Anasayfa Araştırma Finansal Krizler ve Bu Konudaki Yaklaşımlar

Finansal Krizler ve Bu Konudaki Yaklaşımlar

by

Ekonomik krizi en genel hali ile piyasadaki mallarda, hizmetlerde, üretim faktörlerinde ve fiyatlarında meydana gelen aşırı dalgalanma olarak ifade etmek mümkündür. Bu bağlamda krizleri, reel sektör krizleri ve finansal krizler olmak üzere iki ayrı temel başlık altında değerlendirilmektedir (Kibritçioğlu, 2001). Her ne kadar iki kriz türüde reel sektör işletmelerini derinden etkilese de bu çalışmada bankaları da birlikte etkileyen finansal krizler üzerinde durulmuştur. Genel olarak kabul gören anlayışa göre finansal krizler, para, bankacılık, dış borç ve sistemik olmak üzere dört grupta toplanmaktadır (Sachs, 1998). Para Krizleri Merkez Bankası döviz Rezervlerinin tükenmesi halinde ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizleri fiili veya potansiyel banka mevduat çekilmeleri; bankaların yükümlülüklerini ertelemeleri veya hükümetin büyük ölçekli finansal destekler sağlamak suretiyle bunu önlemeye zorlanmasının teşvik ettiği banka iflasları olduğunda ortaya çıkar, dış borç krizleri Bir ülkenin gerek kamu gerekse özel sektöre ait dış borçlarını ödeyememesi durumunda meydana gelen krizlerdir. Özellikle hükümetlerin dış borçların çevrilmesi ve yeni dış kredi bulma konusunda sıkıntı yaşamaları nedeniyle dış borcun yeni ödeme planlarına bağlanması veya yükümlülüklerin ertelenmesi şeklinde ortaya çıkarlar (Delice, 2003). Sistemik finansal krizlerin birkaç aşaması vardır. Bilançoların bozulması başlangıç aşamasıyken, ikinci aşamada bir para krizi vardır. Üçüncü aşama ise para krizi ile birlikte bilançolardaki bozulmanın artmasıdır. Bu aşamada spekülatif hareketlerin de artması ile sistem ciddi bir krize doğru sürüklenir. Ortada baş edilmesi gereken birden fazla türde kriz vardır. Artık ekonomiyi alt üst edecek düzeyde yıkıcı olan birbirinin ardına gelen krizlerle karşı karşıya kalınır (Mishkin, 2001).

Finansal krizlerin daha iyi anlaşılması için, ekonomik ve finansal dengesizlik ile ilgili temel yaklaşımlardan ve teorilerden yola çıkmak iyi bir başlangıç olacaktır. Aşağıda bu yaklaşımlar üzerinde durulmuştur.

Klasik Yaklaşımda Krizlerin temel nedeni hükümetlerin ekonomiye müdahalesi olarak görülmekte, sisteme müdahale edilmedikçe sistemin dengede olacağı öne sürülmektedir. Neo Klasikler ise müdahalenin kapsamını genişleterek ücret politikaları sendikalar gibi kurumların müdahalesini de değerlendirmeye katmışlardır. Krizlerin dengeyi koruyucu faktörler olduğu söylenmektedir (Yılmaz vd.2005). 

Keynes ise ekonominin içsel olarak stabil olmadığını şok ve krizlere açık olduğunu ifade eder. Keynes’e göre spekülasyondan kaynaklanan dengesizliklerin yanı sıra insan doğasından gelen dengesizliklerde krizin kaynakları arasındadır ve bunun çözümü devlet müdahalesi ve stabilizasyon politikaları ile mümkündür (Keynes 1936).

Minsky yaklaşımında ise kapitalist sistem dışsal şoklar olmadan da içsel sebeplere bağlı olarak iktisadi dalgalanmalar yaratabilir bunu etkileyen faktör kapitalist sistemin içsel dinamiğidir ve müdahale ve düzenlemeler ile bir bant aralığında seyredebilir (Minsky,1982).

Hayek yaklaşımında ekonomik büyüme ancak tasarruf artışı sağlandığı takdirde sürdürülebilirdir. Aksi takdirde kredi genişlemesi sonucu meydana gelen büyüme sürdürülebilir değildir. Merkez bankaları suni faiz dalgalanmaları ile ekonomiye müdahale ederse ekonomi krize girer kısaca krizlerden Merkez Bankaları sorumlu tutulmaktadır (Snowdon ve Vane, 2005).

Son olarak Akerlof ve Schiller Keynes’in “Hayvansal Güdüler” kavramını kullanarak krizlerin açıklanmasında, politika üretme süreçlerinde bu kavramlardan yararlanılmasını savunurlar. Keynes’in tanımını şu şekilde açımlarlar: “Hayvansal güdüler, ekonomideki hareketli ve değişken bir unsuru ifade etmektedir. Bizim muğlaklık veya belirsizlikle olan tuhaf ilişkimizi ifade etmektedir. Bazen onun yüzünden paralize oluruz. Fakat bazen de bizi tazeler ve enerji kazandırır, korku ve kararsızlıklarımızı yenmemizi sağlar” (Akerlof ve Schiller, 2009). Yazarlara göre insanlar kararsız oldukları zaman, kararlar ancak hayvansal güdülere dayanılarak verilir. Çoğu zaman da bu kararlar ekonomi teorisinin dikte ettiği üzere rasyonel olmayabilirler. Akerlof ve Schiller (2009) göre ekonomik krizler çoğunlukla değişen güven, kışkırtma, gıpta, alınma, hınç ve illüzyon gibi hayvansal dürtülerden kaynaklanan belirsizliklerden çıkmaktadır.

Her ne surette açıklanırsa açıklansın kapitalist sistemin gelişim sürecinde 1929 yılından başlamak üzere çok sayıda kriz ile karşılaşılmış olup, 1990’lı yıllardan itibaren bu kriz sayısı ve frekansı artış göstermiştir. Her kriz döneminde muhtelif sayıda işletme zarar görmüş, küçülmüş veya iflas etmiştir. 1997-98 yıllarında yaşanan Asya krizi ile ilgili yapılan bir çalışmada; 5 Güneydoğu Asya ülkesinde faaliyet gösteren 1472 firmanın 644 tanesinin kriz döneminde finansal sıkıntıya düştüğü ve bunlardan %12,8 inin iflas için başvurduğu tespit edilmiştir (Classens ve Diğerleri,2003). 

Kaynak: DergiPark

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun