistler, yeni dönemde ülkelerin daha içe dönük politikalar izleyebileceğini tahmin ediyor.

Çin’de başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan salgın, hükümetlerin ve merkez bankaların olağanüstü tedbirlere başvurmasını beraberinde getirdi.

Spinn Danışmanlık Kurucu Ortağı ve ekonomist Özlem Derici Şengül, hükümetin aldığı her türlü tedbiri olumlu bulduğunu, en küçüğünden en büyüğüne kadar atılacak her adıma hem reel sektörün hem de hane halkının ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alınan tedbirlerin yeterli olmadığını, reel sektör temsilcilerinin de bu önlemlerin henüz kendilerine yansımadığını söylediğini belirten Şengül, “Şu ana kadar reel sektörden aldığımız geri bildirimler var. Bu önlemler istihdamı tutabilecek, 6 ay ya da bir yıl üreticilere nefes olabilecek, aktiviteyi kurtaracak düzeyde değil. Bundan da uzak gözüküyor. Alınan önlemler önemli ancak yeterli değildir.” ifadelerini kulladı.

Şengül, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) attığı adımın bu dönem için olağanüstü olduğunu söyledi.

Makro verilerin açıklanmasıyla destek ihtiyacının daha net ortaya çıkacağına işaret eden Şengül, şöyle devem etti:

“Olağanüstü önlemlerin mali tarafta sınırını kestirmek çok güç. Bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 3-4’lerden ziyade yüzde 7-8’lere çıkabileceğini görebiliriz. Buradaki sorun bunun nasıl olacağı, kaynağın nereden bulunacağı? IMF ile bir stand-by anlaşması söz konusu değil. Koronavirüs fonu oluşturulduğunu ve fonun limitinin arttırıldığını biliyoruz. Diğer taraftan bütçe içinde aktarımlar olabilir. Bazı bakanlıkların bütçeleri ihtiyaç olan alanlara kaydırılabilir. Yatırım bütçesinden aktarım da söz konusu olabilir. Bu gibi operasyonları yıl içinde göreceğiz. Bu dönem için yüksek bütçe açığı ve Merkez Bankasından daha fazla kaynak teminini sıra dışı önlemler olarak görüyorum.”

“Salgın sonrasında dünyada kamunun ağırlığı artacaktır”

Özlem Derici Şengül, salgının ardından dünyada ekonomik ve sosyolojik bazı değişimlerin yaşanabileceği öngörüsünde bulundu. Ülkelerin daha içe dönük hale gelebileceğini tahmin eden Şengül, globalizasyon ya da ortak çözümün ortaya konulamaması veya gecikmesi durumunda ülkelerin de içe kapanabileceğini söyledi.

Avrupa’nın bir tahvil ihracını bile gerçekleştiremediği bu günlerde küresel çözümün bir parçası olamayacağını ifade eden Şengül, “Ülkelerin bir araya gelememesi sebebiyle korkarım toparlanma gecikecek. Ülkelerin birbirlerine elverme motivasyonunun azalmasıyla krizden çıkma ‘L’ şeklinde olabilir. ‘Aşı bulundu’ haberi çıkarsa ve ülkeler birbirine elverirse toparlanma daha erken olur. Reel sektörün toparlanması ise daha zor olacaktır. Gelişmiş ülke merkez bankalarının bilanço büyüklükleri artsa da ülkelerin ekonomik büyümeleri sağlanamıyor. Dünyada kamulaştırmaların hayatımıza daha çok girecek, ancak nasıl yapılacağı şimdilik bir sürü soru içeriyor. Salgın sonrasında dünyada kamunun ağırlığı artacaktır.”

“Ülkeler reel sektörü kurtarmak gerektiğinin farkında”

Virtus Glocal Yönetici Ortağı İnanç Sözer de alınan önlemlerin yeterli olup olmadığından ziyade önlemlerin vücut bulup bulmadığının tartışılması gerektiğini söyledi. Kamu bankaları öncülüğünde reel sektörü destekleme için inisiyatiflerin alındığına değinen Sözer, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu tip durumlarda yangını söndürmek için gevşek parasal maliye ve finansal koşulları hayata sokabilmenin önemin değindi.

Türkiye’de bunu koordineli olarak yapan bir siyasi iradenin bulunduğunu vurgulayan Sözer, “Aslında politika anlamında atılmış adımlar var. Ne yazık ki, Cumhurbaşkanımızın, bakanımızın hızına henüz bürokrasi ve bankacılık kesiminin uyum sağlayamadığını görüyoruz. Örneğin 250 milyar lira KGF’den ilave teminat imkanı tanındı ancak bunun şu ana kadar sadece 40 milyar lirası kullanılabilir hale geldi, sektör KGF’den diğer limitleri bekliyor. Ümit ediyorum çok kısa sürede görürüz. Ne kadar çok zaman kaybedersek o kadar büyük tahribatla karşılaşırız.” dedi.

Sözer, bütçe açığının milli gelire oranla yüzde 7-8 gibi yüksek bir yere gittiğini, buraya en büyük finansmanın Merkez Bankası tarafından sağlanacağını belirtti.

Dünyada çokça görülen ve adına niceliksel genişleme denilen uygulamanın Türkiye’de bu kadar erken hayata geçirilmesinin aslında sıra dışı bir önlem olduğunu ifade eden Sözer, şunları kaydetti:

“Nisan sonunda Merkez Bankasının analitik bilançosuna baktığımızda yılbaşından bu yana 40 milyar liralık bir tutarın doğrudan TCMB tarafından finanse edildiğini görmüş olacağız. Bu Türkiye’de uzunca bir aradan sonra ilk defa yaşadığımız bir durum. Dünyada da ülkeler ve merkez bankaları sıradışı önlemler alıyor. Ülkeler şu anki dönemin enflasyonu ve büyümeyi düşünmeyi gerektirmediğinin, reel sektörü kurtarmak gerektiğinin ve bunun da ciddi iki faturasının olacağının farkında. Birisi enflasyon diğer bütçe açığı tarafında olacak. Günün sonunda bütçe açığını finanse etmek için mükelleflerden daha fazla vergi toplanacak. Kaynakların çok kıt olduğunu da bilmek gerekiyor.

Ağustos 2018’den bu yana yaşadıklarımızı göz önüne almamızda fayda var. Kamunun reel sektörü kurtarmak için yapacağı bir kamulaştırma hamlesinin sorunları daha artırabileceğini düşünüyorum. Çünkü bunun nasıl yapılacağına ilişkin bir veri setimiz yok. Hangi firmaların ne şekilde kurtarılacağına ilişkin soruların cevabı yok. Liyakatli ‘Reel Sektör Üst Kurulu’ olsaydı, biz şu anda Türkiye için hangi firmalar kritik, hangileri mutlaka kurtarılmalı sorularının cevabını bulabilirdik. Bu firmalara da özkaynak desteği vermek makro ekonomik istikrar için önemli olurdu. Salgınla birlikte bireyler, şirketler ve ülkeler öncelikle kendini nasıl kurtarabilirim sorusunu düşünmeli. Aslında yüzyılın krizi denilebilecek 2008 finans krizini G20 öncülüğünde koordineli adımlarla atlattık. Bugün dünya bundan çok uzak. Her ülke kendini kurtarma derdinde. G20 toplanıyor ama sonuç çıkmıyor. Dün kendini hazırlayamayan firmalar, bu yangından daha kötü bir tabloyla çıkabilirler. Bu bizi daha yüksek işsizlik oranlarıyla karşı karşıya bırakabilir.”

“Hazirandan sonra nispeten Türkiye’nin bu süreçten daha az etkilendiğini göreceğiz”

İnanç Sözer, yeni dönemin eski ezberlerin tersine yeni öğretileri beraberinde getirdiğini söyledi. Bilimin, teknolojinin ve dijitalleşmenin tercih değil bir zorunluluk haline geldiğinin altını çizen Sözer, dünyanın artık daha yüksek bir işsizlik oranı ile karşı karşıya kalacağını ifade etti.

Salgının egolu ülkelerin ve politikacılarının aslında ne kadar kolay yıkılabileceğini göstermesi açısından iyi bir ders olduğunu vurgulayan Sözer, işini, ev ödevini iyi yapan ve teknolojiye ayak uyduran ülkelerin ve firmaların ise bir üst lige çıkmasına pozitif etki sağlayacağını dile getirdi.

Sözer, Avrupa Birliği’nin 2-3 üç yıl içinde salt bu ilke nedeniyle dağılacağını tahmin ettiğini belirterek, “Bu krizde aslında kaybedenin Avrupa olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin jeostratejik konumu nedeniyle bu krizden en az etkilenen ülke olduğunu düşünüyorum. Biz yeter ki en kısa zamanda liyakatimizi ve yatırımcı güvenimizi artıracak yapısal süreç içine girelim. Mayıs sonu itibarıyla riskin önemli ölçüde bertaraf edildiğini ve hayatın normale döneceğini öngörüyorum. Önümüzdeki 2-3 haftalık dönemi atlatabilirsek daha iyi tahmin yapacağız. Hazirandan sonra nispeten Türkiye’nin bu süreçten daha az etkilendiğini ve küresel ticaretin canlanmaya başlayacağını göreceğiz.”dedi.

“Radikal önlemler alınmalı”

Econs Kurucu Ortağı Ferhat Yükseltürk ise bu aşamada alınan her önlemin pozitif etkisinin olacağını ancak yeterli düzeyde bulunmadığını söyledi. Sürecin uzaması durumunda salgının ekonomiye kalıcı hasar verebileceğini öngören Yükseltürk, ortada kayıp bir gelirin olduğunu ve özellikle hizmet sektöründe bunun daha belirginleştiğini ifade etti.

Türkiye’de hizmet sektörünün en önemli istihdam sağlayıcısı olduğuna dikkati çeken Yükseltürk, turizm sektörünün Türkiye için çok önemli olduğunu ve bu alanda çok fazla mevsimlik çalışanın bulunduğunu dile getirdi.

Yükseltürk, muhtemelen bu tarafta önemli bir gelir kaybının yaşanacağını ve belki de işsizliğin katlanarak büyüyebileceğini kaydetti.

Artan işsizlikle birlikte hem talep tarafında hem de zorda olan sektörler ve firmalar açısından sorunlarla karşılaşılabileceğini tahmin eden Yükseltürk, şöyle devam etti:

“Şu anda yapılan borçların bir miktar ötelenmesi. Bu borçların ekonomi açıldıktan sonra da ödenebileceğinin sorgulanması lazım. Aslında firmaların borçluluğunu artırmayacak önlemlerin alınması gerekiyor. Çünkü borçluluğu yüksek bir reel sektör var. Kredi koşullarını kolaylaştırıyoruz ama aslında kredi yükünün bir kısmını bankaların ve reel sektörün üzerinden kamuya aktarmalıyız. Yüzde 30-35’lik bir kamu borcuyla bu dönem geldik, yerimiz var. Hazır burada böyle bir alan açılmışken, reel sektörün bir kısım borçlarını kamuya aktarıyor olmak önümüzdeki birkaç yılı kurtarmak için en sağlam yöntem olarak görülüyor. Bu radikal bir önlem. İlk etapta kamu mali dengesini bozacağı için olumlu karşılanmayabilir. Diğer türlü sadece günü kurtarabiliriz ve gelecekte yaşanacak bir krizin tohumlarını ekiyor olabiliriz.”

“Dünya salgınla birlikte yeni döneme girdi”

Ferhat Yükseltürk, bu dönemde radikal önlemlerin alınması ve reel sektörün borçluluğunun azaltılması gerektiğini vurguladı.

Firmaların daha çok öz kaynakla nasıl finanse edilebileceğine yönelik tedbirlerin konuşulmasının elzem olduğunu ifade eden Yükseltürk, “Batık firmaların ayıklanıp, diğer firmalara da sermaye konulması söz konusu olabilir. Kamu tarafından oluşturulabilecek bir fonla sermaye enjektesi sağlanabilir. Burada farklı çözümler olabilir. Merkez Bankası daha fazla menkul kıymet alacak. Çünkü önümüzdeki dönemde dünya genelinde krediye erişim daha kolay olmayacak. Önümüzdeki yıllarda yurt dışında faizlerin arttığı bir döneme gireceğiz. Dünyada açılan bütçelerle beraber bono krizine gidiyor olabiliriz. Hazır Türkiye de bütçeyi açıyorken, bunu kalıcı çözümlere yönlendirmemiz gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Yükseltürk, başta enerji firmaları olmak üzere firmalara sermaye desteğinin Türkiye Varlık Fonu üzerinden ya da sermaye benzeri kredi şeklinde olabileceğini söyledi.

Firmaların döviz şoklarıyla birlikte borçluluğunun katlandığını ve işletme sermaye ihtiyacı açığının ortaya çıktığını belirten Yükseltürk, karlılığın istenilen düzeyde gerçekleşmemesiyle öz kaynakların artırılamadığını ve finansman yükünün de eklenmesiyle bazı şirketlerde işletme sermayesinin sıfıra yaklaştığını ve hatta eksiye düştüğünü bildirdi.

Yükseltürk, artık 2008 küresel finans krizi ile başlayan dönemin salgınla birlikte kapandığını ve yeni bir dönemin başladığını ifade etti.

Ülkelerin yeni dönemde daha çok içine kapanabileceğini ve lojistik ağlarının değişeceği öngörüsünde bulunan Yükseltürk, şunları kaydetti:

“Artık ülkeler stratejik ve kritik ürünleri kendi toprakları içinde üretecek, bir nevi kendi yağıyla kavrulacak. Bu da küresel ticarette eskiden görülen yüksek büyümeleri göremeyeceğimiz anlamına geliyor. Uluslararası ticaretin enflasyonu aşağıda tutma gibi pozitif bir tarafı vardı. Lojistikle birlikte düşük iş gücü ve ham madde sürekli taşınarak tüketicilere düşük nihai ürünler sunuldu. Bu noktadan sonra maliyetlerin belli miktarda artacağını düşünüyorum. Yeni dönemde merkez bankalarının ‘ne kadar parasal genişleme yaparsak yapalım enflasyon olmayacak’ ya da ‘kamu borçlarını çok rahat finanse ederiz’ yaklaşımlarından uzaklaşılacağını düşünüyorum. Dünyada salgının ortadan kalmasıyla deflasyonu değil enflasyonu konuşacağız. 20-30 yıldır uyuyan dev, yavaş yavaş uyanacak. Önümüzdeki birkaç yılda dünyada bono faizlerinde yukarı yönlü hareket bekliyorum. Dünyada kötü firmalar elenecek. Üretmeyen, değer yaratmayan firmaları hayatta tutmaya çalıştığımız sürece hem onların rakiplerini daha fazla bozuyoruz hem de bankacılık ve kamu üzerindeki yükü daha artırıyoruz.”

Kaynak: AA

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun